TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FUAT ÖZTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/56782)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Fuat ÖZTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Tamer MAHMUTOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, prime esas gerçek ücretin tespiti davasında ileri sürülen deliller değerlendirilmeden davanın reddine karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 11/9/1995 tarihinden itibaren 11/8/2014 tarihine kadar özel bir şirkette ağaç işleri endüstri mühendisi olarak çalışmıştır. Haksız olarak iş akdine son verildiğini belirterek bir kısım işçilik alacağının tahsili amacıyla 7/1/2015 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde, gerçek ücretinin net 5.250 TL olduğunu belirtmiştir. Ankara 42. İş Mahkemesi 20/11/2017 tarihinde davayı kısmen kabul etmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararında, başvurucunun aylık ücretinin brüt olarak 7.343,68 TL olduğu tespitinde bulunulmuş ve buna istinaden işçilik alacaklarına yönelik hesaplama da 7.343,68 TL brüt ücret üzerinden yapılmıştır. Başvurucu, karara karşı 15/12/2017 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 24/10/2019 tarihinde istinaf başvurusunu kesin olarak reddetmiştir.
3. Başvurucu 28/12/2017 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve işveren aleyhine, işveren tarafından ödenmesi gereken gerçek prim miktarının belirlenebilmesi amacıyla prime esas alınan gerçek ücretin tespiti davası açmıştır. Dava dilekçesinde, işçi alacak davasında asgari ücretten daha fazla ücret aldığının tespit edildiğini ve bu hususun kesinleştiğini ileri sürmüştür. Ankara 37. İş Mahkemesi (Mahkeme) 29/5/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dava,SPEK tespitine ilişkindir. Davacı, gerçek ücretin altında ücretlerin kuruma prime esas kazanç olarak bildirildiğini ileri sürmüştür. Raporda da açıklandığı üzere , SPEK tespit davaları ispat bakımından alacak davalarında ki gibi tanık beyanı, emsal ücret araştırması, davacının yaptığı işin niteliği gibi değerlendirmeler ve deliller üzerinden görülemez. Banka kaydı , para makbuzu gibi yazılı deliller ile ispatlanabilir. Senetle ispat sınırının altında ücret alındığı iddiaları varsa yada yazılı delil başlangıcı bulunuyor ise tanık dinlenebilir. Dosyada, davacının imzasını taşıyan bir kısım bordro ödemelerin yapıldığı banka ekstreleri bulunmaktadır. Davacının iddia ettiği gerçek ücret, senetle ispat sınırının üzerindeki ücretlendirilir. Bu ücretlerin ödendiğine dair yazılı hiç bir belge yoktur. İlgili makama başlıklık belgeler alacak dosyalarında dahi ücretin miktarını gösteren belgeler olarak gösterilmez iken eldeki dosya bakımından da bu nitelikte gösterilemeyeceği, bundan da öte yazılı delil başlangıcı sayılamayacağı açıktır.Davacının SGK'ya yaptığı müracaat dışında şirket belgeleri incelenmiş, gösterilenin üzerindemaaş aldığına dair iddialar ispatlanmamıştır. Eldeki dosyada da sadece 42. İş Mahkemesine ait rapor ve karara dayanılmış olup alacak dosyası kesin delil niteliğinde sayılamayacağından böyle bir kararın varlığı davanın kabulüne yeterli görülmemiş, mevcut haline göre davacının ispat bakımından yüksek maaş aldığı kanıtlanamamış, davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
4. Başvurucu karara karşı 1/7/2019 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvuru dilekçesinde, dava dilekçesinde belirttiği hususları yinelemiştir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 6/1/2021 tarihinde istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Kararda, bir kısım maaş bordrosunun ve banka kaydının sunulduğu,dosyada bulunan yazılı belgelerin aksinin eşdeğer belgelerle yani yazılı belgeyle ispatı gerektiği belirtilmiştir. "İlgili makama" başlıklı yazının yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilemeyeceği ve SGK tarafından yapılan teftişte de başvurucunun bildirilen ücretten fazla ücret aldığına dair bir belge bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun belgelerin aksini ispatlayamadığı, dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
5. Başvurucu, karara karşı 26/1/2021 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde, dava dilekçesi ve istinaf başvuru dilekçesinde belirttiği hususları yinelemiştir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi (Yargıtay) 15/11/2021 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesinin kararını oyçokluğu ile onamıştır. Karşıoyda, başvurucunun işyerinde asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ifade edilmiştir. İşverence düzenlenen 21/4/2011 tarihli belgede 3.500 TL, 22/4/2014 tarihli belgede 4.500 TL ücret aldığı tespiti yer aldığı gibi Ankara 42. İş Mahkemesi tarafından en son net 5.250 TL ücret aldığının tespit edildiği belirtilmiştir. Çalışma olgusu ve buna dayanılarak prime esas kazanç tespiti yemin hariç her türlü delille kanıtlanabileceğinden bu yönde delillerin değerlendirilmesi ve araştırmaya yönelik kararın bozulması gerekirken onanmasına karar verilmesinin doğru olmadığı sonucuna varıldığı vurgulanmıştır.
6. Nihai karar başvurucuya 8/12/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 9/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucu, prime esas kazancın tespitinde mahkemelerce resen araştırma ilkesi ve delil serbestîsi kapsamında her türlü delilin toplanması gerektiğini belirtmiştir. Kayıtlarda görünen ücretle çalışmasının hayatının olağan akışına uygun bulunup bulunmadığı değerlendirilerek emsal ücret araştırması yapılması ve bu konuda açılmış işçilik alacakları davası var ve kesinleşmiş ise delil kabul edilmesi gerektiğini ifade ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
8. Başvuru, gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
9. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
10. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu [1. B.], B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi [1. B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul ya da esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
11. Başvurucu, iş akdinin feshedilmesinden sonra işçi alacak davası açmıştır. Davası kısmen kabul edilmiş ve davada aylık ücreti brüt 7.343,68 TL olarak tespit edilmiştir. Daha sonra başvurucu, SGK ve işveren aleyhine prime esas alınan gerçek ücretin tespiti davası açmıştır. Mahkemece dava reddedilmiş ve gerekçe olarak bu tip davaların yazılı delil ile ispatlanabileceği, başvurucunun aldığını iddia ettiği ücretin kendisine ödendiğine dair yazılı delil bulunmadığı hususları gösterilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi de SGK tarafından yapılan teftişte başvurucunun bildirilen ücretten fazla ücret aldığına dair bir belge bulunmadığını ve başvurucu tarafça belgelerin aksinin ispatlanamadığını belirterek Mahkeme ile aynı görüşü paylaşmış ve yazılı delil bulunmaması nedeniyle istinaf başvurusunu reddetmiştir. Yargıtay tarafından karar oyçokluğu ile onanmıştır.
12. Yargılama makamlarınca gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli olmayıp gerekçenin aynı zamanda makul olması da aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır.
13. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 4/10/2019 tarihli ve E.2018/1, K.2019/5 sayılı kararında, sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan prime esas ücretin tespiti davalarında ise resen araştırma ilkesinin uygulandığına dikkat çekilmiştir. Sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan ve kamu düzenini ilgilendiren prime esas ücret tespiti davalarında hâkimin kendiliğinden delil toplaması gerektiği belirtilerek ispat yükünün bir tarafa yüklenemeyeceği vurgulanmıştır.İspat yükü bakımından işaret edilen bu farklılık dikkate alındığında her dava dosyasında somut olayın özelliği ile delil durumu da dikkate alınarak yapılan ödemenin ücret veya harcırah/yolluk olarak kabulünün mümkün olabileceğinin altı çizilmiştir (Ali Rıza Biber [GK], B. No: 2019/38643, 25/10/2023, § 22).
14. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8/6/2022 tarihli ve E.2020/(21)10-280, K.2022/871 sayılı kararında, sosyal güvenlik hakkı vazgeçilmez ve devredilmez bir hak olarak tanımlanmış; devletin bu hakkın yaşama geçirilmesi yönünden sorumluluğu bulunduğuna vurgu yapılmıştır. Hizmet tespiti ve prime esas kazancın tespiti davalarının sosyal güvenlik hakkının özünü oluşturduğuna dikkat çekilmiş, bu nedenle prime esas kazancın tespiti davalarında yapılan yargılamanın -bu davaların kamu düzeninden olmaları nedeniyle- özel bir titizlik ve duyarlılıkla yürütülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Prime esas ücretin tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerektiğinin belirtildiği kararda bu uyuşmazlıklar yönünden yazılı delille ispat kuralının uygulanmayacağının, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının tatbik edilmeyeceğinin altı çizilerek uyuşmazlığın her türlü delille aydınlatılabileceği belirtilmiştir (Ali Rıza Biber, §§ 23, 24).
15. Somut başvuruya konu yargılama prime esas ücretin tespitine ilişkindir. Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere prime esas ücretin tespitine ilişkin davalar Anayasa'nın 60. maddesi ile güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkı bakımından en temel davalardandır. Zira bireye sosyal güvenlik hakkı kapsamında yapılacak ödemelerde sigorta prim tutarı da esas alınmaktadır. Bu bağlamda anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkına doğrudan tesir etmektedir. Bu durum nazara alındığında başvurucunun uyuşmazlığın çözümünü etkilediğini ileri sürdüğü esaslı iddiaların açık ve özenli şekilde gerekçede karşılanması daha da önem kazanmaktadır (Ali Rıza Biber, § 45).
16. Diğer taraftan eldeki uyuşmazlığın sosyal güvenlik hakkına tesirinin yanı sıra hukuki öngörülemezlikten kaçınılması bakımından bağlantılı davaların hangi nedenlerle farklı şekilde sonuçlandığının başvurucu ve üçüncü kişiler nezdinde objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek şekilde yeterli gerekçelerle kararda açıklanması da önemlidir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Emin Balta [1. B.], B. No: 2017/23739, 20/10/2021, § 46). Bu kapsamda bağlantılı davalarda birbirine aykırı karar verilmesi hâlinde bu aykırılığın -özellikle de taraflarca ileri sürülmesi durumunda- gerekçesinin açıkça ortaya konması anayasal bir yükümlülüktür ve bu husus Anayasa Mahkemesinin inceleme alanı kapsamındadır (Ali Rıza Biber, § 46).
17. Anayasa Mahkemesinin Ali Rıza Biber kararına konu olayda, başvurucu prime esas ücretin tespitine dair davada, işçilik alacağının tahsiline ilişkin açmış olduğu davada kendisine ödenen gerçek ücretin tespitine dair verilen ve kesinleşen kararı delil olarak ileri sürmüştür. Mahkemeler belirtilen iddiayı değerlendirmeden, başvurucunun aldığı ücrete ilişkin yazılı delil ileri sürememesi nedeniyle davayı reddetmiştir. Yapılan yargılamada başvurucunun açıkça ileri sürdüğü hususun kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itiraz olduğu değerlendirilmiş ve bu iddianın karşılanmaması nedeniyle başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır(Ali Rıza Biber, §§ 47, 48).
18. Somut olayda başvurucu, davasının her aşamasında, aldığı ücretin asgari ücretten daha fazla olduğunu ve bu durumun açmış olduğu işçi alacak davası ile tespit edilerek kesinleştiğini vurgulamıştır. Mahkeme prime esas ücretin tespitine ilişkin davalarda yazılı delil ile ispat kuralının geçerli olduğunu, başvurucu tarafından daha fazla ücret aldığına ilişkin yazılı delil sunulmadığını belirterek davayı reddetmiştir. Kararında, 42. İş Mahkemesi kararının kesin delil niteliğinde sayılamayacağını belirtmiş olsa da bu sonuca nasıl varıldığını açıklamamıştır. Açıktır ki 42. İş Mahkemesi, başvurucunun almış olduğu maaşı değerlendirerek bir tespitte bulunmuştur. Dolayısıyla somut olayda Mahkeme tarafından bu tespit kabul edilmediği takdirde neden bu tespitin kabul edilmediği açık ve anlaşılır bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bir diğer ifadeyle bu hususun neden kesin delil niteliğinde olmadığı ve hangi sebeple başvurucunun maaşının bu tespite kıyasla daha düşük olarak kabul edildiği Mahkeme tarafından somut veriler ışığında açıklanmalıdır.
19. Kural olarak mahkeme kararlarında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde kanun yolu merciince bu karara atıf yapılarak değerlendirmede bunulması makul görülebilir. Mahkeme kararlarında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise kişilerin ileri sürdüğü esaslı itirazların kanun yolu mercii tarafından gerekçeli bir şekilde karşılanması gerekir. Somut olayda mahkeme kararının yukarıda belirtilen bağlamda bir gerekçe içermediği, Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay tarafından ise bu karara atıf yapılarak herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Ali Rıza Biber kararından ayrılmayı gerektiren herhangi bir durum olmaması nedeniyle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
21. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmekte ise de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddiası hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek olmadığı değerlendirilmiştir.
III. GİDERİM
22. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 25.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
23. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
24. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın neticesiyle ilgili bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
25. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddiasının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 37. İş Mahkemesine (E.2017/416, K.2019/218) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/9/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.