logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yeter Güneş [1. B.], B. No: 2021/59007, 30/7/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YETER GÜNEŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/59007)

 

Karar Tarihi: 30/7/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Tahir Hami TOPAÇ

Başvurucu

:

Yeter GÜNEŞ

Vekili

:

Av. Arkın HÜRTAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir sosyal medya paylaşımında kullandığı ifade nedeniyle başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/12/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 1958 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir. İlk okul mezunu, evli ve üç çocuk sahibi olan başvurucu ev hanımıdır.

6. Müşteki F.A. ise olay tarihinde eğitim alanında yaptığı çalışmalar ile bilinen bir vakfın yönetim kurulu başkanlığını yürütmesi, bir kamu iştirakinde yönetim kurulu üyesi olması ve çok sayıda sosyal sorumluluk projesinde yer almasının yanı sıra kamuoyunda yakından tanınan üst düzey bir bürokratın eşi olması nedenleriyle de kamuda tanınan ve yakından takip edilen bir kişidir. Akademisyen olan müşteki aynı zamanda çeşitli platformlarda köşe yazarlığı yapmaktadır.

7. Müşteki bir internet sitesinde yayımlanan "Vatandaşla alay etmeyin" başlıklı yazısının bir bölümünde kamuda yüksek maaş karşılığı çalıştığı iddia edilen kabiliyetli bireylerin burjuvazinin yönettiği ulus ötesi şirketler gibi yapılarda aynı hizmetin karşılığında onlarca kat daha fazla gelir elde edebilecekken devlet hizmetine talip olarak büyük fedakârlık gösterdiklerini ancak bu fedakârlıkların halkın gözünden kaçırılmaya çalışıldığını ileri sürmüş ve yazısını "Vatandaşla alay etmeyin, sabrımızı da sınamayın, iki yüzlülüğünüzü ve ihanetinizi milletimizin gözlerinin önüne sermeyin" son sözü ile bitirmiştir.

8. Müştekinin yazısı "Evine 4 maaş giren [F.A.] 'fedakarlık' yapıyormuş: Sabrımızı sınamayın..." başlığı ile haberleştirilerek bir sosyal medya platformunda yayımlanmıştır. Başvurucu ise bu haberle ilgili olarak "Dört maaşmi anlamadim kız zilli sen dört maaş aliyorsun bu ülkede çocuğuna okul elbisesi alamadim diye kendini asan anne babalar oldu senin gibilere kulu sormazsa Allah sorar unutma Allahın adaleti vardir bunu iyi bil emi" şeklinde bir paylaşım yapmıştır.

9. Müştekinin, paylaşımı nedeniyle başvurucudan şikâyetçi olması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış ve 3/2/2021 tarihli iddianameyle başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılması talep edilmiştir. İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yapılan yargılama sırasında başvurucu; çocuklarını güç şartlarda yetiştirdiğini, müştekinin ise beş maaş alanları savunduğunu, bunu görünce şikâyete konu paylaşımı gerçekleştirdiğini, "zilli" kelimesini hakaret olarak kullanmadığını, kelimenin anlamını bilmediğini ancak yöresinde gündelik hayatta bu kelimenin sıkça kullanıldığını, komşularına hatta kızına bile bu şekilde hitap ettiğini, hakaret kastı olmadığını savunmuştur. Buna karşın Mahkeme, 9/11/2021 tarihinde başvurucunun hakaret suçundan 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Suç tarihinde sanığın, Facebook paylaşım platformunda müşteki ile alakalı paylaşılan bir gönderinin altına herkesin görebileceği şekilde yorum yazdığı, yazının içinde müştekiye yönelik 'zilli' hitabında bulunduğu, sanığın eyleminin şikayet dilekçesi, paylaşıma ilişkin ekran görüntüleri, sanığın ikrarı ve dosya kapsamı itibariyle bu şekilde sabit olduğu, suça konu kelimenin anlamının sözlükte adı kötüye çıkmış, gürültücü, edepsiz, şirret kadın olarak belirtildiği, ancak bir kelimenin manası ve kullananın kastının belirlenmesinde sadece sözlük tanımına bağlı kalınamayacağı, kullanılan dilin canlı ve değişken bir varlık olup süreç içinde kelimelerin ifade ettiği manaların içtimai hayatla birlikte değişebileceği, hatta aynı milletten insanlar arasında dahi aynı kelimenin yöreye göre farklı anlamlara gelebildiği, bu nedenle sarf edilen sözün günlük hayattaki karşılığının ve sarf edildiği yer ile zamanın, vakıanın dikkate alınması gerektiği, somut olayın özellikleri, 'zilli' kelimesinin kullanılış şekli dikkate alındığında kelimenin kötü kadın manasında ve tahkir amacıyla kullanıldığı, dolayısıyla suça konu yazının ifade özgürlüğünün sınırlarını aşacak şekilde sövme niteliğinde hitap içerdiği anlaşıldığından aşağıdaki şekilde hüküm verilmiştir"

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

10. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

...

 (4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

..."

B. Uluslararası Hukuk

11. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Koray Çalışkan [1. B.], B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Anayasa Mahkemesinin 30/7/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

13. Başvurucu; şikâyete konu "zilli" kelimesini hakaret değil eleştiri amacıyla kullandığını, müştekinin konumu nedeniyle eleştirilere katlanması gerektiğini, bu eleştiri nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

14. Bakanlık görüşünde; Mahkemenin gerekçesinin de dikkate alınarak, sarf edilen sözlerin kamu yararını ilgilendirip ilgilendirmediği, kamusal bir tartışmaya katkı sağlar bir yanının olup olmadığı, eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğinde ve kişilerin şeref ve itibarını zedeler nitelikte olup olmadığı, demokratik bir toplumda bir başka kişinin özel hayatına saygı hakkının devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında korunması gerekliliğinin bir sonucu olup olmadığı, yine başvurucuya verilen adli para cezasının ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olup olmadığı hususları değerlendirilirken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınmasının faydalı olacağı belirtilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

B. Değerlendirme

15. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

17. Başvurucu, bir sosyal medya paylaşımında kullandığı ifade nedeniyle hakaret suçundan adli para cezasıyla cezalandırılmıştır. Dolayısıyla söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

18. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

19. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

20. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesine dayanan müdahalenin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı ve başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Geriye, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi kalmıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu şartları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK] B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK] B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

21. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme, bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, §§ 35-38).

22. İfade özgürlüğü temel bir hak ve demokrasi için vazgeçilmez olmakla birlikte hiç şüphesiz mutlak değildir, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir (Mutia Canan Karatay [1. B.], B. No: 2018/6707, 31/3/2022, § 33; Abdullah Öcalan [GK] B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70). Devletler bu hakkı toplumun meşru çıkarlarını korumak için kısıtlayabilir. Nitekim Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır. Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44; Nilgün Halloran [2. B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3)[2. B.], B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı [2. B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).

23. O hâlde mevcut olaydaki gibi kişilerin şöhretlerini korumak amacıyla ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğü ile müştekinin Anayasa'nın 17. maddesinde korunan itibar hakkı arasında adil bir denge sağlanmalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit [2. B.], B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). İlk derece mahkemesinin çatışan haklar arasında yapacağı dengelemede;

i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiğinin (Nihat Zeybekci [1. B.], B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59).

ii. İhtilaf konusu açıklamaların kişilerin açıkça polemik çıkarmaya ve şiddetli tepkiler yaratmaya yönelik üsluplarının bir parçası olup olmadığının (benzer değerlendirmeler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK] B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 103; Kemal Kılıçdaroğlu, § 65; düşünce açıklamasında bulunan kişilerin kullanacağı dili belirlemenin yargı mercilerinin görevi olmadığına ilişkin olarak ve bilhassa basın özgürlüğü bağlamında bkz. Nihat Özdemir [GK] B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 48; Kadir Sağdıç [GK] B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 52),

iii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışlarının, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığının (bilhassa kamusal politikaları oluşturup yön verdikleri için iktidarda olanların kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bireylere nazaran çok daha geniş olduğuna dair karar için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 144; hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7) [2. B.], B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 128, 129; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 34, 35),

iv. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığının, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK] B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),

v. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığının (Seray Şahiner Özkan [1. B.], B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2) [1. B.], B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),

vi. Müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme imkânının bulunup bulunmadığının (Temel Coşkun [1. B.], B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2) [1. B.], B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39; özellikle iktidarda bulunmanın avantajlarına sahip olanlar kendilerine yönelik saldırı ve eleştirilere her zaman cevap ve tepki verme imkânına sahiptir. Bu imkânların varlığı nedeniyle kendilerine göre haksız sözel saldırılara ilişkin olarak -bunlar şiddete teşvik içermedikçe- kamu gücünü kullanan otoritelerin ceza soruşturma ve kovuşturmalarına başvurma konusunda kendilerini sınırlandırmaları gerektiğine dair karar için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 107),

vii. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisinin (Şaban Sevinç (2), §§ 38, 42; Önder Balıkçı, § 46),

viii. Yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağının (Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi [1. B.], B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),

iv. Şeref ve itibara yönelik saldırı kabul edilen açıklamanın bir değer yargısı mı olduğu yoksa olgusal ve kanıta dayalı iddialardan mı oluştuğunun (değer yargısı ifade eden görüş ve yorumlar kanıtlanmaya elverişli değilken kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgulara dayanan iddiaların desteklenmesi için güvenilir delil sunulması gerektiğine ilişkin karar için bkz. Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti. [1. B.], B. No: 2014/5761, 10/5/2018, § 54; bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı orantısız olabilir. Buna ilişkin karar için bkz. Cem Mermut [2. B.], B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48) değerlendirilmesi gerekir.

24. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

25. Başvurucu, müştekinin haber konusu edilen bir yazısına ilişkin sosyal medya paylaşımında müştekiye hitaben kullandığı "zilli" ifadesi nedeniyle cezalandırılmıştır. İlk derece mahkemesi, "zilli" kelimesinin somut olayda kötü kadın manasında ve tahkir amacıyla kullanıldığını belirterek başvurucu hakkında hakaret suçundan mahkûmiyet kararı vermiştir.

26. Anayasa Mahkemesi şikâyete konu "zilli" kelimesinin birden fazla anlamda kullanıldığını gözlemlemektedir. Nitekim bu kelimenin anlamı Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne göre "edepsiz, eli maşalı, şirret (kadın)"dır. İlk derece mahkemesi ise gerekçeli kararında kelimenin sözlük anlamının "adı kötüye çıkmış, gürültücü, edepsiz, şirret kadın" olduğunu belirtmektedir. Öte yandan bu kelimenin halk dilinde "geveze" anlamında hatta samimiyet içeren konuşmalarda bir hitap şekli ve sevgi sözcüğü olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır.

27. İlk derece mahkemesinin de işaret ettiği gibi bir kelimeye verilen anlamların farklılık göstermesi, esasında dilin canlı ve değişken bir yapıya sahip olmasına bağlıdır. Zira bir kelime halk arasında zamana, mekâna ve kelimeyi kullanan kişilere bağlı olarak sözlük anlamlarının ötesinde kullanılabilir. Bu noktada bir kelimenin hangi anlamda kullanıldığı; ifadenin anlamları ve içerikleri, ölçüsü, olgusal temeli, ifadeyi kullanan kişinin amacı, olay örgüsü, tarafların durum ve konumları gibi bütün unsurlar gözönüne alınarak belirlenmelidir. Somut olayda suç tarihi itibarıyla 61 yaşında, ilkokul mezunu ve ev hanımı olan başvurucu; yöresinde herkes tarafından kullanılan şikâyete konu kelimeyi kendisinin de gündelik hayatında sıklıkla kullandığını, bu bağlamda eleştiri amacıyla paylaşım yaptığını ve hakaret kastının bulunmadığını ifade etmiştir. Bu nedenle dilin değişken yapısına bağlı olarak eğitim ile sosyal ve ekonomik düzeyleri yüksek kişiler bakımından kaba ve rahatsız edici kabul edilebilecek şikâyete konu ifadenin, somut olayda -başvurucunun kişisel özellikleri, müştekiyle önceye dayalı bir husumetinin olmaması, süregiden bir tartışma sırasında ve dilin serbestçe kullanıldığı sosyal medya ortamında sarf edilmiş olması da gözetildiğinde- müştekinin üslubuna karşı kişisel saldırı içermeyen bir tarzda kullanıldığı anlaşılmaktadır.

28. Üstelik müşteki; tanınmış bir bürokratın eşi olması, üstlendiği görevler ve akademik çalışmaları nedeniyle toplumda tanınmakta ve yakından takip edilmektedir. Müşteki ayrıca bir yazardır ve kamu görevlilerinin birden fazla maaş almasına ilişkin çıkan tartışmada görüşlerini kamuyla paylaşarak bu kişileri desteklemiş ve kendisini taraflardan biri olarak konumlandırmıştır. Bu durumda görüşleri nedeniyle eleştirilmesi doğaldır. Yapılan eleştiri keyfî ve sırf kişisel saldırı amaçlı olarak nitelendirilemez. Yine haber değeri ve tartışılmasında kamu menfaati bulunan güncel bir konuda düşüncelerini ifade eden başvurucunun paylaşımında birden fazla sözlük anlamı bulunan ve üslubuyla ilgili olduğu anlaşılan "zilli" kelimesini tercih etmesi düşünce açıklamasının ötesinde bir hakaret kastını göstermez.

29. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesi karar verirken kullanılan ifadeyi olayın bütünselliği içinde değerlendirmemiş, bu nedenle bağlamından kopartarak yaptığı değerlendirmenin (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45) başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

30. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

31. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

32. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK] B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK] B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

33. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

34. İhlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya -talebiyle bağlı kalınarak- 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesine (E. 2021/1164, K. 2021/1123) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Yeter Güneş [1. B.], B. No: 2021/59007, 30/7/2025, § …)
   
Başvuru Adı YETER GÜNEŞ
Başvuru No 2021/59007
Başvuru Tarihi 8/12/2021
Karar Tarihi 30/7/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir sosyal medya paylaşımında kullandığı ifade nedeniyle başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Yeniden yargılama
İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 125
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi