TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULKADİR ÇEVİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/6156)
|
|
Karar Tarihi: 30/4/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdulkadir ÇEVİK
|
|
|
2. Ali ÇEVİK
|
|
|
3. Aynur GÜLMÜŞ
|
|
|
4. Güllü ÇEVİK
|
|
|
5. Hasibe DEMİRCAN
|
|
|
6. İpek ÇEVİK
|
|
|
7. Mehmet ÇEVİK
|
|
|
8. Mehmet Selim ÇEVİK
|
|
|
9. Mehmet Şah ÇEVİK
|
|
|
10. Remziye ÇEVİK
|
|
|
11. Sevdet YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammet Polat İÇTEN
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucuların yakını (Güllü Çevik'in eşi diğer başvurucuların ise babası) Ö.Ç. Diyarbakır 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda silahla yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından aldığı hapis cezası nedeniyle hükümlü olarak bulunmaktayken 20/3/2019 tarihinde saat 11.00 sıralarında rahatsızlanmış ve kaldırıldığı sağlık kurumunda vefat etmiştir.
3. Ö.Ç.nin daha önce düzenli takibinin yapılması kaydıyla ceza tehirine gerek olmadığı yönünde 29/6/2018 tarihli ve ceza infaz kurumunda tek başına hayatını idame ettirebileceği yönünde düzenlenen 4/2/2019 tarihli tıbbi raporlar temelinde cezasının infazına ara verilmesi talepleri 19/7/2018 ve 11/3/2019 tarihlerinde reddedilmiştir. Ö.Ç. 2018 ve 2019 yıllarında kurum araç ve gereçlerine zarar vermesi nedeniyle birden fazla kez olmak üzere kısa süreli hücre cezası almıştır. Ayrıca 11/9/2013 tarihli tıbbi rapor uyarınca Ö.Ç. %72 oranında engelli olarak tespit edilmiştir. Raporda Ö.Ç.nin psikolojik olarak bipolar bozukluğu olduğu, kulak burun boğaz, kardiyoloji bakımından da rahatsızlığı olduğu belirtilmiştir.Ö.Ç. kurumda bulunduğu süre zarfında birden fazla kez sağlık kurumunun farklı birimlerine (fizik tedavi, genel cerrahi, ağız diş sağlığı, psikiyatri, göğüs hastalıkları, acil) çeşitli şikâyetlerle (bel ağrısı, astım, koah, nefes darlığı) sevk edilmiştir. Sağlık kurumu tarafından düzenlenen 8/8/2018 tarihli tıbbi belgelerde Ö.Ç. için solunum yetmezliği, akut bronşit, kronik akciğer hastalığı tanısı yapılmış ve nebulizatör (akciğerin verimli nefes, ilaç almasını sağlayan cihaz) kullanımı önerilmiştir.
4. Olay Tutanağı'na ve vukuat raporuna göre Ö.Ç. 20/3/2019 tarihinde geçici-2 koğuşundan alınarak A-9 koğuşuna götürülmek istenmiş ancak zorluk çıkarmış, kurum personelinin yardımıyla saat 09.00 sıralarında koğuşa yerleştirilmiştir. Saat 10.49 sıralarında koğuştan acil durum bildirimi gelmesi üzerine saat 10.50'de kurum personeli koğuşa intikal etmiş ve koğuştaki diğer mahpusların Ö.Ç.nin nabzının atmadığını söylemesi üzerine kurum sağlık personeli saat 10.52'de Ö.Ç.yi kontrol ederek 112 Acil ekibini aramıştır. Kuruma saat 11.07'de gelen acil sağlık ekibi bir süre Ö.Ç.ye müdahale ettikten sonra saat 11.23'te Ö.Ç.nin sağlık kurumuna sevkini gerçekleştirmiştir. Sağlık kurumunda Ö.Ç.ye CPR (yeniden canlandırma) uygulanmış ancak kalp ritmi alınamamış ve Ö.Ç. saat 11.50'de hayatını kaybetmiştir. Olayın akabinde kolluk görevlileri Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) haber vermiş, savcının talimatlarını (tanık, kamera kaydı araştırması, otopsi raporu) almıştır.
5. Olay günü saat 15.00'de düzenlenen Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'nda Ö.Ç.nin vücudunun çeşitli yerlerinde küçük çapta ekimoz ve iğne izi bulunduğunun belirlendiği belirtilmiş, ölüm nedeninin tespiti için evrakın ve alınan örneklerin Adana Adli Tıp Grup Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir. Laboratuvar tahlillerinin elde edilmesinin ardından Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 23/9/2019 tarihli raporda; dış muayenede tespit edilen lezyonların yeri ve ağırlığı itibarıyla ölüme sebep olacak nitelikte olmadığı, iç muayenede kırık ya da travma, organ, damar yaralanması bulunmadığı, bünyede toksik maddeye rastlanmadığı, bu bağlamda kişinin ölümünün travmatik tesirle veya zehirlenme ile gerçekleşmediği, kalp damar sisteminde mevcut bulgular (plak, fibrozis, konjesyon) dikkate alındığında kronik akciğer hastalığı olan Ö.Ç.nin ölümünün kalp damar rahatsızlığı sonucu meydana geldiği ifade edilmiştir.
6. Aynı kurumda hükümlü olarak bulunan M.A. 21/3/2019 tarihinde kurum aracılığı ile Başsavcılığa sunduğu dilekçesinde birkaç kez yemek dağıtmak ve odayı temizlemek için koğuşa girdiğinde Ö.Ç.nin kurum personeli tarafından darbedildiğine şahit olduğunu belirtmiştir. Bir başka mahpus C.B. de benzer bir dilekçe sunarak kurumda geçici odada Ö.Ç.nin dövüldüğüne şahit olduğunu beyan etmiştir. Kurum idaresi söz konusu dilekçeleri M.A.nın daha önce kurum iç hizmetlerinde çalıştığı, M.A.nın ve C.B.nin olay öncesi Ö.Ç.nin darbedildiğine dair bir bildirimde bulunmadığı, iddialarının asılsız olduğu, C.B.nin hiçbir zaman geçici odada kalmadığı, Ö.Ç. ile hiç karşılaşmadığı, ölüm olayından sonra kurumu karalamak için benzer dilekçeler verildiğini belirterek Başsavcılığa sunmuştur.C.B. ve M.A. Başsavcılık tarafından alınan 10/5/2019 tarihli ifadelerinde Ö.Ç. ile aynı koğuşta kalmadıklarını ancak ortak alanlarda Ö.Ç.yi zaman zaman gördüklerini, Ö.Ç.nin psikolojik rahatsızlıkları olan, etrafına rahatsızlık veren biri olduğunu, kurum personelince zaman zaman darbedildiğini, sürekli odasının değiştirildiğini, olay günü ise bir darp olayı olmadığını beyan etmiştir.
7. Başsavcılık, Ö.Ç.nin oğlu olan başvurucu Mehmet Selim Çevik'in 24/3/2019 ve 31/5/2019 tarihinde şikâyetçi sıfatıyla ifadesini almıştır. Başvurucu; babasının kimseyle sıkıntısı olmadığını, ölüm sebebini bilmediğini, psikolojik rahatsızlığı olan babasının aynı zamanda nefes darlığı çektiğini, ziyaretlerinde babasını yaralı hatta yaralarına dikiş atılmış şekilde gördüğünü, sorduğunda ise babasının "Diğer mahpuslar beni dövdüler." dediğini, kurum personeli ile durumu paylaştığında ilgileneceklerini söylediğini, kurum personelinin babasını darbettiğine dair bilgisi olmadığını, babasının kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat ettiğini öğrendiğini ancak kurum personelinin olay gününe dair ihmali olduğunu düşündüğünü, babasının durumu bilinmesine, hareketsiz olmasına rağmen geç müdahale edildiğini, sorumlulardan şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
8. Kurum idaresi tarafından personel hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Disiplin soruşturması sürecinde kurumda bulunan mahpusların ifadeleri, kurum personelinin de savunması alınmıştır. Kurum personeli (toplam sekiz kişi) birbiriyle büyük ölçüde örtüşen savunmalarında Ö.Ç.nin problemli, psikolojik sıkıntılar yaşayan bir mahpus olduğunu, çevresiyle iyi anlaşamadığını, bu nedenle odasının zaman zaman değiştirildiğini, kendisine yönelik bir şiddetin söz konusu olmadığını, olay sabahı odasının değiştirildiği esnada direndiğini, koluna girilip ikna edilmeye çalışılarak yeni odasına alındığını, bir süre sonra koğuştakilerin uyarısı ile rahatsızlandığının öğrenildiğini ve Ö.Ç.ye gereken müdahalenin yapılarak sağlık kurumuna sevk edildiğini belirtmiştir.
9. Disiplin soruşturması sürecinde çok sayıda mahpusun ifadesi alınmıştır. İfade veren mahpuslar genel olarak Ö.Ç.nin çevresiyle uyumsuz, personel dâhil etrafındakilere rahatsızlık veren (gece kapılara vuran), küfreden, psikolojik sıkıntıları olan biri olduğunu ifade etmiştir. Olayın gerçekleştiği koğuşta kalan mahpusların (o sırada uyuyan, duş alan, sporda olanlar hariç) hepsi Ö.Ç.nin koğuşa getirildiğinde hareketsiz olduğunu, tepki vermediğini, konuşmaya çalışmalarına rağmen cevap alamadıklarını, Ö.Ç.yi havalandırmada bir süre sandalyede oturttuktan sonra yatağa aldıklarını, yatakta ağzı açık hareketsiz kaldığını görünce kurum personeline haber verdiklerini belirtmiştir.Mahpus S.T., Ö.Ç. sabah koğuşa ilk getirildiğinde onunla konuşmak istediğini ancak tepki alamadığını, personeli uyardığını "Ölü adam getirmişsiniz." dediğini, başmemur ile konuşmak istediklerinde kurum personelinin Ö.Ç. için "Numara yapıyor." dediğini ifade etmiştir. Diğer mahpuslar Z.B., Z.K., A.S, M.İ. de S.T.nin beyanını destekler ifadeler kullanmıştır. Disiplin soruşturması sonunda kurum disiplin amirliği, personel hakkında disiplin cezasının tesisine yer olmadığı sonucuna ulaşmıştır. İlgili evrak ve alınan ifadeler kurum idaresi tarafından Başsavcılığa sunulmuştur.
10. Soruşturma sürecinde kamera kayıtları incelenerek tutanağa bağlanmıştır. Tutanağa göre Ö.Ç. saat 09.04'te koğuşa getirilmiş, saat 09.21'e kadar sandalyede oturmuş, daha sonra avluya sandalyeyle beraber taşınmış, saat 10.47'ye kadar avluda sandalyede oturmuş, saat 10.47'de sandalyeden indirilerek avluya getirilen yatağın üzerine alınmış, saat 10.49'da diğer mahpuslar tarafından nabzı kontrol edilerek kurum personeline haber verilmiş, saat 10.50'de kurum personeli koğuşa intikal etmiş, kurum doktoruna haber verilmiş, saat 10.52'de Ö.Ç. yatakla beraber koğuştan çıkarılmıştır.
11. Başsavcılık sürecin sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; olay silsilesine ve elde edilen delillere yer verdiği 4/11/2020 tarihli kararın gerekçesinde kronik akciğer hastalığı bulunan Ö.Ç.nin ölümünün kalp damar hastalığı sonucu oluştuğunu, travmatik sebeple hayatını kaybetmediğini, darp ve cebir bulgusuna rastlanmadığı dikkate alındığında kurum personelinin Ö.Ç.nin ölümüne neden olacak darp, cebir ya da başkaca eylemlerinin tespit edilemediğini, suçun ya da suç unsurunun bulunmadığını ifade etmiştir. Karara yönelik itiraz Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 2/1/2021 tarihinde reddedilmiştir.
12. Başvurucular 9/1/2021 tarihinde nihai hükmü öğrenmelerinin ardından 26/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucular, Ö.Ç.nin vefatında kurum personelinin ihmali olduğunu, bu durumun tanık ifadeleri ile ortaya çıktığını, Ö.Ç.nin müdahale edilmeden bekletildiğini, Ö.Ç.nin daha önce darbedildiğine dair beyanlar olduğunu, hasta ve psikolojik rahatsızlığı olduğu bilinmesine karşın gereken önlemin alınmadığını, soruşturma sürecinde delillerin toplanmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; somut süreç, ilgili mevzuat ve insan hakları yargısı içtihadı detaylı olarak aktarılarak adli makamların ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı, değerlendirme yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
15. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlike olduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesinin gerektiği durumlarda kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ceza infaz kurumlarında gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için ceza infaz kurumu yetkililerinin kendi kontrolleri altındaki bir kişiye yönelik gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıkları incelenmelidir. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmalarının ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak psikolojileri, sağlık durumları bozulabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemeler ceza infaz kurumu yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemeli, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmayı sağlamalıdır. Bu amaçla öncelikle ceza infaz kurumunda kalan kişilerin davranışları ve sağlık durumları takip edilmeli, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulmalı, diğer yandan bu konuda eğilimi olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmaları temin edilmelidir. Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde yürütülen soruşturmanın etkili kabul edilebilmesi için derhâl başlatılması, sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delillerin soruşturmada tespit edilmesi, olayı çevreleyen tüm koşulların aydınlatılması, soruşturmanın nesnel ve tarafsız analizlere dayanması, tarafların soruşturma sürecine gerektiği ölçüde katılabilmesine olanak sağlayacak şekilde kamu denetimine açık biçimde özenle yürütülmesi ve suç tespit edildiği takdirde eylemle orantılı bir ceza ile sonuçlandırılmış olması gerekir. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021; Mehmet Kaya ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/6979, 20/5/2015).
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Yaşam hakkı kapsamında devlet, öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturmalıdır. Aynı yükümlülük ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecek kontrol ve denetim işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği daha önce Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir (Nejla Özer ve Müslim Özer [2. B.], B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 74-89; Hilmi Moray [2. B.], B. No: 2013/3053, 21/4/2016, §§ 25-36).
18. Yaşam hakkına ilişkin ihlal iddiasının değerlendirilmesinde öncelikle kurum yetkililerinin yaşama yönelik riski bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin, riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılması hâlinde de riskin bertaraf edilmesi için önleyici tedbirleri alıp almadıklarının tespit edilmesi gerekir.
19. Somut süreç bu bağlamda ele alındığında Ö.Ç.nin pskiolojik rahatsızlığı yanında çeşitli sağlık problemleri (nefes darlığı, koah gibi ciddi solunum, dolaşım sistemi hastalıkları) olduğu da anlaşılmıştır. Kurum bünyesindeyken anılan rahatsızlıklardan ötürü birden fazla kez olmak üzere sağlık kurumuna sevk edilen, tedavisi düzenlenen ve yardımcı teçhizat (nebulizatör) kullanması önerilen Ö.Ç.nin sağlık durumundan sevki bizzat yapan kurum idaresinin haberdar olduğu açıktır. Bu bağlamda Ö.Ç.nin gerek psikolojik gerekse fizyolojik olarak rahatsız olduğu kamu makamlarının bilgisi dâhilindedir.
20. Olay gününe ilişkin olarak yapılan tespitlerden (kamera kayıtlarının incelenmesi, olay tutanağı, zaman çizelgesi vs.) ve birçok tanığın ifadesinden Ö.Ç.nin olay günü sabah saat 09.00 sıralarında A-9 koğuşuna getirildiği, getirildiği sırada ve devamında hareketsiz olduğu, tepki vermediği, konuşmadığı, bu hâlde yaklaşık iki saat kadar (saat 10.50'ye kadar) sandalyede hareketsiz tek başına oturduğu, akabinde yatağa alındığı ve kısa süre sonra nabzının atmadığının mahpuslarca anlaşıldığı görülmüştür. Birbiriyle örtüşen tanık beyanlarında Ö.Ç. koğuşa getirildiğinde hareketsiz ve tepkisiz olduğunu fark eden mahpusların kurum personelini uyardığı ancak Ö.Ç.nin koğuşta bırakıldığı tanık ifadelerinde belirtilmiştir. Kamera kayıtlarına ilişkin tutanak da Ö.Ç.nin sandalye üzerinde uzun süre hareketsiz, tepkisiz oturma hâline yönelik beyanı destekler niteliktedir.
21. Tanık beyanları ve tutanaklarla desteklenen oluş şekliyle vaka ele alındığında ciddi fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıkları olduğu bilinen Ö.Ç.nin çevresindeki uyaranlara kendisini kapatacak şekilde hareketsiz ve tepkisiz olduğu da görülmesine karşın uzun süre (yaklaşık iki saat) herhangi bir yardım, tıbbi önlem alınmadan, durumu incelenmeden koğuşta bırakılması risk bilinmesine karşın riski bertaraf etmek için gereken etkin, pratik önlemlerin alınmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Ciddi sağlık problemleri olan bir mahpusun hareketsiz ve tepki vermez hâlde olduğu bilinmesine karşın uzun süre kontrolsüz ve tıbbi yardımsız bırakılmasının ceza infaz kurumlarında devletin kontrolü altındaki kişilere yönelik daha titiz ve dikkatli olunmasını gerektiren yaşamı koruma yükümlülüğüyle bağdaştığı söylenemez. Bu tespitler ve açıklamalar ışığında kurum yetkililerinin Ö.Ç.nin yaşamının korunması için gerekli olan makul ve etkili tedbirleri almakta yetersiz kaldığı sonucuna ulaşılmıştır.
22. Bu aşamadan sonra yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğün usule ilişkin yönü olan etkili soruşturma yükümlülüğü değerlendirilmelidir.
23. Kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğü üzerinde ortaya çıkan risklerin en aza indirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması konusunda sorumluluğu bulunan kişilerin tespit edilebilmesi ve tespit edilen sorumluluklar karşısında devletin göstereceği yargısal tepki benzer olayların yaşanmaması bakımından önem taşımaktadır.
24. Ö.Ç.nin vefatında yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğuran olgu ve tespitler yukarıda aktarılmıştır. Başsavcılığın soruşturma sürecinde yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmesine neden olan hususlara (ciddi sağlık sorunları olan kişinin tepkisiz ve hareketsiz olmasına karşın iki saat boyunca kontrolsüz, tıbbi yardımsız bırakılması) ilişkin bir değerlendirme yapmadığı görülmüştür. Ayrıca ceza soruşturması sürecinde başvurucuların yakını Ö.Ç.yi olay günü koğuşlar arasında nakleden kurum personelinin de ifadesinin alınmadığı görülmüştür. Bu bağlamda ciddi ve yakın riskin varlığına karşın etkin ve pratik önlemlerin alınmasında yetersiz kalındığı yani kamu görevlilerinin eylemleri veya eylemsizlikleri ile bağlantılı olarak yaşamı koruma yükümlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından kamu görevlileri hakkında -ihlale neden olan hususlara dair herhangi bir değerlendirme, araştırma yapılmadan- kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin ve bu bağlamda sorumluların ortaya çıkarılmasının engellenmesinin yaşam hakkı kapsamında etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğü bakımından ihlal sonucunu doğurduğu kanaatine ulaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yaşam hakkının maddi (koruma) ve usul (etkili soruşturma) yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucular, yakınları Ö.Ç.nin kurum içinde zaman zaman kötü muameleye maruz kaldığını bunun da tanık beyanları ile tevsik edildiğini ileri sürmektedir. Anayasa Mahkemesi genel olarak ölüm olayıyla yakından bağlantılı olması (örneğin ölümün kötü muamele sonucu meydana gelmesi) koşuluyla başvurucuların ölen yakınları adına kötü muamele yasağının ihlal edildiği yönünde başvuru yapabilmelerine izin vermektedir (Muazzez Babak ve Naif Babak [1. B.], B. No: 2017/35564, 9/6/2021, § 109; Batuhan Gökçe ve diğerleri [1. B.], B. No: 2018/36427, 6/10/2021, § 90; ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. Batuhan Gökçe ve diğerleri, §§ 86-89). Somut başvuruda ölüm olayı fiziksel müdahale (darp, cebir, şiddet) sonucu meydana gelmemiş olup soruşturma sürecinde elde edilen veriler de böyle bir bağlantıya işaret etmediğinden başvurucuların kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası bakımından mağdur sıfatı taşımadığı anlaşılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
28. Başvurucular, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden soruşturma yapılması ve her biri için 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
29. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek soruşturma sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden soruşturma konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
30. Yaşam hakkının ihlalinin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 300.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutu yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2019/16660, K.2020/24831) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 300.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/4/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.