TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLÜZAR IŞIK ÇAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/62322)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Ali Erdem ŞAHİN
|
Başvurucu
|
:
|
Gülüzar IŞIK ÇAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Merdan ÖZBERK
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru, kamu görevlisinin katıldığı basın açıklamasında
kullanılan ifadelerden dolayı disiplin cezasıyla cezalandırılması nedeniyle
ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte
Hatay'ın Antakya ilçesindeki bir lisede öğretmen olarak görev yapmaktadır.
Başvurucu, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) üyesidir.
3. Türkiye'de uzun süredir devam eden, terör örgütlerinin
neden olduğu şiddetin ve terör olaylarının sona erdirilmesi ve sınır
güvenliğinin sağlanması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye’nin
kuzeybatısında yer alan Afrin bölgesinde PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup
teröristleri etkisiz hâle getirmek üzere 20/1/2018 tarihi saat 17.00'den
itibaren kamuoyunda Zeytin Dalı Harekâtı olarak bilinen operasyonlar
başlatılmıştır (geniş arka plan bilgisi için bkz. Kasım Zengin ve Gün
Matbaacılık Reklam Film Basın Yayın Tanıtım Sanayi Ticaret Ltd. Şti., B.
No: 2018/15905, 16/11/2023, § 5).
4. Emek ve Demokrasi Güçleri Platformu, sözü edilen
harekâta ilişkin olarak 22/1/2018 tarihinde Hatay İnsan Hakları Derneği (İHD)
il binasında bir basın açıklaması yapmıştır. "Afrin Savaşına HAYIR"
pankartının asılı olduğu bir masanın arkasından yapılan ve başvurucunun
açıklama metni okuyan kişi ile birlikte en ön sırada hazır bulunduğu basın
açıklamasına yaklaşık 20 kişi katılmıştır. İHD Şube Başkanı M.C.nin okuduğu
basın açıklaması metni şöyledir:
"Türkiye'nin Suriye ve Irak ile
ilgili TBMM'de kabul ettiği tezkerelere dayanarak sık sık sınır ötesi hava
harekatları düzenlemesi ve özellikle Suriye ve Irak'ta kara gücü bulundurması
oldukça tehlikeli bir hal almış ve en son Suriye'nin Afrin kentine yönelik
bombardıman Türkiye'yi ve bölgedeki tüm halkları büyük bir savaş ve yıkım
gerçekliği ile yüz yüze bırakmıştır. Bu tezkereler Anayasa'nın 91. maddesine
aykırıdır. Ayrıca BM Güvelik Konseyi kararı olmadan başka ülkelere fiili
saldırıda bulunma ve asker konuşlandırma ciddi hukuki sonuçlara yol
açabilecektir. Hükumetin Afrin ve Menbiç bölgelerine yönelik askeri harekatının
Türkiye basınında yansımaları da ürkütücü ve tehlikelidir. Son 24 saatte
Türkiye savaş uçakları tarafından Afrin Bölgesine yüzden fazla bombardıman
yapılmış, basına yansıyan haberlere göre aralarında çocukların ve kadınların
bulunduğu çok sayıda sivil yapılan bu bombardıman sonucu öldüğü ve ağır
yaralandığı bilgisi gelmiştir. Bu kirli savaşın bölgesi içinde olan Hatay iline
yansıması çok ağır olacağı açıkken dün Reyhanlı ilçesine düşen roketler sonucu
ölümler ve çok sayıda yaralanmaların olması biz Hatay'da yaşayan insanları çok
ürkütmektedir. Sürdürülen bu savaşın yıllar boyu barış içinde yaşayan halklara
ölüm, zulüm ve yıkım getireceğini söylüyoruz ve Reyhanlı'ya yapılan saldırıyı
kimden gelirse gelsin kınıyoruz.
Biz Hatay'da yaşayan insan hakları
savunucuları sivil toplum ve emek örgütleri olarak; 'Siyasi iktidarın itidalli
davranmasını istiyoruz. Bunun yanında ana akım medyanın savaş çığırtkanlığından
vazgeçmesini istiyoruz ve savaş kışkırtıcı dilini kınıyoruz'. Medyayı savaş
politikalarına karşı barıştan huzurdan ve kardeşlikten yana olanların sesine
kulak vermeye davet ediyoruz. Anayasamıza göre TBMM tarafından savaş kararı
alınmadıkça böylesi bir askeri operasyon yapılamaz ve yapılmamalıdır diyoruz.
Siyasal iktidar oldu bittilerle Türkiye'yi daha büyük bir savaşın içine
sürüklememelidir. Zira bu tutum halklar arasında düşmanlık yaratır. Irkçılık ve
mezhepçilik körüklenir. Kısacası siyasal iktidar, askeri operasyonları
durdurmalı, savaş politikalarına son vermelidir. Türkiye içinde ve dışında
politikalar geliştirmeli ve bir an önce barışın tesisi için çaba göstermelidir.
Suriye'de devam eden ve sonlanması için masada çözüm çalışmalarının
yoğunlaştığı bir süreçte şiddette ısrarcı tutumun daha fazla büyümesi tehlikeli
sonuçlar üretebilir. Zira SAVAŞ ÖLÜMDÜR. Savaş yıkımdır sefalettir. Çocukların
anasız babasız kalmasıdır. SAVAŞ ACI VE GÖZYAŞIDIR. SAVAŞ GÖÇTÜR...SAVAŞTA
KAZANAN OLMAS HERKES KAYBEDER onun için biz insan hakları savunucuları, SİYASİ
PARTİLER, sivil toplum ve emek örgütleri olarak diyoruz ki SAVAŞA HAYIR İNADINA
BARIŞ VE BU TALEP İNSANLIK TALEBİDİR."
5. İdare, söz konusu basın açıklamasına katılması
nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatmıştır. Başvurucu,
ifadesinde PKK ve KCK ile ilgisi olmadığını, eyleminin sivil toplum
örgütlerinin savaşa karşı yaptıkları basın açıklamasına katılmaktan ibaret
olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında Türk ordusuna ve devlete karşı yapılmış
bir eylem içinde bulunmasının söz konusu olmadığını,bir İHD ve EĞİTİM SEN üyesi
olarak kanunların izin verdiği ölçüde yapılan eylemlere iştirak ettiğini
vurgulamıştır. Son olarak basın açıklaması metninden daha önce haberdar
olmadığını, yapılan harekâttan ziyade savaşlarda insanların ölmesine karşı
olduğunu ifade etmiştir.
6. Soruşturma neticesinde basın açıklamasında herhangi
bir parti ismi zikredilmemiş olsa da açıklamanın Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlar
Kurulu uygulamalarına yönelik olduğu, harekâtı iki devletin savaşı gibi
göstermeye çalıştığı, Türk ordusu ile yürütme organını uluslararası hukuk
açısından olumsuz etkileyebileceğine kanaat getirilmiştir. Buna göre anılan
eyleme katılan başvurucunun 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun 125. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan disiplin cezası
verilmesini gerektiren fiil ve hâllere "Nitelik ve ağırlıkları
itibarıyla benzer eylemlerde bulunanlara da aynı neviden disiplin cezaları
verilir." hükmü kapsamında aynı Kanun'un birinci fıkrasının (D)
bendinin (o) alt bendi uyarınca "Herhangi bir siyasi parti yararına
veya zararına fiilen faaliyette bulunduğu" gerekçesiyle kademe
ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
7. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının
iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi
başvurucunun savunmasına ilişkin istem yazısının usulüne uygun şekilde
düzenlenmediği sonucuna vararak başvuru konusu işlemin iptaline karar
vermiştir. İstinaf kanun yolunda savunmaya ilişkin istem yazısındaki eksikliğin
işlemi sakatlamadığı belirtilerek davanın esasına geçilmiştir. Buna göre "basın
açıklaması içeriğinde 'Türkiye'nin bu savaşın içine çekilmesi tamamen Tayyip
ERDOĞAN'ın kişisel iktidarını koruması üzerinden bir yaklaşımla
sürdürülmektedir. Afrini işgal naraları atmaya her gün devam ediyorlar. Eğer
savaş, çatışmalar sönükleşirse AKP'nin yolsuzlukları, toplumda
yarattıklarını,...tartışıyor olacaktık. Türkiye'nin yeniden savaşı körüklemesi
kabul edilemez. Hatay'daki halklar ve demokratik kitle örgütleri her daim
sokakta savaşa hayır dedik. Böyle bir saldırının yapılmasına asla sessiz
kalmayacağız. AKP Hükümetinin, bölgedeki çatışmaların derinleşmesi ve
yaygınlaşmasına yarayacak hamlelerine hayır diyoruz.'şeklinde ifadelere yer
verildiği ve siyasi içerikli bu ifadelerin belli bir partiyi ve bu partinin
liderini hedef aldığı" gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının
kaldırılarak davanın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
8. Başvurucu, nihai kararı 29/11/2021 tarihinde
öğrendikten sonra 16/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
10. Başvurucu; katıldığı basın açıklaması nedeniyle
disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü, özel hayata saygı
hakkını ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Adalet
Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun ifade özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden yapılacak incelemede ilgili ulusal ve
uluslararası mevzuat hükümleri ile yargı içtihatlarının dikkate alınması
gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel
başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.
11. Anayasa Mahkemesi kamu görevlisine katıldığı toplantı
nedeniyle yapılan müdahaleleri değerlendirdiği birçok kararında kamu
görevlisinin her durumda siyasal ve toplumsal olaylarla ilgili olarak bilgi
edinme merakı ve duyarlılığını gösterme talebinin gözetilerek katılımcının
toplantıdaki rolüne (dinleyici, konuşmacı, slogan atan gibi) ilişkin dikkatli
bir ayrımda bulunulması gerektiğini ifade etmiştir (Güven Çelik ve Kadri
Dursun, B. No: 2018/5060, 8/6/2023, § 23; Kamuran Kılınç, B. No:
2018/5549, 18/10/2023, § 21; İsmail Tutal ve diğerleri, B. No:
2019/7199, 25/1/2024, § 23; bilgi edinmeye ilişkin değerlendirmeler için bkz. Hasan
Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, §§ 51, 53; Hasan Güngör (2), B.
No: 2015/1554, 25/12/2018, § 51; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585,
12/6/2019, § 45). Buna göre somut olaya konu basın açıklamasını başvurucu
okumasa da katılımcılarla birlikte açıklamanın yapıldığı kürsünün arkasında yer
alması ve açıklama metninin okuyucusu ile birlikte en ön sırada hazır bulunması
karşısında başvurucunun toplantıdaki rolü dinleyiciden ziyade hitap eden olarak
kabul edilmelidir. Dolayısıyla başvurunun bir bütün olarak ifade özgürlüğü
kapsamında incelenmesine karar verilmiştir (basın açıklamasına katılma
şeklindeki eylemin ifade özgürlüğünden incelendiği karar için bkz. Seyid
Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022, § 85)
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin dayanağı olan
657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt
bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Müdahalenin kamu hizmetlerinin tarafsızlığının ve nesnelliğinin sağlanmasına
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı
değerlendirilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için müdahale, zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve orantılı olmalıdır (AYM, E.2007/4, K.2007/81,
18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu itibarla
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme
yapılacaktır.
14. Somut olayda başvurucu, katıldığı basın açıklaması
nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Yargılama sürecinde ilk
derece mahkemesince usul yönünden işlemin iptaline karar verilmişse de istinaf
kanun yolunda, basın açıklamasında kullanılan ifadelerin siyasi içerikli
olduğu, belli bir partiyi ve bu partinin liderini hedef aldığı gerekçesiyle
davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir (bkz. §§ 4, 7).
15. Açıktır ki idare ve bölge idare mahkemesi,
başvurucunun eylemiyle tabi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği
sonucuna varmıştır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin
yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli
görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın
128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer
kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin
kanun ile düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin
birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve
kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı
çizilmiştir (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874,
31/3/2022, § 49). 657 sayılı Kanun’un 7. maddesine göre ise devlet memuru,
tarafsızlığını gölgeleyecek şekilde bir siyasi parti, kişi veya zümrenin
yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamayacağı gibi siyasi ve
ideolojik amaçlı beyanda da bulunamaz. Nitekim aynı Kanun'un 125. maddesinde
herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına faaliyette bulunan devlet
memurlarına disiplin cezaları verileceği ifade edilmiştir.
16. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki
gerek Anayasa koyucu gerekse kanun koyucu, kamu hizmetlerinin Anayasa’ya
sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı
davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu
görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (Şah İsmail Harmancı, B.
No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40). Söz konusu arzunun bir sonucu olarak kanun
koyucu, kamu görevlisinin meslek hayatı ile sınırlı olacak şekilde apolitik
görünmesini amaçlamış; bu şekilde kamu gücünü kullanan görevlilerin siyasi
kutuplaşmalarda yer almasının önüne geçerek idareye tarafsız bir pozisyon
kazandırmak istemiştir (Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, §
44).
17. Hiç şüphesiz Anayasa ve kanun koyucunun söz konusu
beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında
kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına
gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararda altını
çizdiği gibi kamu görevlisi olmak, sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve
avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı, diğer kişilerin
tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir. Kişi kamu görevine
kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı
ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has
özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay,
B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800,
13/1/2022, § 36; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42). Bu
sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa
Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.
18. Kamu görevlileri tabi oldukları söz konusu devlet
memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine
getirmemeleri hâlinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaktır. Disiplin
uygulamaları devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması,
memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli şekilde
yürütülmesi için kullanılır; bu uygulamaların hukuki gerekçeleri ve sonuçları
vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi sağlanan düzen sayesinde verimli
bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu
bakımdan disiplin cezaları, memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde
yerine getirmesi için önemli bir araçtır (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile
Gürsoy, § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması
disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini
azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin
cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir
caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B.
No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).
19. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki
kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen
disiplin cezalarına ilişkin olarak idarenin ve bu tür cezaların hukuka
uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin subjektif yorumlardan kaçınmaları
için yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Bu itibarla anılan mercilerce en
azından şu değerlendirmelerin yapılması beklenir (diğerleri arasından bkz. Sinan
Akbulut, B. No: 2019/1396, 2/11/2022, §§ 30-34; Jülide Hansu, B. No:
2018/21380, 3/11/2022, §§ 29-33; Serdar Topal, B. No: 2018/23179,
16/11/2022, §§ 26-30):
i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet
memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla
ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu
gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör, § 49; Ömer Yalçın, B. No:
2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, §§ 34, 35).
ii. Sosyal yönleri de bulunan bireyler oldukları
düşünüldüğünde kamu görevlilerinin her tür düşünce açıklaması değil siyasi
partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna etme çabası olarak kabul
edilebilecek açıklamaları propaganda olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda
bir kamu görevlisinin açıkladığı düşüncenin başkalarını siyasi partiler lehine
veya aleyhine ikna etme çabası olarak kabul edilebilmesi için açıklamanın
siyasi partilerle yahut siyasal meselelerle ilgili olması tek başına yeterli
kabul edilemez. Dolayısıyla kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği
devlet görevinin -içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde- açıklamanın
yapıldığı koşullarda siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını
ikna çabası olarak vasıflandırmaya elverişli olduğu ortaya konulmalıdır (Sinan
Akbulut, § 34).
iii. Bununla birlikte somut olayın koşullarında kamu
görevlisi düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın
kendisine sağladığı ünvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmış ise bu
gösterilmelidir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK],
B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).
iv. Düşünce açıklamasının kamu hizmetlerinin sürekliliğini,
etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne
şekilde etkilediği, cezayı gerekli kılan (devlet organizasyonu içinde düzenin
bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi) sonuçların neler olduğu veya bu tür
sonuçlara neden olmasının kuvvetle muhtemel olduğu ortaya konulmalıdır
(disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için kamu görevlisinin fiillerinin
memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin
Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; Levent
Tunçel, §§ 42, 44; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş
ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).
v. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk
derecesi, bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak
belirlenmelidir (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan
Güngör, § 48; hekimler yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Levent
Tunçel, § 43).
vi. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan
objektif amaca ulaşılabileceği, başka bir deyişle kamu görevlisinin
cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli;
düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin
cezasına hükmedilmedir (Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah
İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).
vii. Değerlendirmeler oldukça açık, spesifik ve tekil
olarak yapılmalıdır (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin
olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).
20. Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında başvurucuyu
cezalandıran idarenin ve müdahalenin hukuka uygunluğunu denetleyen bölge idare
mahkemesinin gerekçeleri dikkatli şekilde ele alınmıştır.İdare; ilgili
soruşturma raporunda, basın açıklamasında herhangi bir siyasi parti ismi
zikredilmese de kullanılan ifadelerin Türk ordusunu ve yürütme organını
uluslararası hukuk açısından olumsuz etkileyebileceğini soyut olarak
belirtmenin haricinde eylemin nasıl, bir siyasi partinin yararına veya zararına
faaliyet olarak değerlendirildiğine ilişkin herhangi bir açıklamada
bulunmamıştır. Bölge idare mahkemesi ise idarece disiplin soruşturmasına konu
edilmediği hâlde aynı konuda yapılan adli soruşturmada bahsi geçen 18/1/2018
tarihli farklı bir basın açıklamasında kullanılan ifadeler üzerinden müdahaleyi
değerlendirmiştir. Dolayısıyla anılan mercilerin Anayasa Mahkemesinin kamu
görevlisinin ifade özgürlüğüne yönelen bu gibi müdahalelerde uygulamalarını
beklediği yukarıda sıralanan ilkelere uygun bir değerlendirme yapmadıkları
anlaşılmıştır.
21. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade
özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya ortaya koyduğu kriterleri karşılamayan bir
gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini
ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından
ortaya konulan gerekçeler ilgili ve yeterli olmalıdır (diğerleri arasından bkz.
Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun,
§ 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun
Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120).
22. Buna göre değerlendirmelerinde Anayasa Mahkemesinin
kabul ettiği standartları uygulamayan idarenin ve bölge idare mahkemesinin
başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir
ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya
koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahalenin Anayasa’nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar
verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
24. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama
yapılması ile 10.000 TL manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş,
yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018,
§§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019,
§§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949,
21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin
sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için manevi zararları
karşılığında başvurucuya taleple bağlı olarak net 10.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
Adana Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesine (E.2021/112, K.2021/2142)
iletilmek üzere Hatay 1. İdare Mahkemesine (E.2019/329, K.2020/940)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 4/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.