logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yonus Kıtır [2. B.], B. No: 2021/6590, 29/7/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YONUS KITIR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/6590)

 

Karar Tarihi: 29/7/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Saliha AKSOY

Başvurucu

:

Yonus KITIR

Vekili

:

Av. Özkan SARUHAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) koşullarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgiler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 10-18; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 10-18.

A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç

3. 1969 doğumlu olan başvurucu 3/1/2000 tarihinden itibaren Uşak Belediye Başkanlığı bünyesinde işçi statüsünde görev yapmaktayken 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) uyarınca 22/7/2016 tarihinde iş akdi feshedilmiştir.

4. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle 11/8/2016 tarihinde dava açmıştır. Uşak 1. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usul ve kanuna aykırı olduğunu, Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bir irtibatı ya da iltisakı olmadığını ileri sürmüştür.

5. Mahkeme, Uşak Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) müzekkere yazarak başvurucu hakkında adli soruşturma bulunup bulunmadığını sormuştur. Bu kapsamda Başsavcılık verdiği cevabi yazıda başvurucu hakkında 2016/7647 sayılı dosyada soruşturma yürütüldüğü ve soruşturmanın devam ettiği bilgisini vermiştir.

6. Mahkeme 12/3/2020 tarihli kararla davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...davacı hakkında FETÖ/PDY örgütüne üye olmak suçundan dolayı açılmış derdest ceza davası olduğu, iddianame içeriği ile dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde işverende iş ilişkisini sürdürmesi beklenemez derecede şüphe meydana geldiği, davalı işverenin iş sözleşmesini feshinin şüphe geçerli nedenine dayandığı..."

7. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 14/12/2020 tarihli kararla istinaf başvurusunun esastan reddine hükmetmiş; kararın gerekçesinde başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan açılan ceza davası dosyası ve iddianame içeriğinin tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirilip davalı işverenin geçerli nedeni ispatladığını ifade etmiştir.

8. Başvurucu, nihai kararı 30/12/2020 tarihinde öğrendikten sonra 29/1/2021tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

B. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

9. Başsavcılık, başvurucu hakkında anayasal düzene karşı işlenen suçlar kapsamında soruşturma başlatmıştır. Başsavcılık soruşturma sonucunda başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 27/12/2019 tarihinde iddianame düzenlemiştir. Anılan iddianamede şüpheliden ele geçirilen VCD'lerin incelenmesi neticesinde M.F.G.ye ait sohbetlerin olduğunun, dizüstü bilgisayar üzerinde yapılan inceleme neticesinde ise FETÖ/PDY mensuplarının aralarında gizli haberleşmede kullandıkları Eagle isimli uygulamanın kurulum dosyalarının ve Bank Asya Uşak Şubesinde 68246 müşteri numaralı hesabının bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Diğer yandan şüphelinin bu hesabında 2013 yılı Ocak ayı ile 2016 yılı Temmuz ayı arasında ay bazındaki bakiyelerde para ve artan hesabının olmadığının tespit edildiği, şüphelinin haklarında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan soruşturma/kovuşturma yürütülen bazı şahıslarla birlikte 25/4/2014-24/5/2014 tarihleri arasında Ankara/Kızılcahamam Asya Termal Otel'de düzenlenen strateji geliştirme toplantısına katıldığı vurgulanarak başvurucunun isnat edilen suçu işlediği ifade edilmiştir.

10. Uşak 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından 27/12/2019 tarihinde düzenlenen iddianamenin kabul edilmesine karar verildikten sonra yapılan yargılama sonucunda 16/11/2021 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraatine karar verilmiştir. Kararda; sanığın üzerine atılı eylemi gerçekleştirdiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunamadığı belirtilmiştir. Söz konusu karar, istinaf kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu; iş akdinin usul ve kanuna aykırı şekilde feshedildiğini, bu kapsamda açılan işe iade davasının hakkaniyete uygun şekilde yürütülmediğini belirtmiştir. Hakkında açılan bir ceza davası yahut mahkûmiyet kararı bulunmadığını belirten başvurucu; herhangi bir yasa dışı yapılanma ile irtibat ve iltisak hâlinde olmadığını, nitekim bu kapsamda yürütülen kovuşturmanın da beraat ile sonuçlandığını, kendisiyle benzer durumda bulunanlar yönünden farklı kararlar verildiği hâlde somut bir gerekçe ortaya konulmaksızın işe iade davasının keyfî şekilde reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Somut olayda başvurucu; hakkında yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları incelenmeden açtığı işe iade davasının adil yargılanma hakkına aykırı şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu yöndeki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu [1. B.], B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi [1. B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

16. Somut olayda işveren nezdinde 3/1/2000 tarihinden beri çalışan başvurucunun iş akdi FETÖ/PDY ile irtibatı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmış; hakkında somut bir tespit olmadığı hâlde iş akdinin feshedildiğinden yakınmıştır. Mahkeme yaptığı inceleme neticesinde işverenin iş akdinin feshine gerekçe gösterdiği hususlar ile devam eden ceza yargılamasına değinerek fesih için makul şüphenin oluştuğu kanaati ile davanın reddine karar vermiştir.

17. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında kabul edildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanması, bunun da ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekir (birçok sayıda karar arasından bkz. (Kapatılan) Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956; 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararları). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

18. Bu itibarla şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olay/vakıa -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanmalı, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmalıdır. Yine bu noktada yargı merciilerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir (birçok karar arasından bkz. Kemal Yavuz [2. B.], B. No: 2019/793, 21/12/2022, § 41).

19. Aynı somut olaya ilişkin olarak ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda yargı merciileri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında, hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl dışındaki dönemler için işçi hakkında verilen beraat ya da takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (çok sayıda karar arasından bkz. (Kapatılan) Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4/2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararları).

20. Somut olayda başvurucunun iş akdi terör örgütü ile irtibatı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iadesi talebiyle dava açmıştır. Mahkeme, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan bir ceza davası olmasını fesih için yeterli kabul etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi de aynı gerekçeye dayanarak istinaf başvurusunu reddetmiştir.

21. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermeyi ifade eder (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir (Kemal Yavuz, § 39).

22. Mahkemelerce yapılan araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususlar, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulmalıdır. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (Kemal Yavuz, § 40).

23. Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır. Yani yargı merciileri tarafların ileri sürdüğü yahut ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak araştırma yapmalı, yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varmalıdır. Bu kapsamda yargı merciilerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarını belirlemesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıa -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanmalı, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmalıdır. Yine bu noktada mahkemelerce söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçibilmesi adına önemlidir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem de işveren yönünden adil bir denge kurulması icap eder (A.F.H. [2. B.], B. No: 2018/37511, 11/1/2023, § 36).

24. Başvuruya konu olayda yargı merciileri, başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan dava açılmasını gerekçe göstererek yapılan fesih işlemini hukuka uygun bulmuştur. Ancak başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılaması sonucunda Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraatine karar vermiş, başvurucunun talimat alarak örgüte üye olduğuna yönelik yeterli delil bulunmadığını belirtmiştir.

25. Başvurucunun iş akdi, terör örgütü ile irtibatı olduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Buna dayanak gösterilen soruşturma sonucunda yapılan yargılamada Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Bu durumda fesih tarihi itibarıyla başvurucunun terör örgütü ile bağlantısının ne olduğu ve nasıl tespit edildiğinin açıklanması gerekir. Hakkında yürütülen ceza soruşturması sonucunda başlatılan yargılama neticesinde başvurucu beraat etmiş ve başvurucunun terör örgütüne üye olmadığı kabul edilmiştir. Dolayısıyla şüphe feshinin neden haklı olduğu aydınlatılmalıdır. Ceza yargılamasında elde edilen delillerin başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisine olan etkisini takdir etmek Anayasa Mahkemesinin değil mahkemelerin görevidir (benzer değerlendirme için bkz. Ümmü Kök [2. B.], B. No: 2020/11034, 7/3/2024, § 34).

26. Sonuç olarak başvurucu hakkında elde edilen bilginin iş akdinin feshini neden ve nasıl haklılaştırdığı hususunun yargı merciilerinin gerekçelerinde yer almadığı görülmüştür. Yargı merciileri, Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamayı gözönünde bulundurarak başvurucunun neden terör örgütü ile irtibatlı bulunduğuna yönelik kendi değerlendirmesini ortaya koymalıdır. Diğer bir ifadeyle başvurucunun terör örgütüyle herhangi bir bağı bulunmaması nedeniyle iş akdinin haksız olarak feshedildiğine ilişkin iddiaları yeterli şekilde açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (aynı yönde bkz. A.F.H., § 39).

27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI bu sonuca katılmamıştır.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

31. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

32. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

33. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

34. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Uşak 1. İş Mahkemesine (E.2016/369, K.2020/112) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/7/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki;

Başvurucu Uşak Belediye Başkanlığı bünyesinde işçi statüsünde çalışmaktayken FETÖ/PDY ile irtibatlı ya da iltisaklı olduğu gerekçesi ile 667 sayılı KHK kapsamında 22.07.2016 tarihinde iş sözleşmesi feshedilmiştir. Başvurucu feshin geçersizliği ve işe iade talepli dava açmış, yerel mahkemece, Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılarak davacı hakkında soruşturma olup olmadığı sorulmuş, Başsavcılık başvurucu hakkında soruşturma olduğunu ve numarasını bildirerek soruşturmanın devam ettiğini belirtmiştir. Yerel Mahkeme, iş sözleşmesinin devamının işverenden beklenemeyeceğini ve feshin şüphe geçerli nedenine dayandığını belirterek davanın reddine karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından başvurucunun istinaf talebi de esastan reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

667 sayılı KHK’nın 4. maddesinde terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen bir Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personelin, birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayıyla kamu görevinden çıkarılacağı, yine mahalli idareler personelinin, valinin başkanlığında toplanan ve vali tarafından belirlenen kurulun teklifi üzerine İçişleri Bakanının onayıyla kamu görevinden çıkarılacağı belirtilmiştir. Söz konusu KHK’da yine görevine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceği, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği, görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılacağı ve bu görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanacağı belirtilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunun 25/II maddesinde işverenin haklı nedenle fesih hakları düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre, “e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması” hallerinde işveren haklı nedenle sözleşmeyi feshedebilir.

FETÖ/PDY üyeliğinden hakkında soruşturma ve sonrasında kovuşturma yürütülen başvurucunun bir kamu kurumu (mahalli idare) olan Belediye’de çalıştığı, ayrıca 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başvurucu hakkında FETÖ/PDY terör örgütüne üye olmaktan iddianame düzenlendiği ve iddianamenin Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek davanın görüldüğü nazara alındığında Belediyenin, terör örgütü üyeliği suçunu işlediği gerekçesi ile yargılanan bir işçiyi çalıştırması beklenemez. Bu anlamda başvurucunun iş sözleşmesinin terör örgütü ile irtibat ve iltisaklı olduğu gerekçesi ile feshedilmesi, 667 sayılı KHK’nın 4. maddesi ve İş Kanununun 25/II maddesi bağlamında haklı fesih olmaktadır. FETÖ/PDY üyeliğinden hakkında kovuşturma yürütülen başvurucu ile Belediye arasındaki güvenin sarsıldığı aşikar olup, bir kamu kurumu (mahalli idare) olan Belediye’nin hayatın olağan akışına göre başvurucu ile çalışmasının artık ondan beklenemeyeceğinin kabulü zorunludur.

Nitekim Anayasa Mahkemesi, Özdemir Örnek başvurusuna ilişkin (Başvuru Numarası: 2018/26453, K. Tarihi;6/10/2021) kararında, millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu tespit edilen terör örgütleriyle irtibatı ya da iltisakı olduğu ortaya konulan kişilerin OHAL döneminin koşulları gerekli kıldığı ölçüde kamu görevinden uzaklaştırılmalarının keyfî bir tedbir olarak nitelendirilemeyeceğini, nitekim terör örgütünün yargı kararlarıyla tespit edilen amacı ve yapısı dikkate alındığında söz konusu terör örgütü ile irtibatlı ya da iltisaklı olmanın devlete sadakat bağının zayıflığını gösteren bir olgu olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmiş ve başvurucudan duyulan şüphenin ve sözleşmenin feshedilmesi şeklinde alınan tedbirin Anayasanın 15. maddesine aykırı olmadığını ifade etmiştir. Söz konusu kararda, somut olayda işverenin, başvurucu hakkında duyulan şüphenin nedeni olarak gösterilen delillerden OHAL ilanından sonraki süreçte bilgi sahibi olduğu ve başvuruya konu tedbiri OHAL koşullarını gözeterek hayata geçirdiği anlaşıldığı, olağanüstü durumu oluşturan olayların etkilerinin devam ettiği bir dönemde alındığı, bu kapsamda terör örgütü ile irtibatı veya iltisakı olabileceği yönünde başvurucudan duyulan şüphenin, OHAL koşullarının gerektirdiği acil tedbirlerin hayata geçirilmesi konusundaki gerçek ihtiyaç dikkate alındığında -somut olayın kendine özgü koşullarında- keyfi olarak nitelendirilemeyeceği, söz konusu olay açısından iş sözleşmesinin feshinin aciliyet arzeden bir tedbir olduğu ve keyfi olmadığı belirtilmiştir. (Özdemir Örnek Başvurusu, §76).

Yine Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Buna göre, 667 sayılı KHK kapsamında işveren tarafından yapılan feshi inceleyen yerel mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya keyfilik de mevcut değildir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ihlal edilmediğinden aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

 

Üye

Ömer ÇINAR

Üye

Metin KIRATLI

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Yonus Kıtır [2. B.], B. No: 2021/6590, 29/7/2025, § …)
   
Başvuru Adı YONUS KITIR
Başvuru No 2021/6590
Başvuru Tarihi 29/1/2021
Karar Tarihi 29/7/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi