TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SİNAN AĞDAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/842)
Karar Tarihi: 18/12/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Duygu BAKAY
Başvurucu
Sinan AĞDAŞ
Vekili
Av. Muhammed ÖNER
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; ıslah talebinin zamanaşımı gerekçe gösterilerek reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, iş akdinin haksız şekilde feshedildiği iddiası ile 22/5/2013 tarihinde Van 2. İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde işçilik alacaklarının tahsiline ilişkin dava açmıştır.
3. Mahkeme, davacı ve davalı tanıklarını dinlemiş; tarafların ibraz ettikleri belgeleri incelemiş ve dosyayı bilirkişi incelemesine göndermiştir. Başvurucu, işverenin sahte imzalı belgeyi mahkemeye ibraz ettiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuş; Van Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) soruşturma başlatmıştır. Başsavcılık 7/6/2016 tarihinde, sekiz yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kavuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.
4. Başvurucu, yargılama devam ederken ayrıca 22/9/2014 tarihli dilekçeyle hizmet tespit davası açmıştır. Bu dava alacak davası ile birleştirilerek görülmeye başlanmış; 7/7/2015 tarihli duruşmada hizmet tespiti davasının tefriki ile bu davanın alacak davası için bekletici mesele yapılmasına karar verilmiştir. Van 2. İş Mahkemesinde görülen tespit davası 11/1/2016 tarihli kararla reddedilmiştir.
5. Öte yandan işçilik alacaklarının tespitine ilişkin ilk bilirkişi raporu 4/6/2014 tarihinde Mahkemeye ibraz edilmiş, tarafların itirazı üzerine 2/5/2016 tarihli ek rapor hazırlanmıştır. Mahkeme, her iki tarafın da bilirkişi raporuna itirazlarının olduğunu gözeterek dosyayı yeniden hesap uzmanı hukukçu bilirkişiye tevdi etmiştir. Bilirkişi tarafından 14/11/2017 tarihinde ibraz edilen bilirkişi raporunun akabinde başvurucu 13/3/2018 tarihli dilekçesiyle ıslah talebinde bulunmuştur.
6. Mahkeme 14/5/2018 tarihli kararla davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir. Gerekçeli kararda, ihbar ve kıdem tazminatı yönünden fesih tarihi (29/2/2012) itibarıyla on yıllık zamanaşımı süresi dolmadığı gerekçesiyle ıslah talebini kabul eden Mahkeme, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil alacağı ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin olarak yine fesih tarihi itibarıyla beş yıllık zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle başvurucunun fazlaya ilişkin taleplerini reddetmiştir.
7. Davanın tarafları karara itiraz etmiştir. Başvurucu; istinaf dilekçesinde, yargılamanın davalıdan ve Mahkemeden kaynaklanan sebepler nedeniyle uzadığını, bilirkişi raporunun akabinde davayı ıslah ettiği hâlde zamanaşımı süresi geçirildikten sonra talepte bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
8. İstinaf talebini inceleyen Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 5/11/2020 tarihli kararıyla Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf taleplerinin esastan reddine hükmetmiştir.
9. Nihai karar 27/11/2020 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu 24/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
10. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu; işverenin kasıtlı hareketlerle dava açma sürecini uzattığını, dava açması hâlinde baskı ile imzalatılan boş senetleri icraya koymakla tehdit ettiğini, yargılama sürecinde de oylayıcı pek çok talepte bulunduğunu, alakasız kişileri tanık olarak gösterdiğini, delil olarak sahte belge ibraz ettiğini belirtmiştir. Öte yandan davaya bakan hâkimlerin sürekli değişmesi nedeniyle dosyada birleştirme ve tefrik işlemleri yapıldığını ifade eden başvurucu; alınan ilk bilirkişi raporlarının hatalı olduğunu, buna rağmen raporların ibrazı için işleyen sürenin de aleyhe işletildiğini, sonuç olarak üzerine düşen bütün yükümlülükleri yerine getirdiği hâlde ıslah talebinin zamanaşımı nedeniyle kısmen reddedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
13. Başvuru formu ve eklerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Anayasa Mahkemesi Çetin Akboğa ([GK], B. No: 2019/430, 23/3/2023) kararında, başvurucu tarafından açılan davada ıslah edilen alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olduğu tespitini yapmış (aynı kararda bkz. § 53), dava açılmasının veya ıslah talebinin on yıllık süre şartına bağlanmasının meşru bir amacı olduğunu da belirtmiştir (aynı kararda bkz. § 54). Ölçülülük yönünden yaptığı değerlendirmede ise zamanaşımı süresinin bu şekilde uygulanmasının başvurucuyu tazminatın tamamını talep edebilme imkânından mahrum bıraktığına dikkat çekmiştir. Davaya konu zararın tespit edilmesinin teknik değerlendirmeler içerdiğine, dolayısıyla belli bir uzmanlık gerektirdiğine işaret eden Anayasa Mahkemesi, bu nedenle başvurucunun zararının boyutunun belirlenebilmesi için bilirkişi raporu hazırlanmasına karar verildiğine vurgu yapmıştır. Dolayısıyla davanın niteliği ve meselenin karmaşıklığı gözönüne alındığında bilirkişiler tarafından yapılan değerlendirmeler ile açığa çıkarılan zararın tamamını yargılamanın başlangıcında bilmesinin başvurucudan beklenemeyeceğini belirtmiştir. Sonuç olarak mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu kanaatine varmıştır (aynı kararda bkz. §§ 38-69).
16. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. 2/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan 125. maddesi ile karar tarihinde yürürlükte bulunan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesinde düzenlenen "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.'' hükmüne göre verilen zamanaşımından ret kararının kanuni dayanağının bulunduğu değerlendirilmiştir. Öte yandan başvuru konusu olayda başvurucunun alacak kalemlerinin tam olarak ne miktarda olduğunu bilirkişi raporu alınmadan bilebilmesi ihtimalinin olmadığı ortadadır. Kaldı ki ilk bilirkişi raporuna rağmen tarafların itirazı üzerine ek rapor ve yeni bir rapor daha aldırılmış ve en son alınan rapor hükme esas kabul edilmiştir. Başvuru konusu davaya özgü şartlar dikkate alındığında, zamanaşımı süresinin bu şekilde uygulanması başvurucuyu alacaklarının tamamını talep edebilme imkânından mahrum bırakmaktadır. Nitekim başvurucunun tam olarak ne miktarda alacak talep edebileceği ancak 14/12/2017 tarihli rapor ile tespit edilebilmiştir. Başvurucunun açtığı davanın tarihi ise 22/5/2013'tür. Dolayısıyla alacak miktarının tespitine dair raporun dava tarihinden itibaren yaklaşık 4,5 yıl sonra, fesih tarihinden itibaren ise yaklaşık 6 yıl sonra düzenlendiği görülmüştür.
17. Somut başvuruda başvurucunun dava tarihi itibarıyla davaya konu tazminat miktarını tespit edebilmesinin mümkün olmadığı, tazminat tutarının ancak bilirkişi raporuyla belirlenebildiği, bu raporun ise zamanaşımı süresinin geçmesine yol açacak şekilde olay tarihinden yaklaşık altı yıl sonra alınabildiği gözetilmelidir. Üstelik başvurucunun açtığı hizmet tespiti davasının, başvuruya konu alacak davası ile birleştirilmesi, sonrasında ise tefriki ve alacak davası için bekletici mesele yapılmasının da alacak miktarının belirlenebilir olması sürecini uzattığı dikkaten kaçmamalıdır. Öte yandan başvurucunun bu sürecin uzamasına yönelik bir kusuru da ortaya konulamamıştır.
18. Netice itibarıyla Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden zararın öğrenilmesi kavramını dar yorumlayarak başvurucunun, zararının miktarını dava açtığı tarihte bilebilmesinin mümkün olmadığı hususunu dikkate almaması, bilirkişi raporuyla belirlenen tazminat tutarının tamamını talep edebilme imkânını ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla somut olayın şartları altında davaya konu alacağın niteliği ve yargılama sırasında belirlenen miktar da dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahale başvurucuya aşırı bir külfet yüklemiştir.
19. Sonuç olarak başvurucunun açtığı davada ıslah ile artırdığı tazminat talebinin zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin yorumun başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfet ile hedeflenen meşru amaç karşılaştırıldığında külfetin orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
21. Başvurucu ayrıca yargılama sürecinde adli yardım talebinin haksız şekilde reddi ile kabulü arasında geçen sürede maddi durumu elverişli olmadığı hâlde yargılama harç ve masraflarına ilişkin çeşitli ödemeler yapmaya zorlandığını belirterek bu yönüyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Islah talebinin reddi yönünden ulaşılan sonuç gözetildiğinde anılan ihlal iddiaları yönünden inceleme yapılmasına gerek bulunmadığına karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu; yargılamanın uzun sürdüğünü, bu nedenle alacaklarını tahsil edemediğini, icra sürecinin devam ettiğini belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Ayrıca ek beyan dilekçesi ile yargılama süreci boyunca sigortalı bir işe giremediği için mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.Başvuru formu ve eklerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
23. Başvurucunun iddiaları makul sürede yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiştir.
24. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
26. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
E. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 2. İş Mahkemesine (E.2015/99, K.2018/537) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
G. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine,
H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.