logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Fevzi Kayacan (5) [2.B.], B. No: 2021/850, 11/12/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FEVZİ KAYACAN BAŞVURUSU (5)

(Başvuru Numarası: 2021/850)

 

Karar Tarihi: 11/12/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Mustafa Erdem ATLIHAN

Başvurucu

:

Fevzi KAYACAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda bir odada temel ihtiyaçlar karşılanmaksızın uzun süreli tutulma ve bu nedenle açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında 22/7/2016 tarihinde tutuklanarak önce Konya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna, bir süre sonra da Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna ( İnfaz Kurumu) yerleştirilmiştir.

3. Tutuklu olarak yargılanmasına Konya Ağır Ceza Mahkemesinde başlanan başvurucunun müdafii Konya'da gerçekleştirilen duruşmalarda hazır bulunmakta iken başvurucu bu duruşmalara Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılmıştır. Başvurucunun iddiasına göre 2/8/2017 tarihli duruşma sabah saatlerinde başlamış, son olarak saat 17.30'da Mahkeme Heyetince, Cumhuriyet savcısının mütalaasından sonra talepleri görüşmek üzere duruşmaya ara verilmiştir. Başvurucu; verilen bu aradan sonra Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesi ile iletişim kurulamadığını, yargılamayı yapan Mahkeme Heyetince İnfaz Kurumuna bilgilendirme yapılmaması nedeniyle bel ve boyun fıtığı olmasına rağmen saat 21.15'e kadar plastik bir sandalye üzerinde bağlantının kurulması için bekletildiğini, bu süre boyunca bir infaz koruma memuruna ısrarla ihtiyaçlarını dile getirse de kendisine yemek ve su verilmediğini, tuvalet ihtiyacını gideremediğini, kronik rahatsızlıkları nedeniyle alması gereken ilaçları alamadığını, akşam namazını kılamadığını ve bu sebeplerle de diyabet rahatsızlığına bağlı titreme, yüksek tansiyona bağlı kulaklarında uğultu ve baş ağrısı, ayrıca bel ve boyun fıtığına bağlı ağrı yaşadığını iddia etmiş.

4. Başvurucu, bu olay nedeniyle manevi zarara uğradığını ileri sürerek 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır. Başvurucu dilekçesinde davanın 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayandığını açıkça ifade etmiştir. Anılan hüküm, yakalama ve tutuklama kararlarından bağımsız olarak suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdiği kararlar veya yaptığı işlemler nedeniyle açılacak tazminat davalarını hüküm altına almaktadır. Başvurucu, haksız ve gerekçesiz olarak dört saat kadar SEGBİS odasında bekletilmesi nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ve olaydan olumsuz etkilendiğini iddia etmiştir.

5. Davalı tarafın yanıt dilekçesinin ekinde yer alan Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/8/2017 tarihli Duruşma Tutanağı'ndan başvurucunun beyanda bulunmak üzere saat 10.41'de ve saat 15.15'te olmak üzere iki kez söz aldığı, duruşmada iki kez SEGBİS üzerinden sanıklara ses gitmediği için ara verildiği, tarafların beyanları alındıktan sonra saat 17.23 itibarıyla iddia makamına mütalaasının sorulduğu ve kayıt sisteminin kapatılarak saat 17.24'te verilen son aradan sonra saat 17.38 itibarıyla duruşmaya devam edildiği anlaşılmıştır.

6. Mahkeme 23/11/2017 tarihli kararıyla davayı reddetmiş ve bu karara gerekçe olarak başvurucunun tutuklu olarak yargılandığı esas davanın derdest olduğunu, henüz karar verilmediğini, başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkin manevi tazminat talebiyle ilgili olarak yasal şartların oluşmadığını göstermiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince 6/11/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Davacının tazminat talebinin reddine karar verilirken, CMK'nın 141/3. maddesinde düzenlenen tazminat koşulunun oluşup oluşmadığının her somut olay dikkate alarak değerlendirilmesinin gerektiği, incelenen dosyada; davacı vekilinin, davacının tutuklu olarak ceza evinde bulunduğu sırada SEGBİS yolu ile savunmasının uzun süre alınamadığı, bu nedenle yaklaşık 4 saat boyunca ceza evindeki odada tutulduğu, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasında davacı lehine 141. maddesinde gösterilen tazminat nedenlerinden hiçbiri oluşmadığından, tazminat koşullarının oluşup oluşmadığının tespiti yönünden davanın sonucunu beklemeye gerek bulunmadığı gözetildiğinde, davacı hakkındaki ceza dosyasının halen derdest olması şeklinde gösterilen gerekçedeki zaafiyet neticeye etkili olmadığından ve verilen hüküm sonucu itibariyle doğru görüldüğünden bu husus bozma ve yeniden yargılama nedeni yapılmamıştır..."

7. Başvurucu, nihai kararı 25/11/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 15/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu, Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesiyle irtibatın kesilmesine rağmen tutulduğu İnfaz Kurumuna bilgilendirme yapılmayarak SEGBİS odasında dört saat boyunca isteği dışında tutulduğunu ve böylece her ne kadar İnfaz Kurumunda da olsa mahpusların kendilerine ayrılan alanlarda dilediği şekilde hareket edebilme imkânından mahrum bırakıldığını, bu nedenle açtığı tazminat davasının da haksız yere reddedildiğini ileri sürerek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası bakımından başvuru yollarının tüketilmediği belirtilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı açtığı tazminat davasıyla kötü muamele iddiasına ilişkin olarak başvuru yollarını tükettiğini beyan etmiştir.

11. Başvurucunun, öz itibarıyla fiziki hürriyetinden yoksun kılma sonucunu doğuracak şekilde hukuka aykırı olarak tutulmasından ve bu nedenle açtığı tazminat davasının reddedilmesinden yakındığı için buna ilişkin ihlal iddiaları kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.

12. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, devletin bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına almaktadır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).

13. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konmuş, ikinci ve üçüncü fıkralarında da şekil ve şartları kanunda gösterilmek kaydıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesinde belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

14. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişilerin tutulmasıdır.

15. Anılan iki tutma hâli arasında tutmanın niteliği bakımından fark, mahkeme kararının gereği olarak tutma disipline edici bir nitelik de taşıyabilirken kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutmanın böyle bir niteliği olmayıp bu nedenle tutma hâli sadece yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla ve bu yükümlülüğün yerine getirilmesine kadar uygulanabilir (Mustafa Karaca [GK], B. No: 2020/15967, 20/5/2021, §§ 44, 45).

16. Adli sürecin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını temin etme amacıyla şüpheli ve sanıklara soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında hazır bulunma yükümlülükleri yükleyen normlar ihdas edilmek suretiyle kişi özgürlüğü ve güvenliğine yapılan müdahalelerin meşru bir amacı olduğu kabul edilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. AYM, E.2022/145, K.2023/59, 22/3/2023, § 55).

17. Somut başvuruda olay tarihi itibarıyla tutuklu sıfatıyla İnfaz Kurumunda bulunan başvurucu, hakkında devam eden kovuşturmada duruşmaya katılması için SEGBİS odasına alınmış ve duruşmaya devam edilebilmesi amacıyla üç saatten biraz fazla bir süreyle İnfaz Kurumu içinde bu amaçla düzenlenmiş olan SEGBİS odasında rızası alınmadan tutulmuştur. Bu bakımdan kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutulan başvurucunun özgürlüğüne kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden inceleme yapılmasına yetecek süre boyunca müdahalede bulunulduğu açıktır.

18. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

19. Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa’nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi şeklindeki genel kural ve kanunda öngörülen bir yükümlülüğün ibaresi birlikte değerlendirildiğinde hem yükümlülüğün hem de bu yükümlülüğe uymamanın sonucu olarak gerçekleşen tutma hâlinin kanunla düzenlenmesi gerekir. Buradaki kanun şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir (Muhammed Neşet Girasun, B. No: 2017/22254, 2/6/2020, § 45).

20. Kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişinin tutulmasının hukuki olduğundan söz edilebilmesi için kanunda öngörülen yükümlülük somut ve belirli olmalı, genel mahiyette olmamalıdır. Kişinin kanunen yerine getirmesi gereken yükümlülük de ifa edilmemiş olmalıdır (Muhammed Neşet Girasun, § 46). Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının demokratik toplumlarda taşıdığı önem ve bu hakkın keyfî hürriyetinden yoksun bırakmaları önleme amacı dikkate alındığında kanuna dayalı uygulama öngörülebilir olmalı ve kanun keyfîliğe karşı kişilere yeterli güvenceler sağlamalıdır (kısmen benzer değerlendirme içeren karar için bkz. Mustafa Karaca [GK], B. No: 2020/15967, 20/5/2021, § 46).

21. Buna göre kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin tutulmasına ilişkin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur.

22. 5271 sayılı Kanun’un 193. maddesine göre kanunun ayrık tuttuğu hâller dışında hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamaz. Duruşmada hazır bulunma yükümlülüğü kanunla düzenlenmiş olup bu yükümlülüğün ihlali hâlinde sanık hakkında zorla getirme kararı verilebileceği de aynı kanun maddesi ile düzenlenmiştir. Bu hâlde başvurucunun tutulmasının kanuni dayanağı vardır.

23. Başvurucunun tutulmasına imkân veren 5271 sayılı Kanun'un 193. maddesi adli sürecin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını amaçladığı için başvurucunun tutulmasının meşru bir amacı da vardır.

24. Somut başvuruda yukarıda da ifade edildiği üzere olay tarihi itibarıyla hâlihazırda tutuklu sıfatıyla İnfaz Kurumunda bulunan başvurucu, hakkında devam eden kovuşturmada duruşmaya katılması için SEGBİS odasına alınmıştır. Duruşmada hazır bulunma yükümlülüğü kapsamında SEGBİS odasına alınan başvurucunun bireysel başvuru formunda da ifade ettiği gibi henüz bitmemiş duruşmaya devam edilebilmesi amacıyla üç saatten biraz fazla bir süreyle mahkeme salonunu (İnfaz Kurumu içinde bu amaçla düzenlenmiş olan SEGBİS odasını) serbestçe terk edememesi şeklinde gerçekleşen olaydakanuni yükümlülüğün yerine getirilmesinin önemi ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının önemi arasındaki dengenin sağlanmadığı ve ilgili personelin keyfî şekilde başvurucuyu özgürlüğünden yoksun bıraktığı söylenemeyecektir.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucu, Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesiyle irtibatın kesilmesine rağmen tutulduğu İnfaz Kurumuna bilgilendirme yapılmayarak (Bireysel başvuru formunda başvurucu, yaşadığını iddia ettiği durumu yargılamayı gerçekleştirmiş olan mahkeme heyetinin İnfaz Kurumu yetkililerini bilgilendirmemiş olmasına dayandırmıştır.)SEGBİS odasında dört saat boyunca yeme, içme, ibadet ve tuvalet ihtiyaçlarını giderme taleplerinin yerine getirilmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. İddiasına göre başvurucu şikâyet ettiği durumu nedeniyle diyabet rahatsızlığına bağlı titreme, yüksek tansiyona bağlı kulaklarında uğultu ve baş ağrısı, ayrıca bel ve boyun fıtığına bağlı ağrı yaşamıştır.

27. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75).

28. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).

29. İspat külfetinin devlete geçtiği durumların söz konusu olmadığı hâllerde kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri -haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece- zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).

30. Başvurucu, duruşmaya verilen ara nedeniyle ve SEGBİS bağlantısı aracılığıyla duruşmaya katılabilmesi amacıyla belli bir süreyle -iddiaya göre dört saat- SEGBİS odasında tutulmuştur. Başvurucu; infaz koruma memurundan talep etmesine rağmen yeme, içme, ibadet ve tuvalet ihtiyaçlarının giderilmediğini iddia etmiştir ancak bu konuda başvuru dosyasında herhangi bir veri mevcut değildir. Ayrıca başvurucu, dört saat tutulma nedeniyle diyabet rahatsızlığına bağlı titreme, yüksek tansiyona bağlı kulaklarında uğultu ve baş ağrısı, ayrıca bel ve boyun fıtığına bağlı ağrı yaşadığını iddia etmiş fakat yaşadığını iddia ettiği sağlık sorunları nedeniyle revire gitmek zorunda kaldığını veya acil tedaviye ihtiyaç duyması nedeniyle hastaneye götürüldüğünü iddia etmemiştir. İnfaz koruma memuruna o an yaşadığı sağlık sorunlarını ilettiğini de öne sürmemiştir. Ayrıca başvurucunun hakkındaki yargılamaya katılması amacıyla SEGBİS odasında tutulduğu süre nispeten kısadır. Bu nedenlebaşvurucunun iddialarının savunulabilir nitelikte olduğu kabul edilse bile mevcut koşullardauğranıldığı iddia edilen muamelenin kötü muamele için aranan asgari ağırlık eşiğine ulaşmadığı değerlendirilmiştir.

31. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR'ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR'ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/12/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda bir odada temel ihtiyaçlar karşılanmaksızın uzun süreli tutulma ve bu nedenle açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Mahkememiz çoğunluğu başvuruyu kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelemiş ve başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıklanan sebeplerle çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.

3. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

4. Başvurucu, tutuklu olarak yargılandığı davaya ceza infaz kurumundan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldığını, mahkemenin duruşmaya ara verdiğini, verilen bu aradan sonra Ağır Ceza Mahkemesi ile iletişim kurulamadığını, yargılamayı yapan Mahkeme Heyetince İnfaz Kurumuna bilgilendirme yapılmaması nedeniyle bel ve boyun fıtığı olmasına rağmen 4 saat kadar plastik bir sandalye üzerinde bağlantının kurulması için bekletildiğini, bu süre boyunca bir infaz koruma memuruna ısrarla ihtiyaçlarını dile getirse de kendisine yemek ve su verilmediğini, tuvalet ihtiyacını gideremediğini, kronik rahatsızlıkları nedeniyle alması gereken ilaçları alamadığını ve akşam namazını kılamadığını iddia etmiş; açtığı manevi tazminat davasında da tam olarak deliller toplanmadan delillerinin dikkate alınmayarak ve tam olarak bukarar verildiğini ileri sürmüştür.

5. Başvurucu, bu olay nedeniyle manevi zarara uğradığını ileri sürerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca tazminat davası açmış, davası reddedilmiş ve kesinleşmiştir.

6. Başvurucu SEBGİS suretiyle ifadesinin alınması sürecinin dört saat sürdüğünü, bu süre boyunca akşam yemeği yiyemediği, su içemediği, kronik hastalıkları için kullandığı ilaçları alamadığı, ibadetini yerine getiremediği gibi yakınmalarda bulunmuştur.

7. Söz konusu yakınmaların mahiyeti itibarıyla başvurucunun bu iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında değil Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmesi gerekirdi.

8. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira mahkemeler tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

9. İlk derece mahkemesinin kararının gerekçesi; "Dosyanın incelenmesinde, davacı Fevzi Kayacan hakkındaki Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/3 E., sayılı dava dosyasında tutuklu olarak yargılandığı, Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinin cevabi yazısında belirtildiği üzere ile Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/3 E., sayılı dosyasının halen derdest olduğu ve henüz karar verilmediği, davacının özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkin manevi tazminat istemi ile ilgili yasal şartların oluşmadığı anlaşıldığından, davacının manevi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir." şeklindedir.

10. Bölge Adliye Mahkemesinin kararının gerekçesi de; "Davacının tazminat talebinin reddine karar verilirken, CMK'nın 141/3. maddesinde düzenlenen tazminat koşulunun oluşup oluşmadığının her somut olay dikkate alarak değerlendirilmesinin gerektiği, incelenen dosyada; davacı vekilinin, davacının tutuklu olarak ceza evinde bulunduğu sırada SEGBİS yolu ile savunmasının uzun süre alınamadığı, bu nedenle yaklaşık 4 saat boyunca ceza evindeki odada tutulduğu, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasında davacı lehine 141. maddesinde gösterilen tazminat nedenlerinden hiçbiri oluşmadığından, tazminat koşullarının oluşup oluşmadığının tespiti yönünden davanın sonucunu beklemeye gerek bulunmadığı gözetildiğinde, davacı hakkındaki ceza dosyasının halen derdest olması şeklinde gösterilen gerekçedeki zafiyet neticeye etkili olmadığından ve verilen hüküm sonucu itibariyle doğru görüldüğünden bu husus bozma ve yeniden yargılama nedeni yapılmamıştır. Mahkemenin kararında eleştiri dışında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, davanın reddi yönünde mahkemede oluşan kanaat ve takdirin dosya kapsamına uygun bulunduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin, davacı lehine CMK'nın 141/3. maddesi uyarınca tazminata hükmedilmesi gerektiğine yönelen yerinde görülmeyen İSTİNAF BAŞVURUSUNUN CMK'nun 280/1-a ve HMK'nun 353/b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE” şeklindedir.

11. Başvurucu bu yakınmalarını başvuruya konu yargılama sırasında da dile getirmiş, Bölge Adliye Mahkemesi ilk derece mahkemesinin davanın sonucunun beklenmesi yönündeki kararın gerekçesini değiştirmekle birlikte sadece odada tutulmayla ilgili kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı kapsamındaki iddia ile ilgili bir değerlendirmede bulunarak tazminat koşullarının oluşmadığı sonucuna varmıştır.

12. Etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).

13. Buna göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen şartlar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).

14. Başvurucunun yukarıda değinilen yakınmaları ve talebi ile ilgili olarak ilk derece mahkemesi veya istinaf mercii herhangi bir değerlendirmede bulunmamış, bir gerekçe de göstermemiştir.

15. Bu durumda başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı ve bu hak ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı ihlal edildiği kanaati ile çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.

 

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Kenan YAŞAR

         

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Fevzi Kayacan (5) [2.B.], B. No: 2021/850, 11/12/2024, § …)
   
Başvuru Adı FEVZİ KAYACAN (5)
Başvuru No 2021/850
Başvuru Tarihi 15/12/2020
Karar Tarihi 11/12/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ceza infaz kurumunda bir odada temel ihtiyaçlar karşılanmaksızın uzun süreli tutulma ve bu nedenle açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı İnfaz Kurumunun fiziki koşulları Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Kanuni yükümlülüğe aykırılık nedeniyle tutma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi