logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Kemal Kılıçdaroğlu (9) [1.B.], B. No: 2022/25403, 17/7/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KEMAL KILIÇDAROĞLU BAŞVURUSU (9)

(Başvuru Numarası: 2022/25403)

 

Karar Tarihi: 17/7/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Kemal KILIÇDAROĞLU

Vekili

:

Av. Celal ÇELİK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Dışişleri Bakanı hakkındaki ifadeleri gerekçe gösterilerek aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu -olayların geçtiği tarihte- ana muhalefet partisinin Genel Başkanıdır. Başvurucu 9/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında gerçekleşen parti grup toplantısındaki konuşmasının bir kısmında şu ifadeleri sarf etmiştir:

"Türkiye'nin yanında kim var? Hamas var, Barzani var, Katar var, Suudi Arabistan var. Denklemin diğer tarafına dönüyorum. Suriye'nin yanında, İran, Rusya, Çin, Brezilya var. Dünya nüfusunun yarısı var. Bu stratejik derinlik midir, yoksa stratejik körlük müdür? Böyle bir anlamsız dengenin içine Türkiye'yi sokan bir süreci bizim başımıza bela eden, çapsızlığı dünyada bilinen, bir Dışişleri Bakanı'yla yola çıkılırsa Türkiye'nin geldiği nokta budur. Bunun için engin bilgiye gerek yok. Bunu yapmak için ileri derecede geri zekalı olmak lazım."

3. Söz konusu ifadelerin kullanıldığı dönemde Dışişleri Bakanı olan A.D., mezkûr konuşmanın kişilik haklarını hedef alarak kendisine yönelik hakaret içerdiği iddiasıyla Asliye Hukuk Mahkemesinde 50.000 TL manevi tazminat davası açmıştır. İlk derece mahkemesi davanın kısmen kabulü ile başvurucunun 4.000 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiştir. İlgili kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Yargıtaya göre tarafların siyasi kimlikleri ve ihtilaflı ifadelerin sarf edildiği bağlam dikkate alındığında başvurucunun sözleri sert eleştiri niteliğindedir.

4. Bozma sonrasında ilk derece mahkemesi ilk kararında direnmiştir. Direnme kararına ilişkin gerekçesinde mahkeme, ihtilafın odağındaki konuşmada geçen "çapsız" kelimesinin Türk Dil Kurumunun sözlüğündeki anlamını açıklamış, yine "ileri derecede geri zekalı" ifadesinin de tanımını yapmıştır. Mahkemeye göre başvurucunun Hükûmetin sergilediği politik tutumu eleştirdiği esnada, Dışişleri Bakanı olan davacıya karşı kullandığı "çapsız" ve "ileri derecede geri zekalı" şeklindeki ifadelerinin ifade özgürlüğü kapsamında ağır eleştiri olarak kabul edilmesi, siyasilerin birbirlerine her türlü sözü söyleme özgürlüğünü doğurarak Türk toplumunda olumsuz tavır ve davranışların oluşmasına sebebiyet vermektedir.

5. Direnme kararı üzerine mezkûr dava dosyası Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından incelenmiş, bozma kararında düzeltilecek bir husus olmadığına karar verilmiştir. Bu sebeple söz konusu dava dosyası temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir. Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılan incelemede ise direnme kararı yerinde görüldüğünden, ilk derece mahkemesinin manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kararı oyçokluğuyla onanmıştır. Onama kararında, başvurucunun davacı hakkında sarf ettiği “çapsızlığı dünyaca bilinen” şeklindeki ifadenin sert eleştiri mahiyetinde olduğu ve direnme kararının bu yönüyle yerinde olmadığı değerlendirilmiştir. Öte yandan “ileri derecede geri zekalı olmak lazım” ifadesinin aşağılayıcı ve küçük düşürücü olduğu, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği kanaatine varılmıştır. Bahsi geçen onama kararı kesin niteliktedir.

6. Başvurucu 11/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

7. Başvurucu; davacıya hakaret etme kastı olmadığını, konuşmasında dış politikaya yönelik eleştirilerini dile getirdiğini, davacının siyasi bir kişilik olarak eleştiriye katlanma yükümlülüğü olduğunu, üstelik kendisinin de muhalefet partisi genel başkanı olarak muhalefet etme görev ve yetkisi içerisinde somut olgulardan yola çıkarak hareket ettiğini ifade etmiştir. Başvurucuya göre somut olayda matufiyet unsuru dahi oluşmamış olup hatalı dış politikalar sebebiyle Türkiye'nin uluslararası arenada yalnızlaştığı yönündeki sav eleştirel bir üslupla toplantıda paylaşılmıştır. Kamu yararını barındıran bir meselede konuşma yaptığının altını çizen başvurucu, aleyhine verilen manevi tazminat kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasındadır.

8. Adalet Bakanlığı görüşünde, ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

9. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

10. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu noktada müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü yönünden incelenmesi gereklidir.

11. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılayan orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Ayrıca müdahale hakkında kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçe de ilgili ve yeterli olmalıdır (diğerleri arasından bkz. Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60). Bunun için başvuruya benzer ihtilaflarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları hayati önemi haizdir. Somut olaya gelince başvurucunun ifade özgürlüğü ile bu özgürlüğe yapılan müdahalenin meşru amacı olan davacının şeref ve itibarının korunması hakkının çatıştığı görülmektedir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şu şekildedir:

i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Kemal Kılıçdaroğlu, § 59; Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29),

ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014 § 82; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri §§ 128, 129; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),

iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; Bekir Coşkun, § 69; Ergün Poyraz (2), § 56; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Nihat Zeybekci, § 32),

iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28; Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44),

v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Nihat Zeybekci, § 39; Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42),

vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),

vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),

viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),

ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48, 49; Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50).

12. Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucunun davacı hakkında kullandığı ifadeler sebebiyle aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, müdahalenin gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçenin Anayasa Mahkemesince ortaya konan ve yukarıda açıklanan kriterleri karşılayan, ilgili ve yeterli bir gerekçe olup olmadığını davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Sinan Baran, B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 38; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

13. Başvuruya konu ifadeler 2012 yılında başvurucunun genel başkanı olduğu ana muhalefet partisinin Meclis grup toplantısında sarf edilmiştir. Grup toplantıları Mecliste grubu olan siyasi partilerce her hafta basına açık hâlde düzenlenmekte olup kamuyu meşgul eden ya da edecek nitelikte olan ülke gündemine ilişkin meselelerin konuşulduğu buluşmalardır. Bu bağlamda başvurucunun somut olayda, genel olarak dış politika ile ilgili gözlem ve eleştirilerini paylaştığı görülmektedir. Davacı ise konuşmaların yapıldığı tarihte dışişleri bakanıdır. Mezkûr konuşmasında başvurucu, 2011 yılında Suriye'de başlayan savaş karşısında Türkiye'nin, hükûmetin yanlış bir dış politika izlemesi sonucunda dünya nüfusunun yarısından çoğunu karşısına aldığını ifade etmiştir. Başvurucuya göre dış politikadan sorumlu bakan üstlendiği görev için yeterli nitelikleri taşımamaktadır. Bu fikri ifade etmek amacıyla başvurucunun davacı hakkında çapsız ifadesini kullandığı söylenebilir. Yine hükûmetin bakanlık görevini yürütmesi amacıyla yanlış kişiye yetki ve sorumluluk verdiğini vurgulamak isteyen başvurucu, böylesi yanlış bir tercihin ancak zekâ geriliğinden ileri gelebileceğini belirtmiştir.

14. Söz konusu ifadeler değer yargısı niteliğindedir. Ancak unutulmamalıdır ki bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48). O hâlde tespiti gereken hususlar, başvurucunun ifadeleriyle keyfî biçimde davacıyı hedef alıp almadığı, kullandığı söz ve ifadelerin sebepsiz bir kişisel saldırı oluşturup oluşturmadığıdır (Osman Palçik, B. No: 2018/25073, 15/12/2020, § 40). Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre başvurucu, ana muhalefet partisi genel başkanı sıfatıyla, konuşmanın yapıldığı tarihte henüz çok yeni olan Suriye savaşının Türkiye'nin jeopolitiği ve dış politikadaki konumu üzerinde yarattığı ve ilerleyen süreçte yaratması kuvvetle muhtemel olumsuzluklarla ilgili, ülke gündeminin ilk sıralarında yer alan güncel bir tartışma hakkında görüşlerini ifade etmektedir. Şu hâlde, başvurucunun konuşmasının keyfî ve somut dayanaklardan yoksun olduğu söylenemez.

15. Üstelik başvurucunun ifadeleri, davacının yürüttüğü kamu görevine ilişkin olup bu anlamda hiç şüphesiz ki kamuoyunu ilgilendiren bir konuda yapılan tartışmanın bir parçasıdır. Zira başvuruya konu ifadeler davacının mahrem hayatı hakkında değil aksine siyasi faaliyetlerine ilişkindir. Toplumun tamamını ilgilendiren ve kamusal bir tartışmaya katkı sunduğuna dair kuşku bulunmayan konularda oluşan rahatsızlıkların yüksek sesle dillendirilmesinin ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkün olduğu unutulmamalıdır (Deniz Karadeniz ve diğerleri, § 129).

16. Başvurucunun ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak grup toplantısında yaptığı konuşmasında genel olarak yanı başında savaşın yaşanmakta olduğu bir ülkenin dış politikasını ve böylelikle hükûmeti eleştirerek siyasi arenada avantaj elde etme ve aynı zamanda parti teşkilatındaki kişileri motive etme gayesinde olduğu görülmektedir. Gerçekten de siyasetçilerin birbirlerine karşı kullandıkları sözlerin açıkça polemik çıkarmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraftarlarını konsolide etmeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olduğu kabul edilmelidir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 65; Mustafa Hidayet Vahapoğlu, B. No: 2019/19608, 22/2/2022, § 37; Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 16).

17. Siyasi tartışmaların serbestliği demokratik toplum idealinin merkezinde yer alan bir ilkedir. İhtilafın odağındaki ifadeler hükumetin dış politikalarına sert bir eleştiri niteliğindedir. Ağır eleştiriler dahi siyasetçiler için oyunun kurallarının bir parçasıdır. Tarafların siyasi kimlikleri dikkate alındığında davacının hakkındaki söylemlere sıradan insanlara göre daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 61; Nihat Zeybekci, § 38; Durmuş Fikri Sağlar (2), § 22). Bu bağlamda ilave edilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin daha önce birçok kez ifade ettiği üzere siyasetçiler arasında geçen tartışmalarda ifade özgürlüğünün kapsamı çok daha geniştir. Zira seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan, seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğü özellikle değerlidir. Bu sebeple müdahale, eğer bir siyasetçinin üstelik muhalefet partisi genel başkanının ifade özgürlüğüne yönelik ise başvuruların çok daha sıkı bir denetimden geçmesi gerekmektedir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 60; Mustafa Hidayet Vahapoğlu, § 40; Bilal Uçar, § 19).

18. Buna ilaveten davacı, farklı düzeydeki iletişim araçları ile hakkındaki sert ve ağır eleştirilere cevap verebilecek imkânlara da fazlasıyla sahiptir. Siyasetçi yönü olan kimselerin siyasi konumları gereği yazılı ve görsel basına ulaşması, bu konumda bulunmayan insanlara nazaran çok daha kolaydır ve bu kimselerin itibarını zedelediğini düşündüğü ifadelere karşı kendisini savunma imkânı fazlasıyla mevcuttur (Nihat Zeybekci, § 39; Durmuş Fikri Sağlar (2), §§ 23, 24).

19. Bütün bu açıklananlara rağmen başvurucunun kullandığı dil ve üslubun davacı açısından rahatsız edici olduğu iddia edilebilir. Ancak bu noktada Anayasa Mahkemesinin kararlarında istikrarlı bir şekilde benimsediği gibi, demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğünün, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğu unutulmamalıdır (Bekir Coşkun, § 52; Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35). Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).

20. Yukarıdaki tespitlere karşın mahkeme ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, başvuruya konu ifadelerin kullanıldığı dönemdeki koşulları, ifadelerin bağlamını, başvurucunun konuşmasının tamamını ve başvurucu ile davacının toplumsal konumunu tartışmadan, başvurucunun davacı hakkındaki konuşmasının bütününden kopartılmış bazı ifadelerinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği sonucuna varmış ve başvurucunun manevi tazminat ödemesine karar vermiştir. Bu bağlamda ileri sürülen gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul edilemez. Sonuç olarak mahkemelerin başvurucunun ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurduklarından bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

22. Başvurucu ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve 10.000 TL maddi tazminat ile 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

23. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

24. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Yeniden yargılanma yapılmasına karar verildiğinden başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/260, K.2015/494) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 664,10 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.464,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Kemal Kılıçdaroğlu (9) [1.B.], B. No: 2022/25403, 17/7/2024, § …)
   
Başvuru Adı KEMAL KILIÇDAROĞLU (9)
Başvuru No 2022/25403
Başvuru Tarihi 11/3/2022
Karar Tarihi 17/7/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Dışişleri Bakanı hakkındaki ifadeleri gerekçe gösterilerek aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Manevi tazminat, Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi