TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEDİM TÜRFENT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2022/36138)
|
|
Karar Tarihi: 30/7/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Şeyda Nur ÜN
|
Başvurucu
|
:
|
Nedim TÜRFENT
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Erselen AKTAN
|
|
|
Av. Merve KURHAN
|
|
|
Av. Veysel OK
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda avukatla görüş esnasında çeşitli belgelere el konulması nedeniyle ifade özgürlüğünün; avukatla görüşün kayda alınması, görüş esnasında bir görevlinin hazır bulundurulması ve görüş süresinin sınırlandırılması nedeniyle de özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, başvuru tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu/İdare) hükümlü olarak bulunmaktadır.
3. Başvurucunun avukatı 7/12/2021 tarihinde başvurucuyla görüşmeye gelmiştir. Görüşme esnasında başvurucunun avukatı kurum görevlilerine savunmaya ilişkin olduğunu belirttiği birkaç nüsha belgenin başvurucuya verilmesini talep etmiştir. Belgelerin savunmaya ilişkin olup olmadığı noktasında tereddüt hasıl olması üzerine anılan belgelerin başvurucuya verilmesinde sakınca bulunup bulunmadığı hususunda bilgi verilmesi için Ceza İnfaz Kurumunca 21/12/2021 tarihinde infaz hâkimliğine talepte bulunulmuştur.
4. Van İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) 28/12/2021 tarihinde "ilgili mevzuat gereği söz konusu kararın Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine verilebileceği, mevcut durumda Cumhuriyet Başsavcılığının talebi olmadığı" gerekçesiyle talebin görev yönünden esasa girilmeden reddine ve değerlendirilmek üzere Van Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) gönderilmesine karar vermiştir.
5. Başsavcılık 4/1/2022 tarihinde "başvurucuya verilmesi istenilen notların incelemesinde; Av. ... tarafından verilen evraklarda, New York Üniversitesinden bir doktora öğrencisi ve gazetecinin Türkiye'de ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü/tutukluların yazılarını çevirdikleri proje kapsamında başvurucunun da yazılarını çevirmek istedikleri, başvurucunun yazılarını kendilerine ulaştırıp ulaştıramayacağını sordukları anlaşılmakla; mezkûr notların savunmaya ilişkin evraklar olmadığı, bu evrakların başvurucuya verilmesinin veya başvurucu tarafından yazılan yazıların bahsi geçen kişilere gönderilmesinin kurum dışına yasa dışı usulsüz bilgi akışı sağlayacağından ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye sokabileceği [gerekçesiyle ilgili mevzuat gereği] başvurucuya verilmek üzere vekili Av. ... tarafından kurum görevlilerine verilen notların başvurucuya verilmemesi ile notlara el konulması, başvurucunun avukatları ile yapacağı görüşmelerin üç ay süreyle; 'teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesi, başvurucuyla avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görüşmede görevli hazır bulundurulması, başvurucu avukatına veya avukatın başvurucuya verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilmesi veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılması' şeklinde kısıtlanmasına karar verilmesi" şeklinde mütalaada bulunmuştur.
6. İnfaz Hâkimliği 7/1/2022 tarihinde ilgili mevzuata atıfla ve "başvurucunun avukatı tarafından başvurucuya verilmek istenen notların kurum asayiş ve güvenliğini tehlikeye sokabilecek nitelikte olduğu gerekçesiyle Ceza İnfaz Kurumunun talebinin kabulüne, başvurucunun avukatı tarafından başvurucuya iletilmek üzere verilen belgelerin başvurucuya verilmemesine ve ilgili belgelere el konulmasına" karar vermiştir. İnfaz Hâkimliği ayrıca "başvurucunun müdafi ile olan münasebetleri açısından üç ay süreyle görüşmelerin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesine, başvurucu ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevlinin görüşmede hazır bulundurulmasına, başvurucunun avukatına veya avukatın başvurucuya verdiği belge veya belge örneklerine, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulmasına, görüşmelerin hafta içerisinde mesai saatleri içerisinde olacak şekilde haftada 1 (bir) gün ve 1 (bir) saat olmak üzere sınırlandırılmasına" karar vermiştir.
7. Başvurucu İnfaz Hâkimliğinin kararına itiraz etmiş, itirazı inceleyen Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) 25/2/2022 tarihinde "kararın usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir.
8. Başvurucu nihai hükmü 10/2/2022 tarihinde öğrendikten sonra 9/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucu; gazeteci olduğunu, 2013 yılından tutuklandığı 2016 yılına kadar D.H.A. ajansında muhabirlik ve İngilizce haber editörlüğü yaptığını, aynı zamanda şair ve yazar olduğunu, birçok eserinin çeşitli dillere çevrildiğini, uluslararası yazarlar birliğinin onursal üyesi olduğunu, ceza infaz kurumunda bulunduğu süre içinde de gazetecilik ve yazarlık faaliyetlerini yürüttüğünü, bu faaliyetler neticesinde dünyanın saygın üniversitelerinden birinden bir akademisyenin başvurucuya iletmek istediği taleplerin engellenmesiyle birden çok anayasal hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bu kapsamda başvurucu; üniversitenin ceza infaz kurumunda bulunan şair ve yazarların eserlerini İngilizce diline çevirmek ve yayımlamak istediğini, başvurucunun da eserlerini kendilerine göndermesini talep ettiklerini ancak söz konusu talebe ilişkin belgelerin kendisine ulaşmasının engellenmesiyle ifade özgürlüğünün ve daha özelde bilim ve sanat özgürlüğünün, belgelere el konulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gerekçeli olmaması nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri incelenirken Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
12. Başvurucunun avukatı tarafından başvurucuya iletilmesi istenen ve içeriği başvurucunun eserlerinin akademik bir kurum tarafından çevrilmesine ve yayımlanmasına ilişkin olan belgelerin başvurucuya verilmeyerek el konulmasına ilişkin şikâyetlerin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan başvurucuya iletilmesi istenen ve savunmaya ilişkin olmayan bir kısım belgelere el konulması nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur. Müdahaleye dayanak olan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılıCeza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasının kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı, müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması ve suçun önlenmesi meşru amacı kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Ferhat Üstündağ [1. B.], B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
15. Herkes gibi hükümlü ve tutuklular da Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65) ve bu bağlamda ifade özgürlüğüne de sahiptir (Murat Karayel (5) [2. B.], B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Öte yandan ifade özgürlüğünün mutlak bir hak olmadığı ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen sebeplerle sınırlandırılabileceği unutulmamalıdır. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda, mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).
16. Somut olayda; avukatıyla görüş esnasında başvurucunun avukatı tarafından kendisine iletilmek üzere kurum görevlilerine teslim edilen bir kısım belgeler üzerinde şüphe hasıl olması nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu -nihai olarak da Başsavcılık- söz konusu belgelerin başvurucuya verilip verilmeyeceği hakkında karar verilmesi için İnfaz Hâkimliğine talepte bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği ise ilgili mevzuatı değerlendirerek söz konusu belgelerin kurum güvenliğini tehlikeye düşürebileceğinden bahisle belgelere el konulmasına karar vermiştir. Anılan karara itiraz da Ağır Ceza Mahkemesi tarafından daha fazla bir gerekçe belirtilmeksizin reddedilmiştir.
17. 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesinde mahpusların avukatla görüşmelerindeki usul ve esaslara dair kuralların belirlendiği, buna göre anılan düzenlemenin avukat müvekkil ilişkisinin mahremiyetini sağlamaya yönelik birtakım güvenceler de içerdiği görülmektedir. Anılan düzenleme gereğince hükümlüler avukatlık mesleğinin icrası çerçevesinde avukatları ile görüşme hakkına sahiptir. Kanun'un 59. maddesinin 4. fıkrası gereğince de "görüşme sırasında; hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmaya ilişkin olarak kendilerinin tuttukları kayıtlar incelenemez; hükümlünün avukatı ile yaptığı görüşme dinlenemez ve kayda alınamaz.". Bu hükümden anlaşılacağı üzere avukatla görüş hususunda esas kural; avukatla hükümlü arasındaki belge alışverişinin incelenemeyeceği, avukatla görüşün dinlenip kayda alınamayacağıdır.
18. Genel kural bu olmakla birlikte Kanun'un 59. maddesinin 5. fıkrası bu kurala istisna getirmiştir. Anılan düzenleme gereğince "5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinde ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan [mahkûm olanlarla sınırlı olmak üzere avukatla görüşlerde] toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve tâlimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde Cumhuriyet Başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, üç ay süreyle; görüşmelerin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebil[eceği], hükümlü ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevlinin görüşmede hazır bulundurulabil[eceği], hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabil[eceği] veya görüşmelerin gün ve saatlerinin sınırlandırılabil[eceği]" görülmektedir.
19. Anılan düzenlemede atıf yapılan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma gibi örgüt suçları; İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde ise devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçları düzenlenmiştir. Buna göre bu suçlardan mahkûm olanlar ile yine 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların avukatlarıyla gizli görüşmeleri yukarıda belirtilen usul ve esaslara göre sınırlandırılabilecek ve birbirlerine verdikleri bilgi ve belgeler incelenebilecektir (benzer yönde bkz. Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran [2. B.], B. No: 2016/371, 13/1/2021, § 59) .
20. Diğer yandan anılan sınırlamaların uygulanması için maddede belirtildiği şekliyle avukatla görüş esnasında; toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bu örgütlere emir ve talimat verilmesi veya yorum ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesine ilişkinbilgi, bulgu veya belge elde edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda avukatla mahpus görüşmelerinin esas olarak mahremiyete sahip olduğu, nitekim Kanun'un 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında da bu şekilde düzenlendiği, bununla birlikte söz konusu hakkın sınırlandırılabileceği görülmektedir. Sınırlamaya yönelik istisnai durumların gerçekleştiğinin ise İdare ve yargı mercilerince somut bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir.
21. Somut olayda başvurucunun avukatı tarafından başvurucuya iletilmesi istenen belgeler -yargı mercilerinin gerekçelerinden de anlaşıldığı üzere- New York Üniversitesinden bir doktora öğrencisi ve gazetecinin Türkiye'de ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü/tutukluların yazılarını çevirdikleri proje kapsamında başvurucunun da yazılarını çevirmek istemeleri ve başvurucunun yazılarını kendilerine ulaştırıp ulaştıramayacağını sormalarına ilişkin bir içeriğe sahiptir. Başvurucu da benzer şekilde söz konusu belgelerin içeriğinin kendisinin eserlerinin çevrilmesine ve yayımlanmasına ilişkin akademik kurumdan gelen bilgi istemine ilişkin olduğunu belirtmiş ve ilgili belgelerin bir örneğini bireysel başvuru formuna eklemiştir. Bu kapsamda söz konusu belgelerin savunmaya ilişkin olmadıkları anlaşılmakla birlikte söz konusu belgelere el konulabilmesi için 5271 sayılı Kanun'un 59. maddesinin 5. fıkrasında belirtilen durumların gerçekleştiğinin ilgili ve yeterli bir gerekçeyle somut olarak ortaya konulması gerekmektedir.
22. Bu doğrultuda somut olaya bakıldığında Ceza İnfaz Kurumu, İnfaz Hâkimliğinden talepte bulunurken yalnızca söz konusu belgelerin savunmaya ilişkin olup olmadığı noktasında tereddüt hasıl olduğunu belirtmiş, Başsavcılık ise söz konusu belgelerin kurum dışına yasa dışı usulsüz bilgi akışı sağlayacağından ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye sokabileceğini belirtmekle yetinmiştir. Bununla birlikte söz konusu belgelerin içeriğinin başvurucunun eserlerinin çevrilmesine ve yayımlanmasına yönelik başvurucudan istenen ön bilgi mahiyetinde olduğu gözönüne alındığında söz konusu belgelerin verilmesi ile kurum dışına yasa dışı usulsüz bilgi akışının nasıl sağlanacağı ve bu hâliyle kurum güvenliğini nasıl tehlikeye düşürdüğü hususunda herhangi bir somut değerlendirme yapılmamıştır. Kaldı ki Başsavcılığının anılan tespitinin ancak başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu içinden göndereceği not, yazı ya da eserlerine ilişkin olabileceği, somut olayda ise bu konuda bir değerlendirmenin yapılmadığı görülmektedir. Başvuru formu ekinde sunulan belgeye bakıldığında ise başvurucunun avukatının başvurucuya iletilmesini istediği belgelerin içeriği, yalnızca başvurucunun eserlerinin çevirilerinin ve yayımının yapılıp yapılmayacağına dair başvurucudan istenen bir ön izinden ibarettir. Bu hâliyle Başsavcılığın başvurucuya verilmek istenen belgelere el konulması yönündeki talebinin ilgili ve yeterli bir gerekçe içermediği anlaşılmaktadır.
23. Başsavcılığın talebini değerlendiren İnfaz Hâkimliği de kararında yukarıda belirtildiği şekliyle ilgili mevzuat gereği somut bir değerlendirme yapmaksızın yalnızca; söz konusu belgelerin verilmesinin kurum güvenliğini tehlikeye düşürebileceğini belirterek anılan belgelere el konulmasına karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi ise daha fazla bir gerekçe belirtmeksizin itirazı reddetmiştir. Bu hâliyle yargı mercilerinin de başvurucuya iletilmek istenen notlara el konulmasına ilişkin ilgili mevzuat kapsamında somut, yeterli ve ikna edici bir gerekçe sunmadıkları görülmektedir.
24. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerinin ilgili ve yeterli olup olmadığını denetler (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında bkz. Eşref Arslan, §§ 50-54; Abdulhamit Babat (3) [1. B.], B. No: 2015/3370, 9/1/2020, §§ 33-37). Somut olayda İdare, Başsavcılık ve yargı mercileri tarafından, avukatla görüş esnasında başvurucuya iletilmek istenen belgelere -kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle- el konulmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığına ilişkin ilgili ve yeterli bir gerekçe gösterilememiştir. Bu kapsamda başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu kabul edilemez.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu;
i. Pandemi koşulları nedeniyle temel iletişim ve haberleşme kaynağının avukatları olduğunu, avukatının vermek istediği belgelere el konulması suretiyle haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini,
ii. Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğunu, hakkında verilen mahkûmiyet kararı ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunacağını ve bu başvuru için avukatıyla görüşmeler gerçekleştirdiğini, avukatıyla görüşmesine getirilen sınırlamalar nedeniyle söz konusu başvurusunun sekteye uğradığını, aynı zamanda avukatla görüşün kayıt altına alınması nedeniyle AİHM'e yapacağı başvuruda aleyhine başvuruda bulunacağı İdarenin başvuruyla ilgili tüm bilgilere vâkıf olacağını, bu hâliyle silahların eşitliği, adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini,
iii. Akademik bir kurum tarafından kendisinden talep edilen eserlerin içeriğini öğrenememesi, eserlerini bu içerik çerçevesinde oluşturamaması, söz konusu kuruma cevap dahi verememesi ve bu hususların mesleki yaşamına ilişkin olması nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Somut olayda başvurucunun iddialarının özünün devam eden bir yargılamaya ve bu bağlamda hukuki yardıma ilişkin olmadığı, avukatıyla gerçekleştirdiği görüşme esnasında görüşmenin kayda alınması, görüşmede bir görevlinin hazır bulundurulması ve görüşmenin sınırlandırılmasına ve söz konusu sınırlamalar nedeniyle kişisel ve mesleki yaşamının doğrudan etkilenmesine ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, §§ 67, 68; Mehmet Emin İmret [2. B.], B. No: 2019/16013, 2/5/2023, §§ 23, 24).
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
29. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk [1. B.], B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri [1. B.], B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32).
30. Anayasa Mahkemesi müdafi yardımından etkili bir şekilde yararlanmanın ilk koşulunun müdafi ile yapılan görüşmelerin belli bir gizlilik içinde gerçekleştirilmesi olduğunu, şüpheli veya sanığın müdafi ile özgür bir şekilde bilgi alışverişinde bulunması için mahremiyetin büyük önem taşıdığını, şüpheli veya sanığın müdafi ile yapacağı görüşmelerde mahremiyetin olmamasının müdafiden alacağı yardımın faydasını en alt düzeye indireceğini vurgulamıştır (AYM, E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019, §§ 78-92).
31. Avukatla yüz yüze görüşmenin mahpusun devam eden yargılamalarla ilgili hukuki yardım almasını sağlaması yanında özel hayatına ilişkin alenileştirmek istemediği konuları ya da ceza infaz kurumunda maruz kaldığı uygulamaları kapsayabilecek nitelikte hassas bir görüşme olduğu da vurgulanmalıdır. Avukatla görüşme hakkı bir yandan hükümlü ve tutuklunun dış dünya ile ilişki kurmasına ve geliştirmesine, diğer yandan ise hukuki danışmanlık hizmetinden yararlanmak suretiyle hayatına etki edecek kararlar almaya hizmet etmektedir. Bu niteliği gereği, avukat ile mahpusun belli bir mahremiyet içinde görüşmesinin sağlanması mahpusun ceza infaz kurumu içinde ve dışında devam eden özel hayatının gizliliğinin korunması açısından önemlidir. Bu durumda avukatla görüşmenin teknik bir cihazla dinlenmesi, avukatla müvekkili arasındaki belge alışverişinin denetlenmesi veya görüşmelerin bir görevli nezaretinde gerçekleştirilmesi hâlinde avukat müvekkil ilişkisinin gizliliğinin zedeleneceği söylenebilir (Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, § 50).
32. Avukatla müvekkil arasındaki iletişimin gizli olması ana kural ise de bu kurala kamu düzeninin ve kurumun güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru sayılacak amaçlar bağlamında istisna getirilmesinin mümkün olduğu vurgulanmalıdır. Ancak bu amaçlarla uygulanacak kısıtlamaların süreli olması, hakkın kullanımını ortadan kaldıracak şekilde genel bir uygulamaya dönüştürülmemesi ve gerekli olduğunun ilgili kararlarda yeterli bir gerekçe ile ortaya konulması gerekir (Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, § 81).
33. Bu açıklamalar bağlamında somut olayda başvurucunun avukatı tarafından başvurucuya iletilmek istenen bir kısım belgenin içeriği nedeniyle; başvurucunun avukatıyla görüşmesinin kaydedilmesi, avukat görüşlerinde bir görevlinin hazır bulundurulması ve avukatla görüşünün sınırlandırılmasının özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
34. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasının kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı, müdahalenin kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi meşru amacı kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Ferhat Üstündağ, § 45; Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, § 73; Ali Koç [1. B.], B. No: 2020/1142, 28/2/2024, § 15-16).
35. Anayasa’nın 19. maddesi gereği hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatına birtakım sınırlamaların getirilmiş olması, hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Bu bağlamda idarenin tutuklu ve hükümlülerin özel ve aile hayatına müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir. Burada mühim olan ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması amacı ile hükümlünün özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin sağlanmış olmasıdır (Mehmet Koray Eryaşa [2. B.], B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 89; Ahmet Çilgin [1. B.], B. No:2014/18849, 11/1/2017, §§ 30, 32; Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, § 75).
36. Ayrıca avukatla müvekkil arasındaki iletişimin gizli olması ana kural ise de bu kuralın kamu düzeninin ve kurumun güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru sayılacak amaçlar bağlamında kısıtlanmasının mümkün olduğu vurgulanmalıdır. Ancak bu durumda uygulanacak kısıtlamaların süreli olması, hakkın kullanımını ortadan kaldıracak şekilde genel bir uygulamaya dönüştürülmemesi ve gerekli olduğunun ilgili kararlarda yeterli bir gerekçe ile ortaya konulması gerekir (Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, § 81.
37. Bu kapsamda somut olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idari makamlar ve yargı mercilerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin özel hayata saygı hakkını kısıtlaması bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, § 77).
38. İfade özgürlüğü başlığı altında yapılan değerlendirmelerde de belirtildiği üzere; 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesi ile mahpusların avukatla mahremiyet içinde görüşmeleri kural olarak belirlenmiş olup anılan düzenlemeler avukat müvekkil ilişkisinin mahremiyetini sağlamaya yönelik güvenceler içermektedir. Bu kapsamda avukatla görüş hususunda genel kural; avukatla hükümlü arasındaki belge alışverişinin incelenemeyeceği, avukatla görüşün dinlenip kayda alınamayacağıdır. Bununla birlikte Kanun'un 59. maddesinin 5. fıkrası ile kurala istisna getirilmiş ve belirli suçlardan mahkûm olanların avukatları görüşleri esnasında toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bu örgütlere emir ve tâlimat verilmesi veya yorum ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesine ilişkinbilgi, bulgu veya belge elde edilmesi halinde avukatla müvekkil arasındaki belge alışverişinin denetlenebileceği, avukatla görüşün kayda alınabileceği, görüşme esnasından bir görevlinin hazır bulunabileceği ve görüşün sınırlandırılabileceği belirtilmiştir (detaylı değerlendirmeler için bkz. §§ 17-20). Ancak söz konusu istisnai durumların gerçekleştiğinin her somut olayda idare ve yargı mercilerince somut bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir.
39. Somut olayda akademik bir kurumdan gelen ve Türkiye'de ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü/tutukluların yazılarının çevrildiği bir proje kapsamında başvurucunun da yazılarının çevrilmek istenmesine ve bu yazıların proje yürütücülerine ulaştırılıp ulaştırılamayacağının sorulmasına ilişkin bir içeriğe sahip olan bir kısım belge söz konusudur. Anılan belgelerin başvurucuya iletilmek istenmesi üzerine, söz konusu belgelerin kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğünden bahisle başvurucunun avukatla görüşmesinin kayda alınması, görüşmede bir görevlinin hazır bulundurulması ve görüşmelerin sınırlandırılması kararı verilmiştir.
40. Bununla birlikte yukarıda da açıklandığı üzere İdare, Başsavcılık ve yargı mercileri tarafından, avukatla görüşün sınırlandırılmasına ilişkin olarak kurum güvenliğinin nasıl ve ne şekilde tehlikeye düştüğüne yönelik somut bir değerlendirme yapılmamış, ilgili ve yeterli bir gerekçe gösterilememiştir. Bu kapsamda ifade özgürlüğü başlığı altında yapılan detaylı değerlendirmelerden (bkz. §§ 21-23) ayrılmayı gerektirir bir husus bulunmamaktadır.
41. Sonuç olarak başvurucunun özel hayata saygı hakkına yönelik anılan müdahale hakkında kamu makamlarınca somut olaya özgü, ilgili ve yeterli gerekçelerin ortaya konulamadığı ve söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzenin gereklerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
43. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 100.000 TL tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
44. Başvurucunun ceza infaz kurumundan tahliye olduğu anlaşılmakla tespit edilen anayasal hak ihlallerinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmamaktadır.
45. Öte yandan eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 45.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 45.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve bilgi amaçlı Van İnfaz Hakimliğine (E. 2022/76, K. 2022/81) GÖNDERİLMESİNE 30/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.