logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(F.Y. [2. B.], B. No: 2022/46086, 12/3/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

F.Y. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/46086)

 

Karar Tarihi: 12/3/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

RESEN GİZLİLİK KARARI VERİLDİ

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Ayşenur TUNCER

Başvurucu

:

F.Y.

Vekili

:

Av. Begüm Can GÜREL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, mahkeme kararlarına rağmen kişisel ilişki tesis edilememesi ve bu hususta caydırıcı önlemler alınmaması nedenleriyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucunun B.M.K. ile birlikteliğinden 2011 yılında bir erkek ve 2014 yılında bir kız çocukları dünyaya gelmiştir. 2021 yılında B.M.K. tarafından açılan anlaşmalı boşanma davasında Büyükçekmece 2. Aile Mahkemesi (Mahkeme), tarafların boşanmalarına ve müşterek çocukların velayetlerinin babaya verilmesine karar vermiştir. Müşterek çocuklar ile başvurucu anne arasında her ayın 1. ve 3. haftası cumartesi günleri sabah saat 10.00'da anne tarafından baba ikametgâhından teslim alınmak ve pazar günü akşam saat 18.00'de baba ikametgâhına bırakılmak suretiyle okul yarıyıl tatilinin ilk haftası cumartesi günü sabahtan diğer cumartesi günü akşamına kadar bir hafta süreyle, her yıl 1 Temmuz-31 Temmuz tarihleri arası bir ay süreyle, dini bayramların 2. günleri sabahtan 3. günü akşamına kadar, her yıl anneler gününde yukarıda belirtilen saatler arasında aynı usullerde teslim alınmak ve teslim edilmek suretiyle kişisel ilişki tesis edilmiştir. Taraflar arasındaki anlaşmalı boşanma ve ferîlerine ilişkin hüküm 5/4/2021 tarihinde kesinleşmiştir.

3. Başvurucu, çocuklarıyla kişisel ilişki kurabilmek için Beykoz İcra Dairesinde 19/7/2021 tarihinde icra takibi başlatmıştır. Bunun üzerine çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin icra emri düzenlenerek B.M.K.ya 11/8/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Akabinde ise anne ve çocuklar arasında kişisel ilişkinin tesis edilebilmesi ve çocuk tesliminin sağlanabilmesi için gerekli işlemlerin yapılması için velayet sahibi baba ve çocukların adresleri itibarıyla Büyükçekmece İcra Dairesine talimat yazılmıştır. Büyükçekmece İcra Dairesi görevlileri tarafından düzenlenen 4/9/2021, 18/9/2021, 2/10/2021, 16/10/2021 tarihli tutanaklardan anneyle birlikte babanın adresine gidildiği ancak çocukların adreste bulunamadığı ve çocukların anneye tesliminin sağlanamadığı anlaşılmaktadır.

4. Bunun üzerine başvurucu 20/10/2021 tarihli dilekçesiyle çocuk teslimi için düzenlenmiş icra emrine çocuğun gizlenmesi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasının engellenmesi suretiyle uyulmaması sebebiyle Beykoz İcra Ceza Mahkemesine (İcra Ceza Mahkemesi) başvurmuştur. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 341. maddesindeki cezanın uygulanmasını talep eden başvurucu, babaya ihtaratlı tebligat yapıldığını ve babanın çocukları ile birlikte yaşadığı adrese icra dairesi görevlileriyle birlikte gidildiğini vurgulayarak hâlen çocuklarıyla kişisel ilişki günlerinde görüşemediğini belirtmiştir. Dilekçe ekinde 16/10/2021 tarihinde düzenlenen tutanak ibraz edilmiştir.

5. Akabinde İcra Ceza Mahkemesi tarafından 23/2/2022 tarihine duruşma günü verilmiştir. Anılan tarihte verilen kararda yasal unsurları itibarıyla oluşmayan suçtan sanığın beraatine karar verildiği belirtilmiştir. Kararın gerekçesinde; çocukların teslimi hususunda ihtar metni içeren tebligatın babaya yapıldığı ve çocuk teslimi için borçlu babanın ikametine gidildiği ifade edilmiştir. Bunun yanında sanık babanın cezalandırılması talep edilen kanun maddesi olan 2004 sayılı Kanun'un 341. maddesinin 30/11/2021 tarihinde yürürlükten kaldırıldığı, ceza kanunlarında lehe kanunların geçmişe etkili olarak işleyeceği, suç tarihinde yürürlükte olan anılan maddenin yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle isnat edilen suçun oluşmayacağı vurgulanmıştır. Ayrıca 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'na 30/11/2021 tarihinde eklenen 41/F maddesinin ise ancak yürürlük tarihi olan 30/11/2021 tarihinden sonra işlenecek suçlar için hüküm ifade edebileceği, bu kapsamda karar tarihinde sanığa isnat edilen eylemin suç olmaktan çıkartılması nedeniyle suçun oluşmadığı, bu kanun değişikliğinin şikâyet tarihinden sonraki süreçte olması nedeniyle müşteki başvurucunun kusuru olmadığı belirtilmiştir.

6. Başvurucu, karara karşı itiraz kanun yoluna başvurmuştur. İtiraz dilekçesinde; şikâyete konu eylemin suç olmaktan çıkartılmasının söz konusu olmadığına, anılan maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleşen ve 2004 sayılı Kanun'un mülga 341. maddesi kapsamında kalan eylemlere ilişkin şikâyetlerin icra mahkemelerince sonuçlandırılacağının da açıkça düzenlendiğine işaret edilmiştir. Anılan itiraz üzerine Beykoz 4. Asliye Ceza Mahkemesi, İcra Ceza Mahkemesi kararında isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar vermiştir.

7. Başvurucu, nihai hükmü 17/3/2022 tarihinde öğrendikten sonra 15/4/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Komisyon, adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu; çocuklarıyla arasında mahkemece kurulmuş kişisel ilişki kararı bulunmasına rağmen babanın engellemeleri nedeniyle çocuklarını göremediğini, devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında gerekli önlemlerin alınmadığını, bu nedenle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun şikâyetine ilişkin inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü itirazlarını yinelemiştir. Ayrıca babanın engellemesi nedeniyle çocuklarını hâlen göremediğini, babanın bu haksız eylemlerinin cezasız kalması nedeniyle devam ettiğini ifade etmiştir.

11. Velayet hakkına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklar, adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına sıklıkla konu olmakla birlikte sürecin ivedi olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere -ilgili prosedürlere ilişkin işlem ve eylemlerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında meydana getirdiği sonuçlar dikkate alındığında- söz konusu iddiaların aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması uygun görülmektedir (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 82; M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 137). Bu nedenle başvuru, aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede her çocuğun üstün yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir (Bahadır Üney ve diğerleri [GK], B. No: 2018/4453, 10/3/2022, § 51). Ebeveynle çocukların birlikte yaşama istekleri aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup boşanma veya ayrılık davaları kapsamında aile ilişkisine müdahalede bulunulmuş olması, aile hayatını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatı anne ve babanın boşanma sürecinde ve boşanma kararı verildikten sonra da devam eder (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Murat Altılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 25; Serpil Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016, § 67).

14. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatının tesisinde dikkate alınması gereken temel unsur çocuğun üstün yararıdır. Kamusal makamlar aile ilişkilerinin sürdürülebilirliği ve olayın tarafları arasında iş birliğinin tesisi noktasında kendilerinden beklenen en üstün gayreti göstermek zorunda olmakla birlikte bu alanda zorlayıcı tedbirlere başvurma yükümlülüğü tüm tarafların menfaati, özellikle de çocuğun üstün yararı karşısında sınırlı olmak durumundadır. Kamu makamlarının çocuğun üstün yararını daima dikkate alarak ve ebeveyn ile çocuğun menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeterek karar vermeleri gerekmektedir. Bununla birlikte kişisel ve ailevi durumların aileden aileye farklılık arz ettiği dikkate alındığında ilgili bütün bireylerin hakları arasında adil bir dengenin kurulması her somut olayın kendine özgü koşullarının incelenmesini gerektirmektedir (Ayşegül Pervane, B. No: 2017/37155, 30/9/2020, § 37). Velayete ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin davalarda kamusal makamlarca alınacak tedbirlerin ya da verilecek kararların etkinliği ve yeterliliği, ilgili tedbirlerin ya da kararların mümkün olan en kısa sürede verilmesiyle yakından ilgilidir (Bahadır Üney ve diğerleri, § 52).

15. Somut olayda başvurucunun aile hayatına saygı hakkının güvencelerinin korunup korunmadığının tespit edilebilmesi amacıyla kamusal makamların pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediği irdelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruya doğrudan uygun düşen ilkelerin hatırlatılması gerekir. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında, çocukların zorunlu olarak kamu korumasına alındığı veya çocuklara yönelik koruyucu tedbirlerin uygulandığı durumlarda, ebeveynin çocuğu ile yeniden bütünleşmesini sağlamaya yönelik tedbirlerin alınması konusunda devletin pozitif yükümlülüklerinin bulunduğunu vurgulamıştır. Buna göre kamu makamlarının ailenin bütünleşmesini kolaylaştırma noktasında kendilerinden beklenilen tüm makul tedbirleri alması gerekir. Anılan yükümlülük mutlak olmayıp özellikle belirli bir süre başka şahıslarla yaşayan çocuk söz konusu olduğunda velayet ya da kişisel ilişki derhâl tesis edilemeyebilir ve bu durum birtakım hazırlayıcı tedbirlerin alınmasını gerektirebilir (Cengiz Kılıç, B. No: 2013/3181, 3/2/2016, §§ 47-50). Bu önlemlerin nitelik ve kapsamı davanın koşullarına bağlı olmakla birlikte olayın tüm taraflarının anlayış ve iş birliği içinde olması önemlidir (M.M.E. ve T.E., § 131; Cengiz Kılıç, §§ 83, 84).

16. Öte yandan başvuruya konu dava grubu açısından kamusal makamlarca alınan tedbirin yeterliliği, ilgili tedbirin uygulanma hızıyla doğrudan ilgilidir. Ulaşılacak sonuçtan bağımsız olarak kaybedilen zamanın çocuk ve onunla görüşemeyen ebeveyn arasındaki ilişkiler üzerinde geri dönülmez sonuçlar ortaya çıkarabileceğinden ivedi olarak harekete geçilmesi zorunludur (M.M.E. ve T.E., § 125; Cengiz Kılıç, § 78). Dolayısıyla alınan kararların hukuka uygun olup olmadığı konusunda ilgililerin lehine ya da aleyhine de olsa hızlı şekilde bir karar verilmemesi usule ilişkin yükümlülüklerin ihlali anlamına gelebilir (Murat Demir [GK], B. No: 2015/7216, 27/3/2019, § 83).

17. Başvurucu, çocukları ile kişisel ilişki kurma hakkının müşterek çocukların babası tarafından engellendiğini, bu engellemelerin kamusal makamlarca cezalandırılmaması ve gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle kişisel ilişkiye ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının icrasının gerçekleştirilemediğini iddia etmektedir. Bu iddia karşısında söz konusu icra sürecindeki takip işlemleri, ilgili mahkemenin ve icra dairesinin tutumu, baba hakkında yürütülen ceza yargılama süreci gibi bir dizi kamusal işlem ve eylemlerin bir bütün hâlinde değerlendirilmesi gerekir. Bu şekilde yapılacak değerlendirme, kişisel ilişki tesisinde kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğini sağlıklı biçimde ortaya koyabilir.

18. Başvuru konusu olayda, başvurucu kendisine mahkeme kararıyla tanınan kişisel ilişki günlerinde çocuklarını görmek için gerekli hukuki yollara başvurmuş olup başlattığı icra takibinden sonuç elde edememiştir. Yapılan icra takibinin başarıya ulaşamamasının nedeni karşı tarafın ve müşterek çocukların görüşmenin yapılacağı gün ve saatte adreste olmamasına dayanmaktadır. Bunun üzerine başvurucu, çocuklarıyla kişisel ilişki günlerinde görüşmesini engellediğini iddia ettiği babanın cezalandırılması talebinde bulunmuştur. Bu bağlamda devletin caydırıcılığın sağlanması amacı doğrultusunda belirleyeceği yöntem konusunda takdir yetkisi bulunduğunu vurgulamak gerekmektedir. Ancak çocuklarla kişisel ilişkinin kurulabilmesi noktasında tazyik hapsi uygulamasının caydırıcılık bakımından önemli bir işlevi olacağının da gözardı edilmemesi gerekmektedir.

19. Somut olayda başvurucunun 20/10/2021 tarihli dilekçesiyle İcra Ceza Mahkemesine başvurduğu ve talebe ilişkin kararın 23/2/2022 tarihinde verildiği görülmektedir. Başvurucunun anılan talebinin incelenmesi üzerine İcra Ceza Mahkemesinin verdiği beraat kararının gerekçesinde; kişisel ilişkinin sağlanamadığı tarihte yürürlükte olan maddenin karar tarihinde yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle isnat edilen suçun oluşmayacağı belirtilmektedir. Ancak süreç incelendiğinde 24/11/2021 tarihli ve 7343 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 32. maddesi ile 2004 sayılı Kanun'un 341. maddesi yürürlükten kaldırılarak 5395 sayılı Kanuna "Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine muhalefet" kenar başlıklı 41/F maddesinin eklendiği anlaşılmaktadır. Yürürlüğe giren anılan maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre çocuk teslimine dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket edenler ile emrin gereğinin yerine getirilmesini engelleyenlerin bir ay içinde yapılacak şikâyet üzerine fiil suç teşkil etse dahi üç aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılacağı ifade edilmiştir. Yürürlükten kaldırılmadan önce 2004 sayılı Kanun'un 341. maddesinde ise çocuk teslimi hakkındaki ilamın veya ara kararın gereğini yerine getirmeyen veya yerine getirilmesini engelleyen kişi hakkında lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine altı aya kadar tazyik hapsine karar verilebileceği düzenlenmiştir. Böylelikle yapılan kanun değişikliğiyle aynı eyleme ilişkin ceza miktarının üst sınırının üç aya kadar disiplin hapsi olarak değiştirildiği görülmektedir.

20. Bunun yanında 7343 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (4) numaralı fıkrasında 5395 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleşen ve 2004 sayılı Kanun'un mülga 341. maddesi kapsamında kalan eylemlere ilişkin şikâyetlerin icra mahkemelerince sonuçlandırılacağı düzenlenmiştir. Somut olayda ise İcra Ceza Mahkemesinin kararında eski ve yeni norm gözetilmek suretiyle somut olayın koşullarına uygun bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Zira yapılan kanun değişikliğiyle sadece aynı eyleme ilişkin ceza miktarının üst sınırında indirim yapıldığı görülmektedir. Böylelikle anılan tüm kanun değişiklikleri bağlamında başvuru konusu kararlar incelendiğinde, babanın çocuklar ile başvurucu anne arasında kişisel ilişki kurulmasını engelleyip engellemediğine ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmadığı gibi başvurucunun iddialarının da tartışılmadığı görülmektedir. Bu durumun sorumluluklarını yerine getirmeyen ebeveynin çocuğu diğer ebeveynden uzaklaştırmaya teşvik edebileceğini, bunun da çocuğun üstün yararına aykırılık oluşturacağını belirtmek gerekmektedir.

21. Bununla birlikte kamusal makamların ve mahkemelerin anayasal güvenceleri dikkate alarak kişisel ilişkinin kurulabilmesi için gerekli yaptırımları uygulaması gerektiği, aksi yöndeki somut yaklaşımın devletin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmayacağı vurgulanmalıdır. Keyfî olmadığı ve çocuğun ebeveyni ile ilişkisini bozmadığı sürece diğer ebeveynin çocuğun üstün yararına aykırı davranışları konusunda yaptırım uygulanması anayasal bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece anılan kararların anayasal güvenceleri ve mevcut yasal düzenlemeleri gözeten ilgili ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle başvurucunun çocuklarıyla kişisel ilişki kurabilmesi bakımından caydırıcı önlemlerin ivedilikle alınması noktasında aile hayatına saygı hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

23. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

24. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

25. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ihlale yol açan yargılama sürecine muhatap olan başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için aile hayatına saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama yapılması suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya taleple bağlı kalınarak net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun niteliği gereği kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin RESEN GİZLİ TUTULMASINA,

B. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Beykoz İcra Ceza Mahkemesine (E.2021/239, K.2022/53) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin bilgi için Beykoz 4. Asliye Ceza Mahkemesine (2022/20 D.İş) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(F.Y. [2. B.], B. No: 2022/46086, 12/3/2025, § …)
   
Başvuru Adı F.Y.
Başvuru No 2022/46086
Başvuru Tarihi 15/4/2022
Karar Tarihi 12/3/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, mahkeme kararlarına rağmen kişisel ilişki tesis edilememesi ve bu hususta caydırıcı önlemler alınmaması nedenleriyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Çocuk (velayet, kişisel ilişki, Lahey Sözleşmesi, koruma kararları) İhlal Yeniden yargılama
İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi