TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEZİR ASAROĞLU BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2022/4892)
|
|
Karar Tarihi: 29/7/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Ekin ÇANKAL
|
Başvurucu
|
:
|
Nezir ASAROĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Şakir ÇALIŞKAN
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, sosyal medyada sarf edilen sözler nedeniyle hakaret suçu kapsamında cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvuru formundaki beyanlarından anlaşıldığı üzere başvurucu, Bursa'da gazetecilik yapmaktadır. Başvurucunun kendi adına kayıtlı facebook hesabından kamunun erişimine açık olarak 30/12/2018 tarihinde C.Ç.nin fotoğrafına da yer vererek yaptığı paylaşım şu şekildedir:
"katil olay mahalline döner. Altepe ile birlikte Bursaya saplanan toki hançerinin sorumlusu ve reisi 17/25 de istifaya davet eden [E.B.], masanın diğer konukları bir banka hortumcusu ve geçtiğimiz günlerde hükümeti sokağa çıkmakla tehdit eden Türk-İş Başkanı"
3. Başvurucu 2/2/2019 tarihinde ise "bir insan yedisinde ne ise yetmişinde odur sözü [C.Ç.] için söylenmiş sanki yirmi sene önce alavare dalavere ile devleti dolandırdı. Şimdi medya şirketini muhasebecisinin üzerine naylon şirket kurarak boşaltma peşinde... Bakalım Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı bu devir işlemini faturalandırılmasını takip edecek mi?" şeklinde bir paylaşım yapmıştır.
4. Paylaşımda adı geçen C.Ç. (müşteki), başvurucunun kendisine hakaret ettiği iddiasıyla şikâyet dilekçesi sunmuştur. Bursa 16. Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucunun 1.620 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar vermiştir. İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında, başvurucunun sosyal medya paylaşımlarını aynen kopyalamış ve hakaret suçunun sübuta erdiğini değerlendirmiştir.
5. Başvurucu, nihai hükmü 3/1/2022 tarihinde öğrendikten sonra 11/1/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucu; on yıla yakın zamandır gazete çıkardığını, Bursa'da tanınan saygı duyulan bir gazeteci olduğunu, müştekinin ise üç dönem bakanlık yapmış, 1999 yılında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konulan İnterbank isimli bankanın sahibi ve aynı zamanda Bursa'da faaliyet gösteren Bursa Olay Gazetecilik Radyo Televizyon İnternet Yayıncılığı A.Ş.nin kurucusu olduğunu, tanınırlığı bulunan müştekiye hakaret etme kastının olmadığını vurgulamıştır. Başvurucu, nitekim müştekinin mezkûr paylaşımlarını gerekçe göstererek açtığı manevi tazminat davası neticesinde davanın reddine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini belirtmiştir. Hortumcu ifadesinin ekonomik bağlamda kullanılan teknik bir tabir olduğunun altını çizen başvurucu, müştekinin sahibi olduğu bankaya ve mal varlığına usulsüz işlemler yaptığı gerekçesiyle TMSF tarafından el konulduğunu, bu suretle ifadelerinin dayanağı olduğunu dile getirmiştir. Sonuç itibarıyla başvurucu, bir gazeteci olarak aleyhine adli para cezası verilmesinin adil yargılanma hakkı ile ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
8. Başvuru, Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ışığında Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
9. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
10. Sosyal medyada kullandığı ifadeler nedeniyle başvurucuya ceza verilmesinin ifade özgürlüğüne müdahale teşkil ettiği açıktır. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.
11. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18). Buna göre Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu değerlendirilemez.
12. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60). Bunun için başvuruya benzer davalarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları hayati önem taşımaktadır. Şu hâlde, çözümlenmesi gereken esas mesele; somut olayda ilk derece mahkemesinin gazeteci başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurup kurmadığı, başvurucunun düşünce açıklamalarının bu sözlerin muhatabı olan kişinin şeref ve itibarını zedelediğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koyamadığı olacaktır.
13. İhtilafın odağındaki paylaşımlarda adı geçen müşteki, Bursa'da tanınan bir iş insanı olmakla kalmayıp 18., 19. ve 20. dönem Bursa Milletvekilliği yapmış, 1991-1993 ile 1995-1996 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bakanı olarak görev almıştır. Somut olayda başvurucu, sosyal medyada iki farklı paylaşım yapmıştır. İhtilafın odağında, ilk paylaşımda geçen hortumcu ibaresinin olduğu görülmektedir.
14. Lafzi anlamıyla hortumlayan kimse anlamına gelen hortumcu ifadesi, kanuna aykırı olarak yüklü miktarda para ve mal elde eden, zimmetine yüksek miktarda para geçiren kimseler için kullanılmaktadır. Bu noktada başvurucu, müştekinin sahibi olduğu bankaya TMSF'nin 1999 yılında el koyduğunu, müştekinin yakınları ve tanıdıkları adına kurulan paravan şirketlere 250.000.000 Amerikan Doları meblağında kredi açtığını ve çeşitli hukuka aykırı yöntemlerle ülke tarihinin en büyük banka soygunlarından birini gerçekleştirdiğini vurgulamaktadır. Gerçekten de müştekinin, bankanın araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılandığı ve yargılama neticesinde mahkûm olduğu, söz konusu hadisenin kamunun ilgisini haiz gündemi meşgul eden bir dava olduğu hatırlanmalıdır.
15. Buna karşın Anayasa Mahkemesi somut olayda, başvurucunun geçmiş yıllarda müşteki aleyhine verilen mahkûmiyet kararından yola çıkarak müştekiye hortumcu denilmesinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, söz konusu olayın üzerinden oldukça uzun bir zaman geçtiği, ilk derece mahkemesinin gazeteci başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurduğu sonucuna ulaşmıştır.
16. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Basri BAĞCI ve Kenan YAŞAR bu sonuca katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE Basri BAĞCI ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/7/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, sosyal medyada sarf edilen sözler nedeniyle hakaret suçu kapsamında cezalandırılmanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır. Aşağıda açıklanan gerekçeler uyarınca çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
3. Başvurucu, gazeteci olup sosyal medya hesabı üzerinden kamuya açık şekilde çeşitli paylaşımlar yapmıştır. 30/12/2018 tarihli paylaşımında bir fotoğrafla birlikte bazı kamu kişilikleri hakkında eleştirel ifadeler kullanmış, bu kişiler arasında müşteki C.Ç. için “banka hortumcusu” ifadesine yer vermiştir. 2/2/2019 tarihli ikinci paylaşımında da C.Ç. hakkında geçmişte “devleti dolandırdığı” ve “naylon şirket” kurduğu yönünde suçlayıcı değerlendirmelerde bulunmuştur.
4. C.Ç., bu paylaşımların onur, şeref ve saygınlığını zedelediğini ileri sürerek şikâyetçi olmuş; Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun hakaret suçunu işlediği kanaatine vararak 1.620 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde özellikle “banka hortumcusu” ifadesini vurgulayarak bu sözün hakaret içerdiğini belirtmiştir.
5. Başvurucu, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürerek süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Başvurucu, uzun süredir gazetecilik yaptığını, kamuoyunca tanınan bir basın mensubu olduğunu, müştekinin ise geçmişte bakanlık yapmış ve TMSF tarafından el konulan bir bankanın sahibi olduğunu belirtmiş; “hortumcu” ifadesinin teknik ve eleştirel bir nitelik taşıdığını, hakaret kastı bulunmadığını ifade etmiştir. Ayrıca aynı içerikli paylaşımlar nedeniyle açılan manevi tazminat davasının reddedildiğini de vurgulamıştır. Başvurucu, hakkında verilen adli para cezasının ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
7. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E. 2018/69, K. 2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E. 2017/130, K. 2017/165, 29/11/2017, § 18). Buna göre Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu değerlendirilemez.
8. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir. Bunun için başvuruya benzer davalarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları hayati önem taşımaktadır.
9. Çatışan ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında denge kurulurken dikkate alınması gereken ölçütler şunlardır: İfadelerin kim tarafından dile getirildiği, hedef alınan kişinin kim olduğu, tanınırlık düzeyi ve önceki davranışları ile bu kişinin sade bir vatandaşa kıyasla daha geniş eleştiri sınırlarına katlanmasının gerekip gerekmediği önem taşır. Aynı zamanda kullanılan ifadelerin kamu yararına bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, toplumsal ilgi taşıyıp taşımadığı ve güncel olup olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme imkânının bulunup bulunmadığı, ifadelerin hedef kişinin hayatı üzerindeki etkisi, sözlerin bağlamından koparılıp koparılmadığı ve başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin üzerinde caydırıcı bir etki yaratıp yaratmadığı da değerlendirme kriterleri arasındadır. Son olarak, dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması mı yoksa kişisel değer yargısı mı olduğu da belirleyici bir ölçüttür. Bu çerçevede yapılacak değerlendirme, ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesinde temel alınmalıdır.
10. Somut olayda ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru bir amacı gerçekleştirmeye yönelik olup olmadığı, demokratik toplumda zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve orantılılık ilkesine uyulup uyulmadığı önem arz etmektedir. Bu kapsamda ilk derece ve istinaf mahkemesi kararlarının yukarıda açıklanan dengeleme ölçütlerine uygun, ilgili ve yeterli gerekçelere dayanması gerekir.
11. Başvurucunun ifadeleri, kamuya mal olmuş bir kişi olan müşteki hakkında sosyal medya üzerinden yapılan eleştirilerden ibarettir. “Hortumcu” ifadesi, hukuken temellendirilmiş ciddi iddialara dayanmaktadır; müştekinin sahibi olduğu bankaya TMSF tarafından el konulduğu ve yargılandığı kamuoyunca bilinen olaylarla ilişkilidir. Bu yönüyle başvurucunun açıklamaları kişisel hakaretten çok, kamu yararına yönelik eleştiriler niteliği taşımaktadır.
12. Ayrıca başvurucunun ifadeleri, TOKİ projeleri ve sahte fatura iddiaları gibi toplumsal ilgi taşıyan konulara ilişkindir. Bu nedenle ifadelerin bireysel saldırıdan ziyade kamusal tartışmaya katkı sağladığı kanaatindeyim.
13. Başvurucu yerel bir gazeteci, müşteki ise siyaset geçmişi olan ve nitelikli dolandırıcılıktan mahkûmiyet almış tanınmış bir kişidir. Gazetecinin sosyal medya paylaşımı nedeniyle adli para cezası ile cezalandırılması, Anayasa Mahkemesi kararlarında vurgulandığı üzere basın üzerinde caydırıcı bir etki yaratır. Bu tür yaptırımlar, gazetecilerde otosansüre yol açarak kamu yararına tartışmaların bastırılmasına neden olabilir. Bu nedenle, özellikle nefret söylemi veya şiddet çağrısı içermeyen ifadeler nedeniyle gazetecilere yaptırım uygulanmasından kaçınılmalıdır.
14. Gazetecinin kullandığı üslup rahatsız edici olsa da ifade özgürlüğü yalnızca hoş görülen değil; şok edici, kırıcı veya rahatsız edici fikirleri de korur. Basın özgürlüğü, demokrasinin temel unsurlarındandır ve bu nedenle abartıya ve provokatif dile belli ölçüde izin verecek şekilde geniş yorumlanmalıdır.
15. Bunlara ilaveten müşteki, ülke çapında tanınırlığı bulunan hatta bir dönem aktif olarak siyaset hayatında yer almış bir kimse olduğundan müştekinin kendisini hedef aldığını iddia ettiği yazıya cevap verme ve cevabını kamuoyunda geniş kitlelere ulaştırma imkânına sahip olduğu da gözardı edilmiştir. Yine kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği öne sürülen ifadelerin müştekinin hayatı üzerinde kayda değer somut bir etki yarattığına dair herhangi bir iddia da bulunmamaktadır (Hüseyin Kocabıyık [1. B.], B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24).
16. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı üzere derece mahkemelerinin bir kısıtlamanın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususunda karar verirken kullanılan ifadeleri bağlamından kopartmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirmeleri gerekmektedir (Cem Atmaca [2. B.], B. No: 2018/6030, 8/9/2021, § 37).
17. Buna karşın ilk derece mahkemesi, somut olayda kullanılan ifadenin bağlamını, dile getirilme şekli ve nedenini, söylenen sözlerin arka planı olup olmadığını, müştekinin önceki davranışlarını, açıklamaların kamusal bir tartışma ekseninde gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmeksizin ifadenin içerisinde geçtiği bağlamdaki anlamı gözetmeksizin karar vermiştir. Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ölçütleri gözetmeksizin ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurmaya çalışmayan ilk derece mahkemesinin, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli bir gerekçe de ortaya koyduğunu söylemek mümkün değildir.
18. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği kanaatiyle çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
Başkan
Basri BAĞCI
|
Üye
Kenan YAŞAR
|