TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİS BAYANCUK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2022/55134)
|
|
Karar Tarihi: 27/11/2024
|
R.G. Tarih ve Sayı: 23/5/2025 - 32908
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
Raportör
|
:
|
Yüksel GÜNARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Halis BAYANCUK
|
Vekili
|
:
|
Av. Serkan TÜRKDOĞRU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasıyla açılan tazminat davasının ceza yargılamasının devam ettiği gerekçesiyle esasa ilişkin bir değerlendirme yapılmadan reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/5/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve ekleri ile başvurucu hakkındaki soruşturmayı yürüten soruşturma makamından temin edilen ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve DAEŞ silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından 7/6/2017 tarihinde tutuklanmıştır.
6. Başsavcılık tarafından düzenlenen iddianamenin kabulüyle açılan kamu davasını yürüten Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi 27/6/2018 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
7. Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, başvurucu hakkında farklı mahkemelerde yürütülen davaların birleştirilmesi gerektiği gerekçesiyle 28/5/2019 tarihinde bozma kararı vermiştir.
8. Bozma kararı sonrası yargılamada Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi 9/4/2020 tarihinde başvurucunun serbest bırakılmasına karar vermiştir. Başsavcılık, serbest bırakma kararına itiraz etmiştir. İtirazı değerlendiren Sakarya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, aynı gün itirazın kabulüne ve başvurucu hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir. Ceza infaz kurumundan serbest bırakılmayan başvurucu, aynı tarihte Sakarya 3. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile tutuklanmıştır.
9. Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi 18/9/2020 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
10. Anayasa Mahkemesi başvurucunun 10/7/2020 tarihinde yaptığı 2020/24131 numaralı bireysel başvuruyla ilgili olarak kabul edilemezlik kararı vermiştir. 18/11/2020 tarihli kararda başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi kapsamında açılacak tazminat davasında incelenebileceği gerekçesiyle başvurunun Ahmet Kubilay Tezcan (B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26) kararındaki ilkelere atfen başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
11. Başvurucunun mahkûmiyet kararına karşı yaptığı istinaf kanun yolu başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından 15/12/2020 tarihinde esastan reddedilmiştir. Aynı kararla başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamı kararına yönelik itirazı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 5/1/2021 tarihinde reddedilmiştir.
12. Anayasa Mahkemesi başvurucunun 27/10/2020 tarihinde yaptığı 2020/34459 numaralı bireysel başvuruyla ilgili olarak kabul edilemezlik kararı vermiştir. 10/2/2021 tarihli kararda başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının -mahkûmiyet hükmü verilmeden önceki aşama yönünden- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak tazminat davasında incelenebileceği gerekçesiyle başvurunun Ekrem Atıcı (B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 23-30) kararındaki ilkelere atfen başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
13. Başvurucu 31/3/2021 tarihli dilekçeyle Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) nezdinde tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçesiz olduğu ve makul süreyi aştığı iddiasıyla tazminat davası açmıştır. Başvurucu 1.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
14. Ağır Ceza Mahkemesi 13/10/2021 tarihinde başvurucunun manevi tazminat talebini davanın şartlarının oluşmaması nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının hâlen sanık olduğu, hakkındaki yargılamanın sona ermediği ve hükmün kesinleşmediği, bu aşamada koruma tedbirinin haksızlığının tespit edilemeyeceği, bir mahkemenin hak ihlali iddiasını aynı görev ve yetkili bir başka mahkemenin değerlendiremeyeceği, uzun tutukluluk sebebiyle doğacak hak ihlallerinin Anayasa Mahkemesi nezdinde tespitinin talep edilebileceği, aynı görev ve yetkili bir başka mahkemenin tutukluluk hâlinin devamı kararına karşı mahkememizce yapılacak usulî bir işlem olmadığı, o mahkemenin kararında itiraz merci'nin gösterildiği, merci sıfatını haiz mahkemeye başvurulması gerektiği, tazminat isteminin koşulları arasında hükmün kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceğinin düzenlendiği, somut talepte tazminat isteminin yasal şartları bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir."
15. Başvurucu, söz konusu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi (İstinaf Mahkemesi) 22/4/2022 tarihinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre istinaf başvurusunda bulunan davacı vekilinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE... [karar verildi.]"
16. Başvurucu, nihai kararı 6/5/2022 tarihinde öğrendikten sonra 18/5/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Başvurucu 10/7/2023 tarihinde serbest bırakılmış olup hakkındaki ceza davası bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
20. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 14/6/2021 tarihli ve E.2019/13857, K.2021/4814 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"somut olayda davacıya atfedilen suçların ciddi ve ağır olduğu, atılı suçlara ilişkin delillerin sayısı ve niteliği, birleşen dosyanın varlığı, eylem ve sanık sayısı ile eylemlerin niteliğinden hareketle dosyanın karmaşıklık düzeyi dikkate alındığında, davacının makul sürede yargılama mercii önüne çıkarıldığı ve hakkında gerek bozmadan önce gerekse bozmadan sonra makul süre içinde hüküm verildiği, tutukluluk ve kovuşturma sürelerinin makul olduğu anlaşılmakla davacının uzun yargılamaya ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken davacı hakkında verilen hükmün henüz kesinleşmediğinden bahisle ve kesinleşse dahi davacı hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ve kovuşturmanın ertelenmesine karar verildiği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi sonucu itibariyle doğru olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır."
21. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 22/6/2016 tarihli ve E.2015/12366, K.2016/10728 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi... [bozmayı gerektirmiştir.]"
22. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 29/2/2016 tarihli ve E.2015/2851, K.2016/3143 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda tazminat isteminin haklı olup olmadığı irdelemesini yapacak olan mahkemenin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunup bulunmadığının tespitidir...
Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle ... tarihinde tutuklanan ve dosyaya fotokopisi sunulan ve dosya içerisine alınan bir kısım kararlara göre tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/l-a-d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin, makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip soruşturma ve kovuşturma kapsamı ayrıntılı olarak incelenip bu hususa ilişkin ayrıntılı dosya inceleme tutanağı da düzenlenerek, özellikle davacı (sanık) hakkında düzenlenmiş olan yakalama, gözaltı ve ifade tutanakları, tutuklama kararı, tüm tutuklama inceleme tutanakları, tutuklama ve tahliye müzekkereleri ile iddianameler başta olmak üzere ilgili bütün karar, tutanak ve belgelerin eksiksiz ve Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak yargılamaya konu olayın, savcılık ve mahkemece yapılan işlemlerin kapsamı ve niteliği ile soruşturma aşamasından itibaren yargılama süreci boyunca geçirilen tüm safhalar belirlenip göz önünde bulundurularak, davacının taleplerinin incelenmesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi [bozmayı gerektirmiştir.]"
23. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 29/9/2015 tarihli ve E.2015/201, K.2015/13994 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"5271 sayılı CMK’nın; 'Tazminat istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı, dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep ile ilgili olarak karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesinin veya verilen hükmün kesinleşmesinin beklenmesine gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.
Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır."
24. Yargıtay 12. Ceza Dairenin 28/9/2015 tarihli ve E.2014/22510, K.2015/13907 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"5271 sayılı CMK’nın tazminat istemenin koşulları başlığını taşıyan 142. maddesinde; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde” bulunulabileceği hükme bağlanmış ve Kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürülmüştür.
Ancak; 5271 sayılı CMK’nın; 'Tazminat istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.
...
Tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır. Bu çerçevede ... sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan dayanak dosyadaki iddianame, davacıya (sanığa) ait tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesinden sonra sanığın tazminat talebinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi... [bozmayı gerektirmiştir.]"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Anayasa Mahkemesinin 27/11/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; tutukluluğunun makul süreyi aştığı iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruların Anayasa Mahkemesince 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki başvuru yolu tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunduğunu, bu kararlar üzerine anılan kanun hükmü uyarınca tazminat davası açtığını, Ağır Ceza Mahkemesinin ceza yargılamasının devam etmesi ve uzun tutukluluğa ilişkin hak ihlali tespitlerinin Anayasa Mahkemesince yapılabileceği yönündeki gerekçelerle davasını hukuka aykırı olarak reddettiğini beyan ederek adil yargılanma hakkı ve bu haklarla bağlantılı olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, yapılacak değerlendirmede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddiasının özü şikâyetlerinin esası hakkında bir değerlendirme yapılmadan tazminat davasının reddedilmesine yönelik olduğundan başvurunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
32. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
33. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
34. Somut olayda başvurucunun hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin makul süreyi aştığı iddiasıyla açtığı tazminat davası, yargısal mercilerce asıl ceza davasının devam ettiği gerekçesiyle davanın esası incelenmeden reddedilmiştir. Bu durumda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale olduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
36. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesini ihlal edecektir. Buna göre müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
38. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
39. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
40. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Başvuru konusu olayda başvurucu, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasıyla tazminat davası açmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucu hakkındaki asıl ceza yargılamasının devam ettiği ve anılan şikâyetin Anayasa Mahkemesi önünde ileri sürülmesinin mümkün olduğu şeklindeki gerekçelere dayanarak davanın reddine karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi anılan sonuca, söz konusu şikâyetlerin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak tazminat davasına konu edilebilmesi için ceza yargılamasının sona ermesi ve hükmün kesinleşmesinin şart olduğu şeklindeki değerlendirmeyle ulaşmıştır. Yargısal süreç içinde Ağır Ceza Mahkemesi ve İstinaf Mahkemesi başvurucunun şikâyetine ilişkin olarak esasa ilişkin bir değerlendirme yapmamış ve tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını belirlememiştir (bkz. §§ 14, 15).
42. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki işlevi kanun hükümlerinin somut olaya uygulanması ve bu kapsamda hukuk kurallarının yorumlanması değildir. Ancak bireysel başvuru kapsamında yargı mercilerinin öngörülemez nitelikteki yorumlarıyla temel hak ve hürriyetlere yapılan müdahalelerin kanunilik sorunu oluşturabileceği açıktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi hukuk kurallarının öngörülemez bir yorumla temel hakka yapılan müdahaleyi kanunilik başlığı altında değerlendirerek ihlal sonucuna ulaşmıştır (benzer nitelikteki karar için bkz. Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, § 62).
43. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmiştir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, § 54).
44. Anayasa Mahkemesi tutukluluğun kanunda öngörülen azami süre veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya ilk derece mahkemesi kararıyla başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ise dava sonuçlanmış olsun (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§ 45-50) ya da olmasın (Erkam Abdurrahman Ak, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda da Anayasa Mahkemesi başvurucunun önceki tarihli iki farklı bireysel başvurusuna ilişkin verdiği kararlarda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğunu tespit etmiştir (bkz. §§ 10, 12).
45. Yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarına(bkz. §§ 20-24) göre de tutuklamanın uzun sürmesi, dolayısıyla tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aşması nedeniyle açılacak tazminat davalarında asıl davanın sonuçlanması ya da bu davada verilecek kararın kesinleşmesi beklenmeden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep edilmesi mümkündür.
46. Somut olayda yargısal merciler, öngörülemez bir yorumla tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasıyla tazminat davası açılabilmesi için asıl ceza yargılamasının sona ermesinin ve bu kapsamda verilen hükmün kesinleşmesinin gerekli olduğu değerlendirmesinden hareketle uyuşmazlığın esasını incelememiştir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına bu şekilde yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı anlaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
48. Başvurucu, ihlalin tespitiyle giderilmesine yönelik işlemlerin tesis edilmesini talep etmiştir.
49. Başvuruda, tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2021/254, K.2021/500) GÖNDERİLMESİNE,
D. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.