logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Doğu Perinçek (2) [1. B.], B. No: 2022/59564, 25/3/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DOĞU PERİNÇEK BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2022/59564)

 

Karar Tarihi: 25/3/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Muhammed Cemil KANDEMİR

Başvurucu

:

Doğu PERİNÇEK

Vekili

:

Av. İbrahim ERDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1-  Başvuru, bir televizyon programında kullanılan ifadeler nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Vatan Partisi genel başkanı olarak siyasi hayatına devam eden ve kamuoyu tarafından tanınan bir siyasetçidir. Başvuru konusu ifadelerin kullanıldığı tarihte başvurucu, İşçi Partisi genel başkanıdır.

3. Tanınmış bir siyasetçi ve yazar olan M.M. 15/1/2009 tarihinde ulusal bir televizyon kanalında katıldığı programda, başvurucu hakkında “...Y.K. ve Doğu Perinçek üzerinden Ergenekon PKK’ya nüfuz etmiştir ve Hizbullah’a da Ergenekon bağlantılı olduğu bilinen unsurlar” şeklinde ifadelerde bulunmuştur.

4. Bu yayın üzerine başvurucu 31/12/2009 tarihli dilekçeyle, mezkûr ifadeler kullanarak basın yoluyla kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ileri sürdüğü M.M. aleyhine 30.000,00 TL tutarında manevi tazminat davası açmıştır.

5. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 8/7/2010 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Bu karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10/1/2012 tarihli kararıyla eksik inceleme nedeniyle bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde, başvurucunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı ve iddianamede de dava konusu olayla ilgili olarak başvurucunun PKK ile ilişkisinin bulunduğu bilgisine yer verildiği, bu savunmanın doğruluğu üzerinde durulması gerekirken gerekli araştırma yapılmadan hüküm kurulduğu belirtilmiştir.

6. Mahkeme bozma kararı üzerine yeniden yaptığı yargılamada 15/1/2013 tarihli kararıyla davanın 5.000 TL'lik kısmı yönünden kabulünekarar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"... Davalı, her ne kadar davacı hakkında, özel yetkili İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde 2 ayrı iddianame ile isnat edilen suçlardan ve yine davacının siyasal hayatındaki olaylardan yola çıkarak kanaat açıkladığını, iddianame içeriğine aynen katıldığını savunmuş ise de; bozma ilamı doğrultusunda celbedilen iddianame bölümünün incelenmesinde; açıkça davacı hakkında "Doğu Perinçek üzerinden ergenekonun PKK'ye nüfus ettiği, yine Hizbullahla daErgenokon bağlantılı olduğu bilinen unsurlar" şeklinde bir iddianın yer almadığı anlaşılmaktadır.

 Kaldı ki davacı hakkında, yüzyılı aşan süreler ile cezalandırılması için kamu davası açılmış olması, sanki bu suçlardan mahkum olmuşcasına, isnat edilen suçlar kanıtlanmışcasına davranılmasını, söylemlerde bulunulmasını haklı çıkartmaz. Davalı, davacıya karşı suçlayıcı beyanda bulunmaya yetkili bir konumda değildir. Bu beyanları, davacı bu suçlardan mahkum olmadığı sürece eleştiri olarak da kabul edilemez

 Ancak, görüşlerini beyan ederken açıkça davacıyı suçlamıştır. Velevki iddianamede yer alsa bile beyanda bulunması, görüş bildirmesi,henüz iddia olan konuda kesinleşmiş mahkeme kararı varmışcasına davranması uygun değildir.

 Bu nedenle, davalının kişilik haklarının hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğradığı kabul edilmelidir. ..."

7. Bu karar davanın reddedilmesi gerektiği gerekçesiyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26/6/2014 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... halen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Ergenekon ismi ile bilinen kamu davasında yargılanmaktadır. Davalı ise bir siyasetçidir. Katıldığı televizyon programında kendisine yöneltilen soruları kişisel değer yargılarını, düşüncelerini açıklayarak cevaplamıştır. Davacının yargılandığı kamu davasının iddianamesi ile kendisine isnat edilen suçlamalar ile ilgili görüşlerini, inancını dile getirmiştir. Dava konusu program içeriğinin güncel olaylara ilişkin bulunması, davacıya isnat edilen suçların nevi ve bu sebeple yargılanıyor olması nedenleri ile görünür gerçeklik bulunması karşısında davacının kişilik haklarına saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak istemin tümden reddi yerine kısmen kabulü doğru olmamış..."

8. Mahkeme 9/4/2015 tarihli kararıyla önceki kararında direnmiştir.

9. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu direnme kararını 22/9/2021 tarihli kararıyla oybirliğiyle bozmuştur. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Yargıtay HGK, "Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre; davalı tarafından dava konusu ifadelerin kullanıldığı 15.01.2009 tarihinden önce davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250 Maddesiyle Görevli ve Yetkili) tarafından düzenlenen 10.07.2008 tarihli iddianame ile silahlı terör örgütü kurma, yönetme, zorla hükümeti ıskata teşebbüs, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik ve açıklanması yasak belgeleri temin etme suçlarından kamu davası açıldığı, soruşturma sırasında 24.03.2008 tarihinde tutuklandığı ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 esas sayılı davasında yargılandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca; davalı tarafından dosyaya sunulan gazete haberlerinden yine davalının dava konusu ifadelerden önce, davacı ile Abdullah Öcalan’ın birlikte resimlerinin bulunduğu haberlerin herkes tarafından görülecek şekilde basında yer aldığı da görülmüştür. Bu durumda; davalının katıldığı programda yapılan konuşmalar ve tartışmalar sırasında davacı hakkında dava konusu ifadeleri kullanmasının görünür gerçekliğe uygun, kişisel görüşlerini açıklama kapsamında kaldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği sonucuna varılmıştır."

10. Mahkeme, bu karara uymuş ve başvurucunun manevi tazminat talebini reddetmiştir. Başvurucu, bu karara karşı kanun yoluna başvurmamış ve karar kesinleşmiştir.

11. Başvurucu kararı 28/4/2022 tarihinde öğrendikten sonra 30/5/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu;

i. Kendisi hakkında kullanılan ifadelerin hakaret içerdiğini ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu, ifadelerin kullanılma amacının küçük düşürme kastıyla yapıldığını, bunun kendisine manevi olarak zarar verdiğini ifade etmiştir.

ii. Ergenekon davasında böyle bir örgüt olmadığının Yargıtay kararıyla belirlendiğini ve hakkında beraat kararı verildiğini ileri sürerek Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

iii. Aynı ifadede adı geçen diğer kişinin açtığı manevi tazminat davasında ilk derece mahkemesince verilen kısmen kabul kararının Yargıtay 4. Hukuk Dairesince onandığını, aynı ifade nedeniyle açılan davada farklı karar verilmesinin çelişki oluşturduğunu ileri sürerek adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfta bulunulmuş; yapılacak incelemede somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğinin değerlendirildiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

14. Bireysel başvuru konusu nihai kararın Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyan Mahkeme kararı olduğu görülmektedir. Bu karara karşı açık olan temyiz kanun yoluna başvurulmamıştır. Bu nedenle öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi yönünden bir değerlendirme yapmak gerekmektedir.

15. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekir. Ancak başvurucular temyiz kanun yolu açık olan bir hükme yönelik olarakbazı durumlarda -etkili görmedikleri veya hukuki yararı olmadığı gibi- doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru haklarını kullanabilirler.

16. Başvuru konusu olayda, Mahkeme tarafından verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesince bozulması üzerine Mahkemece ilk hükümde direnilmiştir. Direnme kararının temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının bozulmasına karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere kesin olarak karar verilmiştir. Dolayısıyla somut olayda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmeyerek Mahkemenin direnme kararı bozulmuştur. Bu durumda Mahkemece, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları doğrultusunda verilen davanın reddine dair karara karşı olağan kanun yollarına başvurulmasında hukuki yararın bulunmadığı yönündeki düşüncenin haksız olduğundan ve dolayısıyla başvurucuların hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını tüketmediklerinden söz edilemez. Sonuç olarak temyiz kanun yolu açık olan bir hükme yönelik olarak, etkili görmedikleri veya hukuki yararları olmadığı için bu yola başvurmayan başvurucular açısından başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Baykal [2. B.], B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § § 31-38).

17. Başvuru, şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmiştir.

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

19. Anayasa Mahkemesi, mevcut başvuruya benzer başvurularda başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı ile şikâyet konusu ifadeleri kullanan kişilerin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir denge gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 49; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015 § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 56-58). Bu bağlamda somut olayda siyasetçi olan başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile gazeteci ve siyasetçi olan davalının ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulmalıdır.

20. Somut olayda başvurucu; bir televizyon programında kendisi hakkında kullanılan ifadelerin hakaret ve suç isnadına varan söylemler olduğunu, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, bir siyasi parti genel başkanı ve tüm dünyada tanınan siyasi bir kişilik olarak zarara uğradığını ileri sürerekmanevi tazminat davası açmıştır. Bu davanın reddedilmesi üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur. Somut olayda öncelikle gazeteci olan kişinin ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenecektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Çetin Doğan (2), § 63; Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri, B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 51; Hacı Yakışıklı ve diğerleri, B. No: 2019/13768, 26/5/2021,§ 39).

21. Basın özgürlüğü kapsamında bir değerlendirme yapılırken basının bir olgunun doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi hareket etmesi beklenmemektedir. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterilip gösterilmediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983,15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2), § 52; Hacı Yakışıklı ve diğerleri, § 40).

22. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan soruşturma kapsamında 21/3/2008 tarihinde gözaltına alınmış; İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/3/2008 tarihli kararıyla tutuklanmıştır. Soruşturma sonucunda başvurucunun, kamuoyunda "Ergenekon Davası" olarak bilinen ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava kapsamında cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır (Doğu Perinçek, B. No: 2013/5885, 25/6/2015, §§ 7-8). Başvurucunun da şüpheli sıfatıyla yer aldığı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/7/2008 tarihli iddianamesinde "Ergenekon Terör Örgütü'nün PKK Terör Örgütü Bağlantısı" (s. 274) ve "Ergenekon Terör Örgütü'nün Hizbullah Terör Örgütü Bağlantısı" (s. 310) başlıklı bölümlere yer verilmiş ve iddianamede bazı şüphelilerin PKK ve Hizbullah isimli terör örgütleriyle ilişkileri olduğunun saptandığı ileri sürülmüştür. Açık kaynaklardan yapılan araştırmada başvurucunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/8/2013 tarihli kararıyla 117 yıl hapis cezasına çarptırıldığı, 2/2/2004 tarihli Terörle Mücadele Kanunu'nda özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin değişikliğin 6/3/2014 tarihinde yürürlüğe girmesi sonrasında 10/3/2014 tarihinde tahliye edildiği anlaşılmaktadır.

23. Başvuruya konu ifadelerin kullanıldığı dönemdegörülmekte olan kamuoyunda "Ergenekon Davası" olarak bilinen davada başvurucunun tutuklu olarak yargılanmakta olduğu, söz konusu davada bazı sanıkların terör örgütleriyle irtibat hâlinde olduğu iddiasının ileri sürüldüğü görülmektedir. Kullanılan ifadelerin söz konusu dönemde esas olarak kamuyu ilgilendiren güncel bir mesele hakkında olduğu, ifadelerin sahibi olan kişinin adli soruşturmalardan hareket ederek devlet ve toplum hayatında ciddi etkileri olan bir davaya ilişkin görüş beyan ettiği görülmektedir. Söz konusu kişinin ileri sürdüğü olgusal isnat içeren ifadelerin dayanağı ise -Yargıtay kararlarında da bahsedildiği üzere- başvurucu hakkında düzenlenen iddianamedir. Bu durumda başvurucu hakkında dile getirilen olgusal isnat içeren ifadelerin, ifadenin kullanıldığı tarihte dayanaksız olduğu söylenemez. Ayrıca başvurucu da o tarihlerde her ne kadar tutuklu olsa da bir siyasi parti genel başkanı olarak davalıya cevap verme imkânına sahiptir. O hâlde, başvurucunun kendisine yönelik eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir (Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 21).

24. Diğer yandan kullanılan dil ve üslup başvurucu açısından rahatsız edici bulunabilir ancak Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).

25. Mahkeme kararının gerekçesinde başvurucu hakkında söz konusu dönemde derdest olan ceza davası ve basında yer alan bazı haberler nedeniyle kullanılan ifadelerin görünür gerçekliğe uygun ve kişisel görüş açıklama kapsamında kaldığı, başvurucunun kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği belirtilmiştir. Bu hâliyle kararda başvurucunun şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı ile ifade özgürlüğü arasında bir dengelemenin yapıldığı değerlendirilmiştir.

26. Öte yandan başvurucu, başvuru konusu ifadede adı geçen Y.K. adlı kişinin açtığı manevi tazminat davasında ilk derece mahkemesince verilen kısmen kabul kararının Yargıtay 4. Hukuk Dairesince onanmasının yargı kararları arasında çelişki oluşturduğunu da ileri sürmektedir. İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin söz konusu kısmen kabul kararının gerekçesinde, ifadelerin kullanıldığı tarihte Y.K. hakkında hazırlanmış bir iddianame olmadığı belirtilmiştir. Bu karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesince onanmıştır. Bu durumda başvurucunun kendisi ile aynı durumda olmasına rağmen farklı kararlar verildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığı değerlendirilmiştir.

27. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları dikkate alındığında, somut olayda devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda sonuç olarak, Anayasa’nın 17. maddesiyle güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 25/3/2025tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Doğu Perinçek (2) [1. B.], B. No: 2022/59564, 25/3/2025, § …)
   
Başvuru Adı DOĞU PERİNÇEK (2)
Başvuru No 2022/59564
Başvuru Tarihi 30/5/2022
Karar Tarihi 25/3/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir televizyon programında kullanılan ifadeler nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi