TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2023/102741)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2025
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Yusuf KARABULAK
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, sosyal medya hesabından yapılan paylaşımdan dolayı adli para cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, Twitter isimli sosyal medya hesabından "[N.A.] konuşurda [R.O.K.] susarmı... Bu FETÖCUlar niye dışarda... Açıklayan var mı..." içerikli bir paylaşımda bulunmuştur.
3. Yapılan paylaşım ile kendilerine hakaret edildiğini ileri süren N.A. ve R.O.K. (müştekiler) başvurucu hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Müştekiler, şikâyet dilekçesinde başvurucunun ihtilaflı iletiyi paylaştığını ileri sürmüş ve cezalandırılmasını talep etmiştir.
4. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında (Başsavcılık) tespit edilen savunmasında başvurucu; paylaşımı kimin yaptığını bilmediğini, müştekilerin 15 Temmuz öncesi Fetullah Gülen lehine övücü sözler sarf ettiğini, bu hususta eleştiriye muhatap kalmalarının doğal olduğunu, paylaşımın görünür gerçekliğe uygun olduğunu, ifade özgürlüğü bağlamında kaldığını ve suç teşkil etmediğini ifade etmiştir. Başvurucu, hakaret suçunu işlediğinden bahisle Başsavcılık tarafından hazırlanan iddianame uyarınca İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) basit yargılama usulüyle yargılanmıştır. Yargılama sürecinde müştekilerden N.A.nın şikâyetten vazgeçmesi üzerine bu kişi yönünden açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilmiş, katılan R.O.K.a (kararın devamında katılan olarak anılacaktır) yönelik ise hakaret suçunun sübuta erdiği gerekçesiyle başvurucunun 1.300 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Bu karara yapılan itiraz üzerine Mahkeme, hakaret suçunu işlediğini kabul ettiği başvurucunun 1.740 TL adli para cezası ile mahkûmiyetine kesin olarak karar vermiştir.
5. Mahkeme gerekçesinde, sosyal medya paylaşımını başvurucunun yaptığının ve paylaşımın katılan hakkında olduğunun sabit olduğunu belirtmiş; hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluştuğunu kabul etmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... somut olayda sanık tarafından katılan [R.O.K.un] doğrudan FETÖ terör örgütü üyesi olmakla suçlandığının ve cezaevine girmesi gerektiğinin belirtildiğinin görüldüğü, bir kimsenin FETÖ terör örgütüne üye olduğu yönündeki doğrudan bir söylemin kişiyi aşağılayacak mahiyette ve nitelikte olduğu, müştekilerin adli sicil kayıtlarının incelenmesinde, FETÖ terör örgütü üyeliğinden bir mahkûmiyet hükümlerinin bulunmadığı hususu da nazara alındığında, sanığın söz konusu paylaşımının eleştiri sınırlarını aşarak hakaret suçunun unsurlarını oluşturur nitelikte olduğu, bu şekilde sanığın katılan [R.O.K.a] karşı üzerine atılı hakaret suçunu işlediği anlaşılmış[tır.]"
6. Mahkûmiyet kararının 29/11/2023 tarihinde öğrenilmesi üzerine başvurucu 8/12/2023 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucu; söz konusu sosyal medya hesabının kendisine ait olduğunu ancak paylaşımı kendisinin yapmadığını, iletinin eleştiri hakkı sınırları içinde ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Buna ek olarak yargılandığı davada verilen kararın yeterli gerekçeye sahip olmadığını, suçun unsurlarının oluşup oluşmadığına ve delillerin değerlendirilmesine dair hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
8. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, ifade özgürlüğü hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ve somut olayın kendine özgü koşullarının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
9. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
10. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
11. Somut başvuruda sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım sebebiyle başvurucu hakkında görülen ceza yargılamasında hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmuştur. İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin dayanağı olan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiş, müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahale, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü bakımından incelenecektir.
12. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılayan orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğü ile bu özgürlüğe yapılan müdahalenin meşru amacı olan müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurulmalıdır. Çatışan bu haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılabilecek ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci [1. B.], B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59),
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7) [2. B.], B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran [2. B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59-61),
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan [1. B.], B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2) [1. B.], B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),
v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun [1. B.], B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2) [1. B.], B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2) [2. B.], B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık [1. B.], B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),
vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı [2. B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45; Nihat Zeybekci, § 36),
viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu (3) [2. B.], B. No: 2015/1220, 18/7/2018, § 71),
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).
13. Anayasa Mahkemesi benzer konudaki önceki kararlarında ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin, ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin yapılan konuşmanın tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).
14. Söz konusu değerlendirmelerde yargılama mercilerinin belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir kısıtlamanın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi olan iç hukuktaki son mercidir (Sinan Baran [1. B.], B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 37).
15. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken yargılama mercilerinin yerini almak değildir fakat söz konusu yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından doğruluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu olan müdahalenin gözetilen meşru amaçla orantılı olup olmadığını ve bunu haklı göstermek için ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp görünmediğini tespit edebilmek amacıyla söz konusu müdahaleyi davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (Sinan Baran, § 38). Bu kapsamda somut olayda başvuru konusu ifadelerin bağlamı, hedef alınan kişinin kimliği, yargılama mercilerinin bu konuda ilgili ve yeterli bir gerekçe sunup sunmadıkları hususlarında değerlendirme yapılmalıdır.
16. Somut olayda öncelikle başvurucunun paylaşımı kendisinin yapmadığına yönelik itirazı ele alınmalıdır. Yargı makamları, gerekçesini de açıklamak suretiyle paylaşımı başvurucunun yaptığını kabul etmiştir. Anayasa Mahkemesi, eldeki başvuruya ilişkin olayda başvurucu hakkındaki yargı makamlarının anılan kabulünden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığını değerlendirmiştir. Ek olarak ceza yargılaması kapsamında yaptığı savunmada başvurucu, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun gereği olan ve en etkin olarak korunan özgürlüklerin başında geldiğini belirtmektedir. Ayrıca başvurucu; bu özgürlüğün eleştiri, ağır eleştiri, rahatsız edici, abartı içeren, kırıcı, şok edici sözler yönünden de geçerli olduğunu, tepkisel sözlerin ifade özgürlüğü korumasından faydalanması gerektiğini ifade etmektedir. Anılan iletide katılana yönelik değer yargısı belirten "FETÖCU" tabirini kullandığını, bu nitelemeyi de katılanın geçmişte FETÖ'ye yönelik yazılan ve olumlama içeren yazılarına, basına yansıyan açıklamalarına ve çizdiği genel profile dayanarak yaptığını beyan etmektedir.
17. İfade özgürlüğü; ifadenin rasyonel mi duygusal mı sağlam temelli mi yoksa temelsiz mi olduğuna ve başkalarının onu yararlı veya zararlı, değerli veya değersiz olarak değerlendirmesine bakmaksızın ifadeyi korur. İfadenin polemik içermesi veya kırıcı olması bile onu koruma kapsamından mahrum etmez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Gürbüz ve Hasan Bayar [1. B.], B. No: 2013/568, 24/6/2015, § 42; Önder Balıkçı, § 40; Abuzer Demir ve Aslı Peksezer [2. B.], B. No: 2016/73556, 23/10/2019, § 40). Nitekim Anayasa Mahkemesi de pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini de ifade etmiştir (Ali Suat Ertosun [1. B.], B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).
18. Ayrıca her kaba ve kırıcı sözün bir cürüm oluşturduğunun kabul edilmesi ve bu kapsamda sözün sahibine adli bir ceza ile müdahale edilmesi beklenmemelidir. İnsanlar ilişkilerinde iletişime geçtikleri kişilerin dünya görüşü, eylemleri ya da iletişimin konusuna bağlı olarak nazik davranmayı tercih edebilecekleri gibi kırıcı ya da kaba eylemlerde de bulunabilir. Her söz kendisini var eden durumla birlikte değerlendirilmelidir. Belirli bir durumda kaba olarak kabul edilebilecek bir söz ve bilhassa sövme olarak nitelendirilebilecek bir kelime başka bir durumun yarattığı duygu ve düşüncenin en güçlü ifadesi olarak ortaya çıkabilir. Eldeki somut olayda olduğu gibi derinliğine bir anlam iletişimini gerektirmeyen gündelik ilişkilerde kaba yahut kırıcı olduğu değerlendirilen ifadeleri kullanan herkes hakkında otomatik olarak ceza mahkûmiyetine karar verilmesi iletişimi olanaksızlaştırır ve bu durum demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsuru olan ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki doğurur (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kerim Karabıçak [1. B.], B. No: 2021/61944, 20/12/2023, § 13). Dolayısıyla kullanılan ifadelerin başvuru konusu olay kapsamında, ifadelerin bütünlüğü içinde ve özellikle hedef aldığı kişi ile başvurucunun konumu ve söylenme şekli bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
19. Başvuruya konu olaya bakıldığında, özellikle 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminden sonra pek çok kişinin FETÖ/PDY ile irtibatı, iltisakı ve hatta üyeliği konusu kamuoyunda tartışılmış ve bu konu ülke gündemini uzunca süre meşgul etmiştir. Bu atmosfer bağlamında başvurucu, katılanın geçmişte yazdığı yazıları ve yaptığı açıklamaları kaynak göstererek (bkz. § 16) katılana yönelik "FETÖCU" olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu iddia uyarınca da katılanın geçmişte kamuoyuna yansıyan eylemlerinden yola çıkılarak söz konusu terör örgütüyle bağlantılı herhangi bir cezaya maruz kalmamış olmasının sert bir dille ifade edildiğini söylemek mümkün görünmektedir (bkz. § 12/ii).
20. Toplumsal hayatta kullanılan ve dilin anlam dairesinde olan sözcüklerin adli cezalandırmaya konu edilebilmesi için söylendiği bağlama göre sebepsiz bir saldırı oluşturmasının yanında hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisinin de gözetilmesi gerekir (bkz. § 12/vi). Somut olayda katılan, bizzat neden olduğu yahut içinde yer aldığı polemikler nedeniyle kendisine yöneltilen kaba sözlerden sonra da FETÖ'ye yönelik tartışmaların odağında yer almaya devam etmiştir. Kaldı ki basın yayın organlarını ve sosyal medyayı sık kullanan müştekinin aktif bir gazeteci, televizyon programcısı ve sosyal medya kullanıcısı olduğu da gözetildiğinde kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının mevcut bulunduğu açıktır (bkz. § 12/v).
21. Mahkeme başvurucu aleyhine adli para cezasına hükmettiği kararının gerekçesinde katılanın adli sicil kaydında FETÖ üyeliğinden bir mahkûmiyetinin bulunmadığına değinerek hakkında yöneltilen ithamın eleştiri sınırlarını aştığını kabul etmiştir. Buna göre Mahkeme, Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ölçütleri (bkz. § 12) gözetmemiş, başvurucunun paylaşımında kullandığı ifadelerin bağlamını ve sebepsiz bir saldırı niteliğinde olup olmadığını somut olayın koşullarında değerlendirmemiştir. Dahası Mahkeme, kullanılan ifadenin muhatabının geçmişte kamuoyuna yansıyan FETÖ'ye ilişkin -başvurucu tarafından dosyaya sunulmuş olan- olumlu değerlendirmeler içeren sözlü ve yazılı açıklamalarını gözönünde bulundurmamıştır. Mahkeme, yapılan paylaşımın bütününe bakarak başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmamış; yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadenin hakaret suçunu oluşturduğunu kabul etmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Oğuz Demirkaya [2. B.], B. No: 2018/15033, 18/5/2021, § 38; Sami Küçükbaşkan [2. B.], B. No: 2018/5571, 8/9/2021, § 44; Metin Çapar [2. B.], B. No: 2018/12551, 16/12/2020, § 40). Tüm bunlara ek olarak müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağı olup olmadığını yeterince tartışmadan sosyal medya paylaşımında kullandığı ifade nedeniyle başvurucunun adli para cezası ile mahkûmiyetine karar vermiştir.
22. Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurduğundan bahsedilemeyeceği, Mahkemenin gerekçesinin başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale yönünden ilgili ve yeterli olmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplumda zorunlu sosyal ihtiyacı karşılamadığı sonucuna varılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
24. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuş, tazminat talebinde bulunmamıştır.
25. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
26. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2022/491, K.2023/608) GÖNDERİLMESİNE,
D. 2.220,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.