TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
SEMİH AYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2023/104438)
|
|
Karar Tarihi: 23/1/2025
|
R.G. Tarih ve Sayı: 2/6/2025 - 32918
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Semih AYDIN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. İlker KAPUSUZOĞLU
|
|
|
Av. Gizem RAMAZANOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirine uymaması üzerine tutuklanması ve tutukluluğun gözden geçirilmesi taleplerinin incelenmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2023 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
4. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Hakkında yürütülen ceza yargılaması sonucunda 22/11/2017 tarihinde başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
7. İstinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi davanın yeniden görülmesine karar vermiş ve yaptığı yargılama sonucunda başvurucunun terör örgütüne yardım etme suçundan 1 yıl 13 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına 22/11/2018 tarihinde kesin olarak karar vermiştir.
8. Mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile değişik 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 286. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereği, madde metninde belirtilen suçlar bakımından bölge adliye mahkemesi ceza daireleri kararlarının temyiz edilebilmesi mümkün hâle gelmiştir. Başvurucunun da bu kapsamda temyiz kanun yoluna başvurması üzerine Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi 31/10/2019 tarihinde mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulmasına, başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
9. Bursa Denetimli Serbestlik Müdürlüğü 14/11/2019 tarihinde başvurucuya ülke sınırları dışına çıkmama adli kontrol yükümlülüğünü ihlal hâlinde mahkemece tutuklama kararı verilebileceği hususlarında ihtaren tebliğde bulunmuştur.
10. Başvurucu 12/10/2022 tarihinde Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine adli kontrol tedbirinin kaldırılması istemiyle bir dilekçe sunmuştur. Başvurucu, dilekçesinde adli kontrol tedbirinin 3 yıl için geçerli olacağını, zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilmek suretiyle bu sürenin uzatılabileceğini, üç yıllık sürenin dolmak üzere olduğunu, kararın uzatılması için herhangi bir özel sebep bulunmadığını, bu nedenle adli kontrol tedbirinin kaldırılması gerektiğini belirtmiştir.
11. Başvurucu, hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını 23/11/2022 tarihli dilekçesi ile bir kez daha talep etmiştir.
12. Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi 30/11/2022 tarihli kararıyla başvurucunun adli kontrol tedbirinin kaldırılması talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Dosyanın yapılan incelemesinde; mahkememizin 22/11/2017 tarih,2016/49 Esas,2017/309 Karar sayılı ilamı ile sanık hakkında … ilamın22/11/2018 tarihinde kesinleştiği ve infaza verildiği, ancak… 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29/3 ve 31.maddesi ile düzenlenen Geçici Madde 5/1-f bendi gereğince söz konusu İstinaf İlamına karşı temyiz yasa yoluna başvurma hakkı getirildiğinden sanığın talebi üzerine infaz edilen ilamın mahkememizin31/10/2019tarihli ek kararıyla durdurularak Bursa Bölge Adliyesi Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderildiği dosyanın halen İstinaf aşamasında olduğu ve kesinleşmediği anlaşılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinin 3. fıkrasında tutukluluk için öngörülen makûl süre, kişinin yakalandığı veya tutuklandığı tarihten ilk derece mahkemesi tarafından mahkûmiyet hükmü verildiği tarih arasındaki süre olduğu ve temyiz aşamasındaki sürenin buna dahil olmadığı yönündeki kararları (16/1/2007, 27561/02 Solmaz/Türkiye, 27.06.1968, 2122/64 Wemhoff- Almanya) ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 12/4/2011 tarihli E.2011/51 ve K.2011/42sayılı ilamında da CMK'nın 102. maddesinde belirtilen tutukluluk sürelerinin hesabında, yerel mahkeme tarafından hüküm verilinceye kadar geçen sürenin dikkate alınması, hükümden sonraki sürenin hesaba katılmaması gerektiği yönündeki kararları ve Yargıtay 10. Ceza Dairesi'nin 30/6/2016 tarihli ve E.2016/2193, K.2016/2078 sayılı ilamı ile Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 21/10/2016 tarih ve E.2016/7328, K.2016/12072 sayılı ilamları ve 8/7/2021 tarihli 7331 sayılı Kanun’un 17. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 110/A maddesi birlikte değerlendirildiğinde İstinaf ve Yargıtay aşamasında geçen sürelerin 5271 sayılı CMK 110/A maddesindeki süreden sayılmadığı anlaşılmakla, sanığın yurt dışı çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına yönelik talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm verilmiştir."
13. Başvurucu 5/1/2023 tarihinde yine adli kontrolün kaldırılması talebinde bulunmuş, Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi 10/1/2023 tarihinde benzer gerekçeyle talebin reddine karar vermiştir.
14. Başvurucu 17/1/2023 tarihli dilekçesiyle bu karara itiraz etmiştir. Başvurucu, adli kontrolün üç yıl süreyle geçerli olabileceğini, bu sürenin dolduğunu ileri sürmüş, bu husus gözetilerek adli kontrol kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
15. Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi itiraza konu kararda isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle 26/4/2023 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
16. Başvurucu 2/6/2023 tarihinde Edirne'de kolluk güçlerince durdurulmuş, hakkında yurt dışına çıkmama adli kontrol kararı bulunduğunun tespiti üzerine adli kontrol hükümlerini ihlal ettiği gerekçesiyle yakalanmıştır.
17. Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi ( SEGBİS) vasıtasıyla başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Başvurucu, sorgusunda “Ben 2022 yılında yurt dışı yasağımı bilmeme rağmen ülkeye dönmüştüm. 7 yıldan beri Fransa'da yaşıyorum, orada kendi adıma bir şirket vardır. Bu yurt dışı yasağı sebebiyle şirketimle ilgilenemedim. Ekonomik olarak zor duruma girdim. Bu şirketim Fransa'da para cezaları aldı. Bunları belirterek Mahkemeye defaatle adli kontrolümün kaldırılması yönünde talepte bulundum ancak bu taleplerim reddedildi. Bu yüzden yurt dışına çıkmak istedim, amacım kaçmak değildi. Hakkımda yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol tedbiri olduğundan haberdardım. Avukatım gelirsem tutuklanacağımı söylemişti, ona rağmen geldim.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
18. Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2/6/2023 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Semih Aydın hakkında Mahkememiz …kararı ile örgüte bilerek isteyerek yardım etme suçundan mahkumiyet kararı verildiği, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin … ilamıyla işbu kararın düzeltilerek onandığı, sanığın 2/6/2023 tarihinde saat 2:30 sıralarında yurt dışına çıkmak üzereyken yakalandığı, yakalandığı yerin sınıra yakın bölge olması, sanığın yurt dışına çıkmama şeklindeki adli kontrol hükümlerini ihlal ettiği belirtilmiş olması, sanığın hakkında yurt dışı çıkış yasağı olduğunu, bu adli kontrolü ihlal ettiği takdirde tutuklanabileceğini bildiği, bu hâliyle sanığın 5271 sayılı CMK'nın 112. maddesi uyarınca yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol hükümlerini ihlal ettiği anlaşılmış olup, sanığın kaçma şüphesi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK'nın 112. ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına … [karar verildi]."
19. Başvurucu5/6/2023 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir.
20. Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi 16/6/2023 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Suç niteliği, mevcut delil durumu, isnat edilen suçun CMK'nun 100. maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan suçlardan olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin mevcut bulunması, kaçma ve delilleri karartma şüphesi mevcudiyeti gözetilerek, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu kanaatine varıldığından adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından, Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin … 2/6/2023 tarihli ara kararında belirtilen gerekçeler yerinde görüldüğünden, itirazın reddine… [karar verildi]."
21. Başvurucu, müdafii aracılığıyla 5/7/2023 tarihinde temyizden feragat ettiğine dair Yargıtaya dilekçe sunmuştur.
22. Başvurucu 14/9/2023 tarihinde Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı dilekçeyle tahliye talebinde bulunmuştur.
23. Başvurucunun eşi de 13/10/2023 tarihinde Yargıtaya gönderilmek üzere Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı dilekçede başvurucunun aldığı ceza gözönüne alındığında infaz süresinin dolduğunu, dosyanın acilen incelenmesini, tutukluluk süresinin dolması nedeniyle tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
24. Başvurucu 23/10/2023 tarihinde Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı dilekçeyle bir kez daha tahliye talebinde bulunmuştur.
25. Başvurucu 31/10/2023 tarihinde Yargıtaya hitaben yazdığı dilekçedetemyizden feragat nedeni ile hükmün kesinleştirilmesini, cezasını tutuklulukta infaz ettiğinden hakkında tahliye kararı verilmesini talep etmiştir.
26. Başvurucu müdafii 17/11/2023 tarihinde Yargıtaya gönderilmek üzere Bölge Adliye Mahkemesine hitaben yazdığı dilekçede başvurucunun aldığı cezanın onanması hâlinde dahi denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme hükümleri uygulandığında ceza infaz kurumunda kalacağı sürenin dolduğunu belirtmiş, bu nedenle başvurucunun tutukluk hâlinin değerlendirilmesini ve bu hususta bir karar verilmesini talep etmiştir.
27. Başvurucu müdafii 29/11/2023 tarihinde Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı dilekçede bir kez daha başvurucu hakkında tahliye kararı verilmesi talebinde bulunmuştur. Dilekçede tutuklama kararının mahkûmiyete ilişkin olmayıp adli kontrol kararının ihlali gerekçesi ile verildiğini, bu nedenle tutukluluk kararının gözden geçirilmesinin gerekli olduğunu, tutuklu kalınan süre cezanın infazı için ceza infaz kurumunda geçecek süreyi aştığından kaçma şüphesinin kalmadığını ileri sürmüştür.
28. Başvurucu, tahliye talepleriyle ilgili bir karar verilmediğini belirterek 8/12/2023 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
29. Yargıtay 3. Ceza Dairesi 6/12/2023 tarihinde başvurucunun feragat dilekçesi vermesi nedeniyle temyizden vazgeçme iradesini taşıdığını kabul ederek dosyanın incelenmeksizin mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi temyizden feragat nedeniyle 9/5/2024 tarihinde mahkûmiyet hükmüne ilişkin kesinleşme şerhi düzenlemiştir. Kesinleşme şerhinde feragat dilekçesinin verildiği 5/7/2023 tarihi kesinleşme tarihi olarak gösterilmiştir.
30. Başvurucu 5/6/2024 tarihinde denetimli serbestlik tedbirinden yararlanarak tahliye edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
k) Yakalama, adli kontrol veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Anayasa Mahkemesinin 23/1/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Kontrol Tedbirine Uymama Nedeniyle Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu, hakkında verilen hapis cezasının temyiz incelemesi devam ederken tutuklanmasına karar verildikten sonra tutukluluk süresinin cezanın infaz süresini aşacağı düşüncesiyle temyiz başvurusundan feragat etmesine rağmen dosyanın onanarak iade edilmediğini, cezasının infazı için gereken süre dolmasına rağmen adli kontrol kararına uymadığı gerekçesiyle altı aydır tutuklu olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının göz önüne alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi tutuklamaya konu davanın kesinleşmiş olması hâlinde başvurucuların tutuklamanın hukuka aykırı olduğu iddialarına yönelik olarak öncelikle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında tazminat davası açabileceklerini belirterek anılan iddiaları başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Reşat Ertan, B. No: 2013/5700, 15/4/2015, § 26; Ömer Köse, B. No: 2014/12036, 16/11/2016, § 34; Eyyüp Güneş [GK], B. No: 2017/28308, 21/10/2021, § 88; Murat Ağırel ve diğerleri [GK], B. No: 2020/11655, 7/4/2022, §§ 23-26). Somut olayda başvuruya konu tutuklama, adli kontrol tedbirine uyulmaması gerekçe gösterilerek 5271 sayılı Kanun'un 112. maddesi kapsamında gerçekleştirilmiştir. Bu tutuklama suç isnadına bağlı bir tutma değil bir mahkeme kararının gereği olarak tutma niteliğindedir. 5271 sayılı Kanun'un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenen suç isnadına bağlı tutuklamadan niteliği itibarıyla farklıolsa da 5271 sayılı Kanun'da bu tutma hâli yine de "tutuklama" kelimesiyle ifade edilmiştir. 5271 sayılı Kanun'da, "tutuklama" kelimesinin sadece suç isnadına bağlı tutuklama için kullanıldığına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenlebir suç soruşturması veya kovuşturması sırasında verilen bu tutuklamanın 5271Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında tazminat talebine konu edilebileceği açıktır. Somut başvuruda 5/7/2023 tarihinde kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunduğundan başvurucunun mezkûr iddiaları yönünden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde düzenlenen tazminat yolunu tükettikten sonra bireysel başvuru yapabileceği görülmektedir.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.
B. Tahliye ve Tutukluluğun Gözden Geçirilmesi Taleplerinin İncelenmediğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; hakkında verilen tutuklama kararına yaptığı itirazın reddedilmesinden sonra tutukluluğunun gözden geçirilmediğini, tahliye taleplerinin altı aydır incelenmediğini ve bu talepleriyle ilgili bir karar verilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 19. maddesinde her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişinin durumu hakkında kısa sürede karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Dolayısıyla tahliye taleplerinin incelenmemesi Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki güvenceyle ilgilidir.
39. Somut olayda başvurucu, dosyanın Yargıtayda bulunduğu sırada yaptığı tahliye taleplerinin değerlendirilmediğini ileri sürmüştür.
40. Anayasa Mahkemesi söz konusu şikâyeti incelediğinde -başvurucunun tutukluluk durumu devam ediyorsa- giderim olarak eğer başvurucunun itirazı henüz değerlendirilmemiş ise yargı merciince itirazın veya tahliye talebinin değerlendirilmesine ve tazminata hükmedebilecektir. Ancak başvurucunun şikâyetine konu itiraz ya da tahliye talebi değerlendirilmiş, başvurucu tahliye edilmiş ya da başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş ise Anayasa Mahkemesi giderim olarak ancak tazminata hükmedebilecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 164-177). Somut olayda başvurucu hakkında mahkumiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi inceleme sonunda ihlal sonucuna varması hâlinde giderim olarak sadece tazminata hükmedebilecektir.Bu tespite bağlı olarak başvurucuya tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir başvuru yolunun mevcut olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
41. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır (benzer yönde bkz. Ali Efendi Peksak (2) (B. No: 2017/37727, 12/9/2019, §§ 55-67).
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.1. Adli kontrol tedbirine uymama nedeniyle tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
2. Tahliye ve tutukluluğun gözden geçirilmesi taleplerinin incelenmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
FARKLI GEREKÇE
A. TUTUKLAMANIN HUKUKİLİĞİNE İLİŞKİN KISIM
1. Başvurucu yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirine uymadığı için tutuklanmıştır. Somut başvurudaki tutma hâlinin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki bir mahkeme kararının gereği olarak tutma olduğu değerlendirilmiştir (benzer yönde bkz. AYM Mustafa Göktaş, B.No:2021/44260, 14/12/2023, § 38).
2. Tutma nedeniyle oluşan bu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
3. Kanunilik kriteri kapsamında tutuklamanın kanuni bir dayanağının olması bakımından 5271 sayılı Kanun’un 112. maddesi bir dayanak sunmaktadır. Ancak bu yeterli değildir. Bir mahkeme kararının gereği olarak tutma halindekanunilik kriteri bağlamındabaşvurucunun tutuklanmasına dayanak olan mahkeme kararının kanuna uygun olarak verilip verilmediğinin de incelenmesi gerekir. Zira uyulmadığı iddia edilen mahkeme kararının kanuna aykırı olması durumunda ya da kişinin uyması gereken bir mahkeme kararının olmaması durumunda buna bağlı olarak gerçekleşen tutma da hukuka aykırı hâle gelecektir (bkz. AYM Mustafa Karaca [GK], B. No: 2020/15967, 20/5/2021, § 47).
4. 5271 sayılı Kanun’a 8/7/2021 tarihli ve 7331 Kanun’un 17. maddesiyle eklenen 110/A maddesine göre ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, adli kontrol süresi en çok üç yıldır. Bu süre, zorunlu hâllerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplam üç yılı, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda ise dört yılı geçemeyecektir.
5. Somut olayda başvurucunun adli kontrolün kaldırılması talepleri, Mahkemece AİHM’in ve Yargıtay’ın suç isnadına bağlı tutuklamada geçen sürenin kişinin yakalandığı veya tutuklandığı tarih ile ilk derece mahkemesi tarafından mahkûmiyet hükmü verildiği tarih arasındaki süre olduğu ve temyiz aşamasındaki sürenin buna dahil olmadığı yönündeki kararlarına atıf yapılmak suretiyle, İstinaf ve Yargıtay aşamasında geçen sürelerin 5271 sayılı Kanun’un 110/A maddesindeki süreden sayılmayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.
6. Ancak adli kontrolle ilgili bu azami süreler belirlenirken 5271 sayılı Kanun’da soruşturma ve kovuşturma aşamaları arasında bir ayrım yapılmadığı gibi hüküm öncesi ve hüküm sonrası şeklinde bir ayrım da yapılmamıştır. Mahkeme kararında atıf yapılan Yargıtay kararları ve AİHM kararları suç isnadına bağlı tutuklama ile ilgilidir. Mahkumiyete bağlı tutma ile suç isnadına bağlı tutmanın nitelik farkından kaynaklanan bu tespitin özgürlükten yoksun bırakma niteliğinde dahi olmayan yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbiri için de geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle hüküm verildikten sonra adli kontrol tedbirinde geçen sürenin de hesaba katılması gerekmektedir. Somut olayda hüküm verildikten sonra dosya kanun yoluna gönderilirken 31/10/2019 tarihinde başvurucu hakkında yurt dışı çıkış yasağı adli kontrol tedbirine karar verilmiştir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işle ilgili olduğu için üç yıllık azami süre 31/10/2022 tarihinde dolmuştur. 110/A maddesinde üç yıllık sürenin zorunlu hâllerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği belirtilmiş ise de somut olayda başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin uzatıldığına ilişkin bir karar bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucu esasında kanunda öngörülen azami süresi aşılmış bir adli kontrol tedbirine uymadığı için tutuklanmıştır. Azami süresi dolmuş olan bir adli kontrol tedbirine uyulmaması nedeniyle tutuklama kararı verilmesinin kanuni bir temeli bulunmamaktadır.
7. Somut olayda başvurucu adli kontrol tedbirine uymama nedeniyle 2/6/2023 tarihinden itibaren tutukludur. Adli kontrol tedbirine uymama nedeniyle tutuklamayı düzenleyen 5271 sayılı Kanun’un 112. maddesinde tutukluluk süresine bir sınır getirilmemiş ve herhangi bir orantılılık değerlendirmesi de öngörülmemiştir. Adli kontrole uyulmaması halinde uygulanan tutuklamanın, bir kişinin kendisine isnat edilen suçtan suçlu bulunması halinde yatacağı süreden daha uzun bir süre tutuklu kalması gibi bir duruma yol açabileceği görülmektedir.
8. Somut olayda tutuklama tedbirine kovuşturma sonucunda verilen mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesinin sağlanması amacıyla başvurulduğu iddia edilebilirse de başvurucu defaatle verdiği dilekçelerle tutukluluk süresinin hakkında verilen hapis cezası kesinleşmiş olsa idi ceza infaz kurumunda fiilen infaz edeceği süreyi aştığını iddia etmiştir. Bu açıdan bakıldığında da başvurucunun tutukluluk halinin devam ettirilmesine ilişkin yorum ve uygulamanın kanunilik güvencesini karşılamadığı anlaşılmaktadır.
B. TAHLİYE TALEPLERİNİN İNCELENMEDİĞİ İDDİASINA İLİŞKİN KISIM
9. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası devleti, -temyiz de dâhil olmak üzere- kanun yolu aşamalarında (mahkûmiyet hükmü kesinleşinceye kadar) bir tutuklunun tutukluluğa ilişkin tüm korumalardan yararlanabileceğini öngören mekanizmalar kurmakla yükümlü tutmamıştır. Ancak böyle bir sistemin kurulması durumunda, tutukluların ilk derece aşamasında yararlandığı güvencelerden -mahiyetine uygun düştüğü ölçüde- bu aşamada da yararlanmaları gerekir.
10. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise tutuklanan bir kişinin, kanun yolu süreçleri de dahil olmak üzere, soruşturma veya kovuşturma evrelerinin herhangi bir aşamasında serbest bırakılma talebinde bulunabileceği ifade edilmiştir. Yine 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (3) numaralı fıkrasında dosyanın bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a gelmesi halinde salıverilme istemi hakkındaki kararın, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay’ın ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verileceği düzenlenmiştir. Bu hüküm, istinaf veya temyiz kanun yolu aşamasına gelen dosyalarda tahliye taleplerinin bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından değerlendirileceğini kural olarak düzenlemektedir. Bu maddede bölge adliye mahkemelerinin, Yargıtay ceza dairelerinin ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, salıverilme talepleri hakkında, dosya üzerinde yapacakları incelemeden sonra karar vereceği düzenlenmekle birlikte, bu hüküm sadece işin esasının incelenmesinden sonra salıverilme talebi hakkında karar verilebileceği şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira işin esasının incelenmesi ile tutukluluk halinin incelenmesi birbirinden farklı olup hükümde geçen "dosya üzerinde yapılacak inceleme sonrasında" ibaresinin, tahliye talebi hakkında dosya üzerinden yapılacak inceleme şeklinde anlaşılması mümkündür. Dolayısıyla mevzuatta tahliye talepleri ile ilgili olarak mahkûmiyet öncesi ve mahkûmiyet sonrası dönemler arasında bir ayrım yapılmadığı, mahkûmiyet kararı sonrası dönemlerde kovuşturma evresine dahil olduğu için tahliye talebinin incelenmesi gerektiği görülmektedir. Somut olayda da başvurucu tahliye taleplerini kovuşturma aşamasında ileri sürmüştür.
11. Başvurucu 2/6/2023 tarihinde tutuklandıktan ve bu karara itirazının reddedilmesinden sonra defaatle tutukluluğunun gözden geçirilmesi ve tahliye talebinde bulunmuş ise de mahkumiyet hükmünün kesinleştiği tarihe kadar başvurucunun tahliye talepleri hakkında ne ağır ceza mahkemesi, ne bölge adliye mahkemesi ne de Yargıtay tarafından herhangi bir karar verilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun tahliye talepleri hakkında inceleme yapılmaması Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında güvence altına alınan hakkı işlevsiz hale getirmiştir.
12. Bununla birlikte incelenen başvuruya konu mahkumiyet kararı 5.7.2023 tarihinde kesinleşmiştir. 5271 sayılı CMK’nın 141. maddesinin ilk fıkrasının (a) ve (k) bentleri uyarınca davanın kesinleşmesi durumunda tutuklamanın hukuka aykırı olduğu ve tahliye taleplerinin incelenmediği iddialarıyla tazminat davası açılabileceği düzenlenmiştir. Başvuruya konu tutuklama da Anayasa’nın 19/2. maddesinde belirtilen “mahkeme kararına bağlı tutma” hallerine girdiğinden anılan tazminat yolunun bu başvuru konusu tutuklama için de geçerli olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda anılan tazminat yolu tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulamayacağı için, başvurunun, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu yönündeki karara, yukarıda açıkladığım gerekçelerle birlikte iştirak etmekteyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|