logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Dilek Hatipoğlu ve Nurullah Çiftçi (3) [2. B.], B. No: 2023/2743, 26/3/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DİLEK HATİPOĞLU VE NURULLAH ÇİFTÇİ BAŞVURUSU (3)

(Başvuru Numarası: 2023/2743)

 

Karar Tarihi: 26/3/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Aydın DEMİREL

Başvurucular

:

1. Dilek HATİPOĞLU

 

 

2. Nurullah ÇİFTÇİ

Vekili

:

Av. Mikail DEMİROĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı sonrasında yeniden başlatılan yargılamada infazın durdurulması ile tahliyeye karar verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Başvurucular Hakkında Yürütülen Ceza Yargılamasıyla İlgili Süreç

2. Başvurucular, katıldıkları bir basın açıklaması nedeniyle devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma suçundan 14/8/2015 tarihinde tutuklanmış ve haklarında aynı suçtan kamu davası açılmıştır.

3. Hakkâri 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından 25/3/2016 tarihinde başvurucuların suç işlemeye tahrik ve terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçlarından mahkûmiyetlerine karar verilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4/4/2017 tarihinde, suç işlemeye tahrik suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar vermiş ve bu suç yönünden hüküm kesinleşmiştir.

4. Yargıtay ayrıca başvurucular hakkında terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerini, eylemin silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu oluşturacağından bahisle bozmuştur. Bozma kararı sonrası yeniden başlayan yargılamada Ağır Ceza Mahkemesi 26/1/2018 tarihinde başvurucuların neticeten 11 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar vermiştir. Yargıtay tarafından 8/4/2019 tarihinde temyiz taleplerinin reddi sonrası mahkûmiyet hükümleri onanmıştır.

B. Anayasa Mahkemesince Verilen İhlal Kararı ve Bu Karar Üzerine Yapılan Yeniden Yargılamayla İlgili Süreç

5. Başvurucular söz konusu yargılamalarda temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi nezdinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Anayasa Mahkemesi tarafından 18/10/2022 tarihinde, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki duruşmada hazır bulunma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Söz konusu ihlal kararının yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesi için Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir (Dilek Hatipoğlu ve Nurullah Çiftçi (2) [1. B.], B. No: 2017/30120, 18/10/2022).

7. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı sonrasında başvurucuların müdafii 14/11/2022 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesine müracaat ederek yargılamanın yenilenmesine ve başvurucular hakkındaki mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 23/11/2022 tarihinde başvurucuların yeniden yargılanmalarına ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 312. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca infazlarının durdurulması taleplerinin reddine karar verilmiştir.

9. İnfazın durdurulması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı yapılan itirazlar 8/12/2022 ve 20/12/2022 tarihlerinde kesin olarak reddedilmiştir.

10. Başvuru, süresi içinde yapılmıştır. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

C. Bireysel Başvurudan Sonraki Yargılama Süreci

11. Yeniden başlayan yargılamada Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 19/12/2022 tarihinde 25/3/2016 tarihli kararın onaylanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...1-Mahkememizin 2015/261 Esas ve 2016/93 Karar sayılı dosyasında sanıklar Dilek HATİPOĞLU ve Nurullah ÇİFTÇİ yönünden ve Suç İşlemeye Alenen Tahrik Suçu bakımından sanıklar müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin CMK'nın 323/1. maddesi uyarınca esastan reddi ile sanıklar Dilek HATİPOĞLU ve Nurullah ÇİFTÇİ hakkında mahkememizin 25/3/2016 tarihli, 2015/261 Esas, 2016/93 Karar sayılı TCK m.214/1'de düzenlenen Suç İşlemeye Alenen Tahrik Suçu yönünden kurulan hükümlerinin AYRI AYRI ONAYLANMASINA,

2-Mahkememizin 2017/272 Esas ve 2018/25 Karar sayılı dosyasında sanıklar Dilek HATİPOĞLU ve Nurullah ÇİFTÇİ yönünden ve Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçu bakımından sanıklar müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin CMK'nın 323/1. maddesi uyarınca esastan reddi ile sanıklar Dilek HATİPOĞLU ve Nurullah ÇİFTÇİ hakkında mahkememizin 26/1/2018 tarihli, 2017/272 Esas, 2018/25 Karar sayılı TCK m.314/2'de düzenlenen Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçu yönünden kurulan hükümlerinin AYRI AYRI ONAYLANMASINA,

3-Sanıklar hakkında mahkememizce verilen sonuç ceza miktarı söz konusu kararların daha öncede esasen incelenerek Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 2017/562 esas ve 2017/3535 karar sayılı ve 2018/3088 Esas ve 2019/2444 Karar sayılı ilamları ile onanarak kesinleşmiş olması, Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararının sanıkların duruşmada hazır bulunma hakkının ihlal edilmiş olmasına yönelik olduğunun Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörlüğü'nün 18/10/2022 tarih ve 2017/30120 başvuru numaralı kararı ile ortaya konulmuş olması dikkate alındığında, sanıklar hakkında İNFAZIN DURDURULMASINA BU AŞAMADA AYRI AYRI YER OLMADIĞINA..."

12. 11/1/2024 tarihinde Yargıtay tarafından Ağır Ceza Mahkemesi kararının bozulmasına, ayrıca başvurucuların devam eden infazlarının durdurularak tahliyelerine karar verilmiştir.

13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından mahkûmiyet hükmünün bozulması sonrası yapılan yargılama sonunda 8/10/2024 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçu ve suç işlemeye alenen tahrik suçları yönünden kurulan hükümlerin 5271 sayılı Kanun'un 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince ayrı ayrı iptaline ve başvurucuların aynı suçlardan tekrar mahkûmiyetlerine karar verilmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca başvurucuların 25/3/2016 tarihli mahkûmiyet hükmüne bağlı olarak kesinleşen hapis cezaları bakımından ceza infaz kurumunda geçirdikleri sürelerin infaz aşamasında gözetilmesine karar vermiştir.

14. Yargılama Yargıtay önünde derdesttir.

II. DEĞERLENDİRME

15. 2023/2932 ve 2023/8159 numaralı bireysel başvuru dosyalarının kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2023/2743 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Başvurucular özetle Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı sonrasında önceki mahkûmiyet hükmünün ortadan kalktığını, bu nedenle infazın devam ettirilmesinin hukuki olmadığını ve infazın devam ettirilmesi nedeniyle tutukluluğun makul süreyi aştığını iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; söz konusu başvuruların incelenmesinde ilgili mevzuat hükümleri, içtihatlar ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formlarındaki iddiaları ile benzer beyanda bulunmuştur.

17. Başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.

18. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı sonrası kişilerin infazlarının durdurulması taleplerinin reddine ilişkin şikâyetlerde çözülmesi gereken öncelikli husus, söz konusu tutmanın nitelendirilmesine ilişkindir.

19. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin Sözleşme'ye ek taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasında Anayasa Mahkemesine bu başvuruları karara bağlama yetki ve görevi verilmiştir (Şahin Alpay (3) [1. B.], B. No: 2018/10327, 3/12/2020, § 36).

20. Anılan yetki ve görev kapsamında Anayasa Mahkemesi, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruları incelemek ve karara bağlamak durumundadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurulara ilişkin incelemelerinde 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağına karar vermektedir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, § 50).

21. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruların esas incelemesi sonunda başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verileceği, ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular kapsamındaki yetki ve görevi, hakkın ihlal edilip edilmediğinin tespitiyle sınırlı olmayıp tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesini de kapsamaktadır (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 56).

22. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederken idarenin veya yargısal makamların ya da yasama organının yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili mercilere gönderir (Şahin Alpay (2), § 57).

23. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

24. Bu bağlamda kural olarak Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen ihlalin ve sonuçlarının nasıl ve hangi araçlarla ortadan kaldırılacağı hususunda ilgili mercilerin takdir yetkisi bulunmaktadır (Savaş Çetinkaya [2. B.], B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 67). İlgili merci, ihlal kararının niteliğini dikkate alarak bu ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için gerekenleri yapar. Bazı durumlarda Anayasa Mahkemesi somut olayın özelliklerini dikkate alarak ihlalin ve sonuçlarının nasıl ve hangi araçlarla ortadan kaldırılacağına dair ilkeleri belirleyebilir (Bizim FM Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/11028, 18/10/2017, §§ 71, 72). Böyle bir durumda ilgili mercilerin anılan ilkeler doğrultusunda hareket etmesi gerekir. İstisnai kimi durumlarda ise tespit edilen ihlalin niteliği, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından ilgili mercilerin önünde tek bir seçenek bırakabilir. Bu hâlde Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için alınması gereken tedbiri açıkça gösterir ve ilgili merci bu tedbiri alır (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım [1. B.], B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 82).

25. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru hakkı kapsamında verilen ihlal kararı üzerine yapılan yeniden yargılamada hapis cezasının infazına devam edilmesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediği meselesini Erol Eşrefoğlu ([GK], B. No: 2018/23111, 1/7/2021) ve Behzet Çakar ve diğerleri (2) ([GK], B. No: 2019/2333, 1/7/2021) başvurularında incelemiş ve şu sonuçlara varmıştır:

i. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine yapılan yeniden yargılamada infazın ertelenmesi veya durdurulmasına karar verilmesinin gerekli olup olmadığı ihlal kararının niteliğine bağlıdır. Bazı hâllerde ihlal kararı, başvurucunun mahkûmiyete bağlı tutulması ile mahkûmiyet arasındaki bağı koparmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir durumda başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakılması söz konusu değildir (Erol Eşrefoğlu, §§ 73, 75).

ii. Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verirken ihlalin giderilmesi için ihlale konu mahkûmiyet hükmünün ortadan kaldırılması ya da infazının durdurulması yönünde bir gerekliliğe işaret etmemişse ihlal kararı üzerine yapılacak yeniden yargılamada infazın durdurulup durdurulmaması yargılama mercilerinin takdirindedir. Bununla birlikte anılan takdir yetkisinin kullanılmasında temel hak ve özgürlükler bağlamında bir soruna sebebiyet verilmemesi için özen gösterilmelidir (Erol Eşrefoğlu, § 73).

iii. Anayasa Mahkemesinin ihlale konu mahkûmiyet hükmünün ortadan kaldırılmasına da karar verdiği hâllerde ise yargılama mercileri öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararını ortadan kaldırmak zorundadır. Bu durumda artık dayanağı kalmayan hükme bağlı tutmanın sonlandırılması gerektiği izahtan varestedir. Dolayısıyla derece mahkemelerince söz konusu ihlal kararı doğrultusunda hükmün ortadan kaldırılmasıyla birlikte derhâl infazın durdurulmasına karar verilmesi gerekmektedir ancak mahkemelerin suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin değerlendirme yaparak -Anayasa ve kanunlarda öngörülen koşulların bulunması hâlinde- başvurucunun tutuklanması yönünde bir karar vermesinin önünde engel bulunmamaktadır (Behzet Çakar ve diğerleri (2), §§ 63, 64).

26. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, tespit ettiği ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin başvurucuların yargılandığı mahkemeye gönderilmesine karar vermişse de ihlalin giderilmesi noktasında yapılması zorunlu başkaca bir hususa karar vermemiştir. Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesinde başvurucuların duruşmada hazır edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdiği, bu değerlendirmenin tek başına mahkûmiyet kararı ile mahkûmiyete bağlı tutma arasındaki illiyet bağını koparmadığı anlaşılmıştır (bkz. § 6). O hâlde başvuruya konu olayda yeniden yargılamaya karar verilmesi, başvurucuların tutulma hâlinin niteliğini etkilememektedir ve başvurucuların bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakılması söz konusu değildir. Zira Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da ihlal kararı ile dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler birlikte ele alınarak başvurucuların mahkûmiyetlerinin infazının devamına karar verildiği görülmüştür. Bu anlamda başvurucular hakkında verilen infazın devamı kararı, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalıdır ve kanuna uygun bir tutma mahiyetindedir.

27. Bununla birlikte başvurucuların mahkûmiyet hükmünü ve mahkûmiyete bağlı tutulma kararını veren mercinin bir mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza ya da tedbirin kapsamını aştığı şeklinde bir iddiasının olmadığı görülmüştür. Ayrıca Anayasa Mahkemesince bu yönde herhangi bir tespit de yapılmamıştır (aynı yöndeki ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Tülin Soyhan [1. B.], B. No: 2013/2212, 25/3/2015, §§ 31-37; Orhan Çaçan [2. B.], B. No: 2013/6797, 7/1/2016, §§ 50-55).

28. Sonuç olarak başvurucuların Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı sonrası başlayan yargılamasında önceki mahkûmiyet kararının varlığını koruduğu, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından infazının durdurulması talebinin ihlal kararı ile dosya kapsamı birlikte ele alınarak reddedildiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların kesinleşen mahkûmiyet kararına bağlı olarak yeniden yargılama sürecindeki tutulması da Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi kapsamındadır. Başvurucuların mahkûmiyet kararını veren mercinin bir mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı cezanın kapsamını aştığı yönünde bir iddiası olmadığı nazara alındığında somut olayda Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden bir ihlal bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca başvurucular bir suç isnadına bağlı olarak tutulmadığı için Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmesi de söz konusu değildir.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR bu sonuca katılmamıştır.

B. Diğer İhlal İddiaları

30. Başvurucuların yeniden yargılama sürecinde adil yargılanma hakkına dair güvencelerden yararlandırılmadığına ilişkin iddialarının Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt ([2. B.], B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17) ve Bayram Gök ([2. B.], B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18) kararları doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesine rağmen infazlarının durdurulmamasından dolayı eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının Mesut Gerez ([2. B.], B. No: 2014/3998, 21/6/2017, §§ 12-16) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle, yeniden yargılama sürecinde masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının ise Ömer Osman Soylu ([1. B.], B. No: 2012/363, 5/3/2013, §§ 13-20) kararı doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi ve açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 26/3/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvuru, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı sonrası yeniden başlatılan yargılamada infazın durdurulması ile tahliyeye karar verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucular, 2015 yılında bir basın açıklamasına katıldıkları gerekçesiyle tutuklanmış ve haklarında “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma” suçundan dava açılmıştır. Hakkâri 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 2016’da suç işlemeye tahrik ve terör örgütü adına suç işleme suçlarından mahkûmiyet kararı vermiştir. Yargıtay, tahrik suçunu onamış; diğer suçu ise "silahlı terör örgütü üyeliği" kapsamında değerlendirerek bozmuştur. Bozma sonrası yeniden yapılan yargılamada 2018'de verilen mahkûmiyet kararları 2019’da Yargıtay tarafından onanmıştır.

3. Başvurucular, adil yargılanma haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuş; Mahkememiz, duruşmada hazır bulunma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda yeniden yargılama talep edilmiş ancak Ağır Ceza Mahkemesi hem yargılamanın yenilenmesi hem de infazın durdurulması taleplerini reddetmiştir. İtirazlar da sonuçsuz kalmıştır.

4. Yeniden yargılamada mahkeme, önceki mahkûmiyet kararlarını onamış; infazın durdurulmasına yer olmadığını belirtmiştir. Ancak 2024'te Yargıtay, yerel mahkeme kararlarını bozmuş ve başvurucuların tahliyesine karar vermiştir. Sonrasında yapılan yeni yargılamada ise mahkeme önceki kararları iptal edip aynı suçlardan tekrar mahkûmiyet kararı vermiştir. Başvurucuların cezaevinde geçirdiği sürelerin infazda dikkate alınmasına da karar verilmiştir. Yargılama halen Yargıtay’da devam etmektedir.

5. Başvurucular, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı sonrasında önceki mahkûmiyet hükmünün ortadan kalktığını, bu nedenle infazın devam ettirilmesinin hukuki olmadığını ve infazın devam ettirilmesi nedeniyle tutukluluğun makul süreyi aştığını, kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek ikinci kez iş bu dosya ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

6. Bireysel başvurunun incelenmesinde Mahkememiz çoğunluğunca verilen başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna dair kararına katılmamaktayız.

7. Somut olayda ana mesele, Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararına rağmen, yeniden yargılama süreci boyunca başvurucuların hâlâ önceki mahkûmiyet hükmüne bağlı tutulmalarıdır. Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararları, ilgili mahkûmiyetin Anayasaya aykırı olduğunu ve adil yargılanma standartlarını karşılamadığını tespit etmektedir. Bu tespit, yalnızca geçmiş bir usul hatasının varlığını değil, mevcut mahkûmiyetin hukuki temelini de sarsmaktadır. Dolayısıyla, bu aşamadan sonra önceki hükmün “geçerli ve infaz edilebilir” kabul edilmesi mümkün değildir.

8. İhlal kararı sonrası yapılacak yeniden yargılama, yalnızca şekli bir prosedür değil, mahkûmiyetin esasına yönelik bir yeniden değerlendirme sürecidir. Bu bağlamda kişi özgürlüğünün devam eden kısıtlanması, yalnızca “kesinleşmiş bir mahkûmiyet”e değil, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi tarafından sakatlığı tespit edilmiş bir karara dayanmaktadır. Bu ise hukuken savunulabilir bir durum değildir.

9. Kişinin hükümlü olarak tutulması, onun hâlâ suçlu olduğu varsayımına dayanır. Ancak yeniden yargılama süreci başlatılmışsa ve önceki hüküm Anayasaya aykırı bulunmuşsa, kişinin “suçsuz sayılma hakkı” yani masumiyet karinesi zedelenmiş olur.

10. AİHM, Dicle ve Sadak/Türkiye başvurusunda yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin kabulü sonrası yapılan yargılamada davalarının esasıyla ilgili olarak karar verilmeden önce başvuruculardan hükümlü olarak bahsedilmesinin masumiyet karinesine aykırı olacağına karar vermiştir (Dicle ve Sadak/Türkiye, B. No: 48621/07, 16/6/2015, §§ 60 -66). Bu karar gereğince, somut olayda da yeniden yargılamanın eskisinden tamamen bağımsız bir yargılama olduğu gözetildiğinde, başvurucunun hükümlü olarak görülmesi ve dolayısıyla hükme bağlı tutukluluğunun devam ettiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.

11. Anayasanın 153. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Mahkeme tarafından başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş ve ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılması gerektiği belirtilmiştir. Buna rağmen, yerel mahkemelerce infazın durdurulmaması ve başvurucuların tahliye edilmemesi, Anayasa Mahkemesi kararlarının etkisiz hâle getirilmesi anlamına gelmektedir. Hukuk devletinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, yargı yetkisinin ve bireysel başvuru mekanizmasının işlevsizleştirilmesi sonucunu doğurur.

12. Anayasa Mahkemesi, Behzet Çakar ve diğerleri (2) kararında, mahkûmiyet hükmünün ortadan kaldırılmasına karar verilen durumlarda infazın da derhal durdurulması gerektiğini vurgulamıştır. İhlal kararlarının yalnızca bir tespit niteliğinde olmadığı, aynı zamanda sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda, başvurucuların özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarının dayanağı olan mahkûmiyet kararının geçerliliği tartışmalı hâle gelmiştir. Dolayısıyla, infazın sürdürülmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Aksi bir yorum, ihlal kararlarının fiilen uygulanamaz hâle gelmesine ve bireylerin anayasal güvencelerden mahrum bırakılmasına yol açar (Behzet Çakar ve diğerleri [1.B.], B. No: 2014/16277, 13/9/2018).

13. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına göre, AİHM'in ihlal kararı üzerine yargılamanın yenilenmesinin gerektiği hâllerde başvurucunun yeniden suç isnadı altında olduğu hem AİHM hem de Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmektedir (AİHM kararı için bkz. Mehmet Zeki Doğan/Türkiye, B.No:3324/19, 13/2/2024, §§59-60; Anayasa Mahkemesi kararı için bkz. Nihat Akbulak [GK], B. No: 2015/10131, 7/6/2018, §§ 38-39). Anayasa Mahkemesi, bu süreçlerde kişinin yeniden hakkında suç isnadı bulunan kimse hâline geldiğini kabul etmiş ve bu nedenle Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının uygulanabilir olduğunu belirtmiştir.

14. Adil yargılanma hakkı kapsamında suç isnadı altında olmanın, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı açısından da önemi bulunmaktadır. Zira Anayasanın 36. maddesi anlamındaki suç isnadı ile Anayasanın 19. maddesinin üçüncü fıkrası anlamındaki suç isnadı aynı anlama gelmektedir. Dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulüne karar verildikten sonraki aşamada kişi hükümlü değil, suç isnadı altında olduğu için mahkemelerin hükmün infazının devamına karar vermesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlaline yol açacaktır.

15. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine yeniden yargılama aşamasında hükme bağlı tutmanın sonlandırılması başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulmasına kuşkusuz engel değildir. Derece mahkemelerinin suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin bir değerlendirme yaparak -Anayasa ve kanunlarda öngörülen koşulların bulunması hâlinde- tutuklama yönünde karar vermeleri mümkün olabilecektir.

16. Yeniden yargılama sürecinde, önceki mahkûmiyet kararının geçerli kabul edilmesi ve infazın devam ettirilmesi, hukuka aykırı bir şekilde kişilerin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına neden olmuştur. Anayasanın 19. maddesi, kişinin ancak yetkili bir mahkeme kararıyla ve hukuka uygun şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılabileceğini düzenlemektedir. Ancak ihlal kararı verildikten sonra yerel mahkemelerin bu kararı dikkate alarak yeniden değerlendirme yapması gerekirdi. Bu yapılmadan başvurucuların özgürlüğü kısıtlanmış, böylece kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiştir.

17. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarının gerçek anlamda etkili olabilmesi için, bu kararların doğrudan sonuç doğurması gerekir. Bir mahkûmiyetin Anayasaya aykırı olduğu tespit edilmişse, bu tespit yalnızca yeniden yargılamayı başlatmakla kalmamalı, aynı zamanda infazı da derhal durdurmalıdır. Aksi halde bireysel başvuru mekanizması sadece biçimsel bir inceleme aracına dönüşür.

18. Anayasa Mahkemesinin ihlal tespiti yaptığı önceki kararlar dikkate alındığında, bu ihlalin sonuçlarının giderilmesi gerektiği açıktır. Ancak, derece mahkemeleri, başvurucuların özgürlüğünü kısıtlayan infazın devamına karar vererek ihlali daha da derinleştirmiştir. Böyle bir durum, yalnızca başvurucuların bireysel mağduriyetine yol açmakla kalmayacak, aynı zamanda hukuk devleti ilkesine duyulan güveni de zedeleyecektir. Anayasal güvencelerin kâğıt üzerinde kalmaması, etkin ve anlamlı bir şekilde uygulanabilmesi için, ihlal kararlarının bağlayıcılığı tam anlamıyla sağlanmalıdır.

19. Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararı ile yeniden yargılamaya hükmetmesi durumunda, derece mahkemesince dayanağı kalmayan hükme bağlı tutmanın sonlandırılması (yani infazın durdurulması) yönünde karar verilmesi gerekirken, suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadan infazın durdurulması talebinin reddedilmesi ve belli bir süre de olsa hükme bağlı olarak başvurucunun özgürlüğünün kısıtlanmaya devam edilmesi, Anayasanın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına aykırıdır.

20. Açıklanan gerekçelerle çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.

 

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Kenan YAŞAR

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Dilek Hatipoğlu ve Nurullah Çiftçi (3) [2. B.], B. No: 2023/2743, 26/3/2025, § …)
   
Başvuru Adı DİLEK HATİPOĞLU VE NURULLAH ÇİFTÇİ (3)
Başvuru No 2023/2743
Başvuru Tarihi 4/1/2023
Karar Tarihi 26/3/2025
Birleşen Başvurular 2023/2932, 2023/8159

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı sonrasında yeniden başlatılan yargılamada infazın durdurulması ile tahliyeye karar verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Mahkumiyete bağlı tutma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
AYM kararlarına uyulmaması Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Masumiyet karinesi (Ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi