|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
CAFER ÖZÇALKAP BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2023/61841)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 17/9/2025
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
|
Metin KIRATLI
|
|
Raportör
|
:
|
Muhammed Cemil KANDEMİR
|
|
Başvurucu
|
:
|
Cafer ÖZÇALKAP
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Duygu DEMİREL BAŞAR
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kamu görevlisinin üyesi olduğu sendikanın çağrısı üzerine basın açıklamasına katılması ve slogan atmasından dolayı disiplin cezası ile cezalandırılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı olmadan kamu görevinden çıkarma kararı verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Adıyaman İli Kahta İlçesi Meteoroloji Müdürlüğünde tekniker olarak görev yapmaktadır. Başvurucunun Büro Emekçileri Sendikası (Sendika) üyesi olduğu anlaşılmaktadır.
3. Somut olay 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir şekilde maruz kalınan terör eylemleriyle mücadele kapsamında bazı ilçelerde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi etrafında şekillenmiştir (arka plan bilgisi için bkz. Dilek Kaya [2. B.], B. No: 2018/14313, 17/7/2019, §§ 8-11). Anılan olaylar nedeniyle Sendikanın bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 22/12/2015 tarihli kararıyla sokağa çıkma yasaklarını kınamak amacıyla 29/12/2015 tarihinde (bir gün) kendisine bağlı tüm sendika üyelerinin işyerlerinden çıkıp tüm illerdeki merkezî alanlarda basın açıklamaları yapmaları çağrısında bulunmuştur (kararın tam metni için bkz. Dilek Kaya, § 14). Sendika, bu çağrı çerçevesinde 23/12/2015 tarihinde şube ve temsilciliklerine KESK'in mezkûr yazısını bildirmiştir.
4. Başvurucu, bu karar doğrultusunda istirahat izninde olduğu 29/12/2015 tarihinde düzenlenen toplantıya ve basın açıklamasına katılmıştır.
5. İdare anılan toplantıya katılması ve slogan atması nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatmıştır. Soruşturma raporunda, başvurucunun sözde sendikal faaliyet adı altında terör örgütünün çağrısı üzerine güvenlik güçlerinin terör örgütüne yönelik operasyonlarını protesto etmek için yasa dışı eyleme ve basın açıklamasına katıldığı, söz konusu eylem sırasında terör örgütü lehine slogan attığının tespit edildiği belirtilmiştir. Başvurucu hakkında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (a) alt bendindeki "ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak" disiplin suçunu işlediği gerekçesiyle devlet memurluğundan çıkarma cezasının uygulanması teklif edilmiş ve yüksek disiplin kurulu teklife uygun kararıyla başvurucunun cezalandırılmasına karar vermiştir.
6. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesinde dava açmıştır. Adıyaman İdare Mahkemesi (Mahkeme) 28/2/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı ve gerekçesi şöyledir:
"...Olayda, toplantı, gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması konusu ve amacının, ülkemizin bazı il ve ilçelerinde ortaya çıkan terör faaliyetleri ve terörist unsurların ortadan kaldırılmasına yönelik olarak, yetkili makamların Devletin egemenlik gücünü kullanarak, o bölgelerde ortaya çıkan Anayasanın 17. maddesiyle güvence altına alınan yaşama hakkını da hedef alan terör eylemlerinden kaynaklanan olumsuz koşulların ortadan kaldırılarak eğitim, sağlık ve yerel yönetim ihtiyaçlarının daha sağlıklı verilebilmesi ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla insanların can ve mal güvenliği temin edilerek, Devletin asli görevlerinin ifası amacıyla başlatılan operasyonlar ile bu operasyonlarda sivillerin zarar görmemesi amacıyla alınan sokağa çıkma yasağı kararlarına karşı protesto mahiyetinde eylem yapılmasına ilişkin olduğu, anılan toplantı ve gösteri yürüyüşü için herhangi bir bildirimde bulunulmadığı, kanuna aykırı yapılan gösteri ve yürüyüşte davacının da içinde bulunduğu grup tarafından terör örgütü lehine sloganlar atıldığı, aynı grup tarafından güvenlik güçlerinin terör örgütüne yönelik operasyonlarını protesto eden sloganların atıldığı, daha sonra grup tarafından iş bırakma eylemi yaptıkları şeklinde basın açıklaması yapılarak, 5 dakika oturma eylemi yapıldıktan sonra dağıldığı, gösterinin barışçıl niteliğe haiz olmadığı, davacının da bu grubun arasında slogan atmak suretiyle yer aldığı soruşturma raporu ekinde yer alan görüntü, kayıt ve fotoğraflardan anlaşılmaktadır.
Öte yandan davacı hakkında dava konusu işleme esas olay nedeniyle Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2016/2287 sayılı dosya ile soruşturma başlatıldığı, soruşturma neticesinde davacı hakkında Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2016/236 esas sayılı dosyasıyla TerörÖrgütü Propagandası yapmak ve Terör Örgütüne üye olmak suçlamasıyla kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25.10.2016 tarih ve E:2016/236, K:2016/370 sayılı kararı ile davacının, 'Terör Örgütü Propagandası Yapmak' eyleminin sabit olduğu gerekçesiyle, 'TerörÖrgütü Propagandası Yapma' suçundan mahkumiyetine karar verildiği, 'Terör Örgütüne Üye Olmak' suçlaması yönünden ise beraatine karar verildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, dava dosyası içeriğinde yer alan bilgi belgeler ile dava dosyasına sunulan soruşturma raporu ve eklerinin birlikte değerlendirilmesinden; anılan gösteri ve yürüyüş için herhangi bir bildirimin yapılmadığı veya iznin alınmadığı, terör örgütü lehine slogan attıkları, davacının da aralarında bulunduğunun görüntü kayıtlarından tespit edildiği ve slogan attığının görüldüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyen yönetenlerin hareketlerine katıldığı şüpheye yer verilmeyecek şekilde sabit olduğu, üyesi olduğu sendikanın faaliyet amacıyla yapılan kanuna aykırı gösteri ve yürüyüşlerin amacının hiçbir şekilde sendika üyelerinin faaliyet amacına hizmet etmediği davacının da kamu görevlisi olması dolayısıyla kamu görevlilerinin, ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin ve bu kapsamda özlük ve parasal haklarının, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi amacını taşımayan dolayısıyla, güvenlik güçleri tarafından terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonları protesto etmek için 29.12.2015 tarihinde yapılan izinsiz gösteri yürüyüşüne başta sadakat yükümlülüğü ve diğer yükümlülüklere karşı kasten aykırı hareket etmek suretiyle katıldığı..."
7. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi başvurucunun istinaf talebini ayrı bir gerekçe belirtmeksizin reddetmiştir. Bu karar temyiz kanun yolunda onanarak kesinleşmiştir.
8. Başvurucu, nihai kararı 3/8/2023 tarihinde öğrendikten sonra 9/8/2023 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma ve silahlı terör örgütüne üye olma (örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme) suçlarından ceza davası açılmıştır. Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) 25/10/2016 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden başvurucunun beraatine karar vermiş ve bu karar istinaf edilmeden 2/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi aynı kararında başvurucunun terör örgütü propagandası yapmak suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince reddedilmiştir. Bu karar başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Bireysel başvuru sonrasında, başvurucu hakkında açılan ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 1/7/2024 tarihli kararıyla "slogan atıp atmadıklarının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesinden sonra hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerektiği" gerekçesiyle eksik inceleme sebebiyle bozulduğu görülmektedir. Bozma kararı sonrasında söz konusu dava Ağır Ceza Mahkemesinin 2024/521 esas numaralı dosyasında derdesttir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu; üyesi olduğu sendikanın çağrısı üzerine katıldığı etkinlik nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırıldığını, yargılama sürecindeki iddialarının karşılanmadığını ileri sürerek toplantı ve dernek kurma hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu; suç kabul edilmeyen bir hakkını kullandığı gerekçesiyle kamu görevine tekrar dönemeyecek şekilde çıkarıldığını, görevine bu şekilde son verilmesinin moral bütünlüğünü bozduğunu belirterek suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir.
12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken ilgili mevzuat hükümlerinin somut olayın kendine özgü şartları dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda belirttiği açıklamalarını tekrarlamıştır. Başvurucu ayrıca katıldığı toplantıda herhangi bir yasa dışı örgütün amblem ve işaretini kullanmadığını, yasa dışı slogan atmadığını iddia etmiştir.
13. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında kamu görevlileri sendikalarının faaliyet alanlarına ilişkin oldukça geniş açıklamalarda bulunmuştur (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 50, 62; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy [1. B.], B. No: 2018/24874, 31/3/2022, §§ 26, 36). Buna göre somut olaya konu sendika kararlarının (bkz. § 3) kamu görevlileri sendikalarının çekirdek faaliyet alanı ile ilgili olmadığı anlaşıldığından basın açıklamalarına katılım ve bu sırada slogan atma nedeniyle yapılan müdahalenin bir bütün hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesine karar verilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Leyla Sezen [1. B.], B. No: 2016/15197, 29/5/2019, § 22; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, § 39; eylem yönünden benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sercan Avşar [1. B.], B. No: 2016/63088, 9/6/2021, § 22).
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Başvurucunun toplantı ve basın açıklamasına katılması ve bu sırada slogan atması nedeniyle devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale olduğu değerlendirilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (a) alt bendinde yer alan "ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak" kuralının kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin kamu hizmetlerinin tarafsızlığının ve nesnelliğinin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş [2. B.], B. No: 2015/10676, 26/12/2018, §§ 36-40; Gülistan Atasoy ve diğerleri, §§ 59-63; Abdulkadir Öztürk [1. B.], B. No: 2019/13420, 31/3/2022, § 36). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.
16. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bu hak bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil [2. B.], B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 31).
17. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, aynı zamanda ifade özgürlüğü ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz [2. B.], B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 32; Figen Yüksekdağ Şenoğlu (5) [1. B.], B. No: 2017/24556, 14/9/2022, § 47).
18. Somut olayda, başvurucu, üyesi olduğu Sendikanın çağrısı üzerine istirahat izninde olduğu 29/12/2015 tarihinde organize edilen -ülkenin belirli bir bölgesinde uzun süre devam eden vahim şiddet olaylarını yalnızca tek bir perspektiften değerlendiren- basın açıklamasına katılması ve bu eylem sırasında terör örgütü lehine slogan atması nedeniyle devlet memurluğundan çıkarma disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Mahkeme, başvurucunun sendikal faaliyetin amacına hizmet etmeyen izinsiz gösteriye katıldığı ve terör örgütü lehine slogan attığı tespitiyle üzerine atılı olan fiilin sübuta erdiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar, temyiz kanun yolunda kesinleşmiştir (bkz. §§ 6, 7).
19. Anayasa Mahkemesi Dilek Kaya kararında başvuru konusu ile aynı konfederasyon kararı (bkz. § 3) nedeniyle göreve gitmeyen başvurucuya yapılan aylıktan kesme disiplin cezası şeklindeki müdahaleyi örgütlenme özgürlüğü yönünden incelemiştir. Anayasa Mahkemesi; eylemlerin ülkenin iç siyasetine ilişkin sosyopolitik unsurların ağırlıkta olduğu bir amaca ilişkin olduğunu ve konusunun sendikaların çekirdek faaliyet alanında kalmadığını belirterek sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir amaçla işe gitmeme şeklinde bir eylemin yol açacağı sonuçlara devlet idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı kanaatine ulaşmıştır (Dilek Kaya, § 62). Ancak somut olaya konu müdahalenin bahse konu kararda olduğu gibi 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (C) bendinin (b) alt bendinde yer alan özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek disiplin suçu kapsamında değil aynı maddenin birinci fıkrasının (E) bendinin (a) alt bendindeki ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak disiplin suçu kapsamında yapıldığı, dolayısıyla değerlendirmede esas alınacak müdahale biçiminin farklılaştığı, ayrıca somut olayda başvurucuya uygulanan müeyyidenin de daha ağır olduğu gözetildiğinde eldeki başvurunun anılan karardan farklı olduğu belirtilmelidir.
20. İdare ve yargı mercileri, başvurucunun eylemleriyle tabi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği sonucuna varmıştır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanun ile düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir. 657 sayılı Kanun'un 7. maddesine göre ise devlet memuru, tarafsızlığını gölgeleyecek şekilde bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamayacağı gibi siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda da bulunamaz (benzer değerlendirmeler için bkz. Remzi Allıkan [2. B.], B. No: 2020/7126, 22/1/2025, § 17).
21. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek Anayasa koyucu gerekse kanun koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa'ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (Şah İsmail Harmancı [1. B.], B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40). Söz konusu arzunun bir sonucu olarak kanun koyucu kamu görevlisinin meslek hayatı ile sınırlı olacak şekilde apolitik görünmesini amaçlamış ve bu şekilde kamu gücünü kullanan görevlilerin siyasi kutuplaşmalarda yer almasının önüne geçerek idareye tarafsız bir pozisyon kazandırmak istemiştir (Levent Tunçel [2. B.], B. No: 2017/34185, 16/3/2022, § 44).
22. Anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay [2. B.], B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Cem Özaydın [1. B.], B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36; Elif Güneysu [2. B.], B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.
23. Kamu görevlileri tabi oldukları söz konusu devlet memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine getirmemeleri hâlinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaktır. Disiplin uygulamaları devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır; hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi sağlanan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu bakımdan disiplin cezaları memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde yerine getirmesi için önemli bir araçtır (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).
24. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin olarak idarenin ve bu tür cezaların hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin subjektif yorumlardan kaçınmaları için yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Bu itibarla katıldığı toplantıdaki fiilleri nedeniyle (bkz. § 5) kamu görevlisi olan başvurucuya yapılan müdahalenin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin olduğu ve bu hakkın ifade özgürlüğünün özel bir biçimini teşkil ettiği (bkz. § 17) gözönüne alındığında idare ve yargı mercilerince somut olayda en azından öncelikle şu değerlendirmelerin yapılması beklenir (diğerleri arasından bkz. Sinan Akbulut [2. B.], B. No: 2019/1396, 2/11/2022, §§ 30-34; Jülide Hansu [1. B.], B. No: 2018/21380, 3/11/2022, §§ 29-33; Serdar Topal [1. B.], B. No: 2018/23179, 16/11/2022, §§ 26-30):
i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör [2. B.], B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın [1. B.], B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar [1. B.], B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35).
ii. Sosyal yönleri de bulunan bireyler oldukları düşünüldüğünde kamu görevlilerinin her tür düşünce açıklamalarının değil siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna etme çabası olarak kabul edilebilecek açıklamaları propaganda olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda bir kamu görevlisinin açıkladığı düşüncenin başkalarını siyasi partiler lehine veya aleyhine ikna etme çabası olarak kabul edilebilmesi için açıklamanın siyasi partilerle yahut siyasal meselelerle ilgili olması tek başına yeterli kabul edilemez. Dolayısıyla kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği devlet görevinin -içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde- açıklamanın yapıldığı koşullarda siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna çabası olarak vasıflandırmaya elverişli olduğu ortaya konulmalıdır (Sinan Akbulut, § 34).
iii. Bununla birlikte somut olayın koşullarında kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı ünvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmış ise bu gösterilmelidir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).
iv. Yapılan düşünce açıklamasının kamu hizmetlerinin sürekliliğini, etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediği ve cezayı gerekli kılan sonuçların (devlet organizasyonu içinde düzenin bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi) neler olduğu veya bu tür sonuçlara neden olmasının kuvvetle muhtemel olduğu ortaya konulmalıdır (disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için kamu görevlisinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; Levent Tunçel, §§ 42, 44; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).
v. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk derecesi bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak belirlenmelidir (Hikmet Aslan [2. B.], B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan Güngör, § 48; hekimler yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, § 43).
vi. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan objektif amaca ulaşılabileceği başka bir deyişle kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli, düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmedir (bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).
vii. Değerlendirmeler oldukça açık, spesifik ve tekil olarak yapılmalıdır (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).
25. Buna göre ilgili toplantının konusu, amacı, kapsamı ve seyri açık bir şekilde ortaya konulmalı ve toplantıya konu edilen fikirlerin barışçıl (silahsız ve saldırısız) bir şekilde ifade edilip edilmediği incelenmelidir. Eğer toplantı şiddet içeriyorsa veya bu toplantıda şiddete çağrıda bulunuluyorsa bu toplantının barışçıl kabul edilmesi ve anayasal korumadan yararlanması mümkün değildir. Bununla birlikte her durumda siyasal ve toplumsal olaylarla ilgili olarak kamu görevlisinin bilgi edinme merakı ve duyarlılığını gösterme talebi de gözetilerek katılımcının toplantıdaki rolüne (dinleyici, konuşmacı, slogan atan gibi) ilişkin dikkatli bir ayrımda bulunulması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, §§ 31-56; Şah İsmail Harmancı, §§ 33-51; Güven Çelik ve Kadri Dursun [2. B.], B. No: 2018/5060, 8/6/2023, § 23; bilgi edinmeye ilişkin değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, §§ 51,53; Hasan Güngör (2) [1. B.], B. No: 2015/1554, 25/12/2018, § 51; Zeki Çınar, § 45).
26. Somut olayda başvurucunun disiplin cezası almasının ve söz konusu disiplin cezasının iptali talebiyle açtığı davanın reddedilmesinin iki temel gerekçesi olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki başvurucunun güvenlik güçlerince terör örgütüne yönelik operasyonları protesto etmek amacıyla yapılan izinsiz gösteriye katılmasıdır. Somut olayda olduğu gibi sendikaların çağrısı üzerine veya başka şekilde düzenlenen ve siyasi mesajların verildiği kabul edilen toplantıların katılımcısı olan kamu görevlilerinin siyasi ve ideolojik amaçlarla 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (a) alt bendindeki durumların veya bu durumlardan bir kısmının oluşmasına sebebiyet verdiğini doğrudan kabul etmek mümkün değildir. Aksi durum ise bu tür toplantılara katılan kamu görevlilerinin otomatik olarak disiplin cezaları ile cezalandırılmalarına, başta ifade özgürlüğü ve toplantı hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerinin ciddi şekilde zarar görmesine neden olur. Dolayısıyla anılan mercilerin bu gibi hâllerde somut olayın koşullarını gözeterek birtakım ilave değerlendirmelerde bulunmaları da gerekir (Güven Çelik ve Kadri Dursun, § 22; İsmail Tutal ve diğerleri [2. B.], B. No: 2019/7199, 25/1/2024, § 22).
27. İdare ve yargılama merci kararlarındaki diğer gerekçe ise başvurucunun söz konusu eylemde terör örgütü lehine slogan atmasıdır. Disiplin soruşturmasında söz konusu eylem sırasında başvurucunun slogan attığı belirtilmiştir (bkz. § 5). Mahkeme kararında ise başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan mahkûmiyet kararı verildiği ve izinsiz gösteriye katılarak terör örgütü lehine slogan attığı belirtilmiştir (bkz. § 6). Disiplin soruşturma raporunda başvurucunun attığı ileri sürülen sloganın metnine yer verilmesine karşın içeriğinin değerlendirilmediği, Mahkeme kararında ise sloganın ne olduğuna dahi yer verilmediği görülmektedir.
28. Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında başvurucuyu cezalandıran idarenin ve müdahalenin hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin gerekçeleri dikkatli şekilde ele alınmıştır. Anılan merciler, başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan mahkûmiyet kararı verildiğini, izinsiz gösteriye katılarak slogan attığını, bu nedenlerle 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (a) alt bendindeki fiili işlediğinin sübuta erdiğini belirtmekle yetinmişlerdir. Yargılama merci kararlarında başvurucunun söz konusu eylem sırasında slogan attığı belirtilerek bu duruma aldığı disiplin cezasının hukuka uygunluğunun gerekçeleri arasında yer verilmesine rağmen bu sloganın ne olduğuna yer verilmediği, içeriğine ilişkin hiç bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Ayrıca bireysel başvuru sonrasında, başvurucu hakkında açılan ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının eksik inceleme sebebiyle bozulduğu ve davanın hâlen Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olduğu görülmektedir (bkz. § 10).
29. Ayrıca başvurucuya disiplin cezası verilmesine dayanak olan kuralın ele alınması gerekmektedir. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (a) alt bendinde 10'un üzerinde fiil nedeniyle devlet memurluğundan çıkarma cezası verilebileceği düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelen bu gibi müdahalelerde uygulanmasını beklediği ve yukarıda sıralanan ilkeler (bkz. §§ 24-25) kapsamında başvurucunun mezkûr kuraldaki fiillerden hangisini ne şekilde işlediği yargı kararlarında açıklanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun basın açıklamalarındaki rolünün, slogan atmış ise bu sloganın içeriğinin, organizasyonun siyasi bir karakter kazanmasına katkı sunup sunmadığının, kamu görevi statüsünü ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı ünvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak söz, fiil ve davranışlarıyla söz konusu kuraldaki hangi fiili işlediğinin somut bir gerekçeyle ortaya konulduğunu kabul etmek mümkün olmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. İsmail Tutal ve diğerleri, § 24; dinleyici sıfatına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, § 53).
30. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 34. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından Dilan Ögüz Canan, § 53; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 48; Kenan Güven [1. B.], B. No: 2018/21657, 6/10/2022, § 13).
31. Nihayetinde somut olayda idare ve yargı mercileri, başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kamu hizmetlerinin tarafsızlığı ve nesnelliğinin sağlanması meşru amacı arasında adil bir denge kurmadığından verilen cezanın demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı değerlendirilmiştir. Bunun yanında başvurucunun devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılması da gözardı edilemez. Nitekim anılan ceza, beş dereceli disiplin cezası sistemindeki beşinci derecede yer alan en ağır cezadır. Dolayısıyla müdahalenin orantılı da olmadığı sonucuna varılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. İsmail Tutal ve diğerleri, § 26; orantılılık yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, § 54).
32. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahale nedeniyle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu; kamu görevinden çıkarılmasına gerekçe olarak gösterilen ceza yargılaması devam ederken hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı verilmemişken kamu görevinden çıkarılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
34. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tâbi tutulamaz (Kürşat Eyol [2. B.], B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
35. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır (Galip Şahin [1. B.], B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 38). Güvencenin birinci yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlal edilmesi söz konusu olabilir (Galip Şahin, § 39). Masumiyet karinesinin ikinci yönü ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
36. Somut olayda başvurucunun iddiası masumiyet karinesinin birinci yönüne ilişkindir. Başvurucu hakkında tesis edilen işlemde -söz konusu tarihte- devam etmekte olan ceza davasına dayanılmadığı, başvurucunun suçlu olduğu kabulüyle hareket edilmediği görüldüğünden (bkz. § 6)başvurucunun masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
38. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile miktar belirtmeksizin maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
39. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
40. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
41. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için manevi zararları karşılığında başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili yeterli bilgi ve belge sunulmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adıyaman İdare Mahkemesine (E.2016/241, K.2018/111) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 2.220,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 32.220,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.