TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAYRETTİN EKİM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/3442)
Karar Tarihi: 20/3/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Raportör
Selami ER
Başvurucu
Hayrettin EKİM
Vekili
Av. Gürbüz UĞRAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, sigortalılıkta geçen ve kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespiti için iş mahkemesinde açtığı davanın sekiz yılı aşan bir sürede tamamlanmasının hak arama hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğramış olduğu manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 7/5/2013 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 17/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 17/9/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığı 14/11/2013 tarihinde görüş bildirmeyeceğini beyan etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Gültepe-Pınarbaşı minibüs hattı durağında minibüs malikleri adına hizmet akdine bağlı olarak 1/2/1999-24/11/2004 tarihleri arasında kesintisiz olarak çalıştığı halde, çalışmalarının Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediğini ileri sürerek, anılan dönemde geçen işçilik alacakları için İzmir 4. İş Mahkemesinde alacak davası ve sigortalılık çalışmalarının tespitine karar verilmesi talebiyle 1/1/2005 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesinde (Mahkeme) tespit davası açmıştır.
8. Tespit davasının görüşüldüğü Mahkemece, 15/2/2006 tarihli ilk duruşmada, hazır bulunan davacı tanığı dinlenmiş, resen belirlenen bir diğer tanığın duruşma günü hazır edilmesi talebiyle Karakol Amirliğine yazılan müzekkere cevabının beklenilmesine karar verilmiştir. Bu arada İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 16/2/2006 tarihli müzekkere ile Gültepe-Pınarbaşı dolmuş hattının başdurağı olan Gültepe durağı civarında 1999-2004 yılları arasında bulunan işyerleri sahip ve çalışanlarının isim ve adreslerinin tespit edilerek duruşmanın bırakıldığı 26/4/2006 gününden önce mahkemeye bildirilmesi talep edilmiştir.
9. 26/4/2006 tarihli ikinci duruşmada taraflar hazır olmakla birlikte tanık tespiti için yazılan müzekkereye cevap verilmediği görüldüğünden duruşmanın 8/6/2006 tarihine bırakılmasına, bu tarihte yapılan üçüncü duruşmada ise gelmiş olduğu görülen müzekkere cevabında belirlenen tanıkların davetiye ile celplerine karar verilmiştir.
10. 28/9/2006 tarihli dördüncü duruşmada re’sen tespit edilen tanıklar adına çıkarılan tebligat alındılarının dönmediği görüldüğünden posta müdürlüğüne müzekkere yazılmasına ve duruşmanın 8/11/2006 tarihine ertelenmesine karar verilmiş, söz konusu tarihte yapılan beşinci duruşmada ise posta müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabının gelmediği görüldüğünden müzekkerenin tekidine ve tanıkların yeniden celbine karar verilmiştir.
11. 24/1/2007 tarihinde yapılan altıncı duruşmada posta müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevap verildiği görülmekle birlikte tanıklar adına çıkarılan ihzarlar bila infaz iade edildiğinden tanıkların yeniden ihzaren celplerine karar verilmiş ve ihzaren celplerine karar verilen iki tanık 21/2/2007 tarihli yedinci duruşmada dinlenilerek dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilmiştir.
12. 20/6/2007 tarihli dokuzuncu duruşmada bilirkişi raporuna karşı davacı ve davalı vekilinin itirazlarını içeren dilekçeleri, 13/8/2007 tarihli onuncu duruşmada okunmuş ve mahkemece ilgili dava dosyalarının celplerine karar verilerek, 26/9/2007 tarihli on ikinci duruşmada geldiği görülen dava dosyaları doğrultusunda ek bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. 26/11/2007 tarihli on üçüncü duruşmada ise ek bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilerek incelemeleri için süre verilmiştir.
13. Mahkemece 24/12/2007 tarihli son duruşmada 24/12/2007 tarih ve E.2005/35, K.2007/763 sayılı kararla davanın kabulüne, davacının davalı işverenler nezdinde 1/2/1999-24/11/2004 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle 2093 gün çalıştığı ve bu çalışmasının Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediğinin tespitine karar verilmiştir.
14. Bahsedilen Mahkeme kararı davalı kurum ile biri hariç diğer davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 21/1/2010 tarih ve E.2009/16168, K.2010/629 sayılı kararı ve ifadeleri alınan tanıkların anlatımlarının soyut ve yetersiz olduğu, toplanan kanıtların hüküm vermeye elverişli olmadığı, ilk yargılama aşamasında tespit edilen tanıklar ile araştırma sonucu ulaşılacak tanıkların dinlenmesi ve 4. İş Mahkemesinde görülen işçilik alacağı davasının sonucunun saptanarak delil olarak kullanılması gerektiği gerekçeleriyle söz konusu mahkeme kararının bozulmasına karar vermiştir.
15. Bozma kararından sonra yeniden görülen davada Mahkeme tarafından 10/5/2010 tarihli ilk duruşmasında davacı vekili ve davalı kurum dışındaki davalılar vekiline duruşma gününün tebliğ edilemediği gerekçesiyle duruşmanın 12/7/2010 tarihine ertelenmesine karar verilmiş, söz konusu tarihte yapılan ikinci duruşmada ise davalılardan Yüksel Appak’a tebliğ yapılamadığı anlaşıldığından duruşmanın 4/10/2010 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir.
16. 4/10/2010 tarihli üçüncü duruşmada, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyulmasına, Gültepe Karakol Amirliğince belirlenen tanıkların celplerine ve davacı vekiline davalı işverenlerin hizmetin gerçekleştiği hat ya da bölgede çalıştırdığı şoförlerin isim ve tebligata yarar adreslerini bildirmek üzere süre verilmesine karar verilmiştir. 1/12/2010 tarihinde yapılan dördüncü duruşmada duruşmaya gelen tanıklar dinlenmiş, davetiye tebliğine rağmen gelmeyen diğer tanıkların ise celplerine ve davacının işçilik haklarına ilişkin İzmir 4. İş Mahkemesinin 2004/1180 Esas sayılı dosyasının ilgili mahkemesinden istenmesine karar verilmiştir.
17. 23/2/2011 tarihli beşinci duruşmada ise davacı ve davalı kurum vekillerinin mazeretleri kabul edilerek duruşma 6/4/2011 tarihine bırakılmış ve bu tarihte yapılan altıncı duruşmada celplerine karar verilen tanıkların hazır olmadığı görüldüğünden yeniden celplerine ve tebliğ yapılamayan iki tanığın tebliğe yarar son adreslerinin araştırılması için ilgili Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.
18. 6/7/2011 tarihinde yapılan yedinci duruşmada celp edilen 2 tanık dinlenmiş ve gelmeyen tanıkların yeniden celplerine, İzmir 4. İş Mahkemesinin E.2004/1180 sayılı dosyasının incelenmek üzere istenmesine, ayrıca Ulaşım Koordinasyon Merkezi ve Dolmuşçular Odasına müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.
19. 8/12/2011 tarihinde Kartal Nöbetçi İş Mahkemesine tanık beyanı alınması için talimat yazısı yazılmıştır. 16/1/2012 tarihli onuncu duruşmada ise 4. İş Mahkemesinden gelen dosyanın incelemesinde, 4. İş Mahkemesinin de dava konusu dosyanın sonucunu beklediği anlaşıldığından dosyanın iadesine, ayrıca Kartal İş Mahkemesi ve Ulaşım Koordinasyonu Müdürlüğüne yazılan müzekkerelere cevap gelmediği görüldüğünden cevap beklenmesine karar verilmiştir.
20. 15/3/2012 tarihli on birinci duruşmada beklenilen cevapların geldiği görüldüğünden dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilmiştir. 23/5/2012 tarihli on ikinci duruşmada bilirkişi raporunu incelemek için taraflara süre verilmiş ve 6/9/2012 tarihli on üçüncü duruşmada davacı vekilinin itirazları doğrultusunda dosyanın incelenmesine, 19/11/2012 tarihli son duruşmada ise davacının davalı işverenler nezdinde, SSK İzmir Sigorta İl Müdürlüğünde tescil edilmemiş Gültepe-Pınarbaşı minibüs durağında 1/2/1999-24/11/2004 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle 2093 gün çalıştığı, 2093 günlük çalışmasının kuruma bildirilmediğinin tespitine karar verilmiştir.
21. İzmir 3. İş Mahkemesinin 19/11/2012 tarih ve E.2010/203, K.2012/652 sayılı kararı davalı kurum tarafından 20/11/2012 tarihinde temyiz edilmiş, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 17/1/2013 tarih ve E.2012/25371, K.2013/203 sayılı kararıyla hükmün onanmasına karar verilmiş ve bu karar başvurucuya 8/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
22. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
23. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
24. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir.
25. 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”
26. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren, “506, 1479, 5434, 2925, 2926 sayılı kanunlara ilişkin ortak geçiş hükümleri” kenar başlıklı geçici 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.”
27. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “Prim belgeleri” kenar başlıklı 79. maddesinin onuncu fıkrası şöyledir:
“Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 20/3/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/5/2013 tarih ve 2013/3442 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, hizmet akdine bağlı olarak yapmış olduğu çalışmanın işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmemesi nedeniyle ve prim gününe esas sigortalılık çalışmalarının tespitine karar verilmesi talebiyle, 1/1/2005 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesinde açtığı davanın 17/1/2013 tarihinde, sekiz yılı aşan ve makul olmayan bir sürede kesin olarak sonuçlandırılmasının makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, iş akdine bağlı olarak çalıştığı sürelerin Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmemesi sebebiyle açtığı hizmet tespiti davasının sekiz yılı aşan ve makul olmayan bir sürede tamamlanmasının hak arama özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
32. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, daha önce benzer nitelikteki bireysel başvurulara ilişkin görüşlerini sunduklarını, bu süreçler neticesinde Anayasa Mahkemesinin uzun yargılama şikâyetlerine yönelik karar verdiğini, söz konusu başvurunun koşulları dikkate alındığında Anayasa Mahkemesinin daha önce verdiği kararlarında varılan sonuçlardan farklı bir neticeye ulaşılmasını gerektirecek bir neden bulunmadığını ifade ederek somut başvuru için ayrıca bir görüş belirtilmemiştir.
33. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
35. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
36. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, bu hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Bkz., B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39). Başvuru konusu olayda başvurucunun çalışma sürelerinin tespiti için açtığı bir iş uyuşmazlığı sorununun medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
37. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/673, 19/12/2013, § 27).
38. Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usuli haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 42-46).
39. Kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemeler dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır. Bu doğrultuda 5521 sayılı Kanun’da, yazılı yargılama usulüne göre daha çabuk sonuçlanması amacıyla iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı öngörülmüş ve başvurucunun açtığı hizmet tespiti davasında da bu hüküm uyarınca, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih olan 1/10/2011 tarihine kadar 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 473 ila 491. maddelerinde düzenlenen sözlü yargılama usulü uygulanmıştır.
40. İş uyuşmazlıklarının daha çabuk sonuçlanması amacıyla kabul edilen sözlü yargılama usulünde, mülga 1086 sayılı Kanun’un sistemine göre davanın kural olarak üç duruşmada tamamlanması gerekmektedir. Bu usulde davalı için bir cevap süresi öngörülmemiş olup, davalı esasa ilişkin cevaplarını en geç ilk oturumda sözlü olarak bildirebilmektedir. Yine bu usulde kural olarak tarafların ilk duruşmada delillerini göstermeleri gerekmektedir. Bunun mümkün olmaması halinde hâkim taraflara delillerini göstermeleri için süre vermektedir. Taraflar tahkikat safhası bitinceye kadar iddia ve savunmalarını ispat için yeni delil gösterebilmektedirler. İkinci duruşmada delillerin incelenmesinden sonra hâkim taraflara tahkikat sonucu hakkında bir layiha sunmaları için süre vermemişse sözlü yargılama safhasına geçilmekte ve bu safhada kural olarak taraflara ikişer defa söz verdikten sonra hükmün tefhimi için yeni bir duruşma günü belirlemektedir.
41. Bunun yanında 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Bu durumda hizmet tespiti davalarında takip edilmesi gereken yargılama usulü de 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 64).
42. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken hizmet tespiti davasının başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak, yargılama sürecindeki gecikmeler ve gecikmeye neden olan unsurlar ile bunların gecikmedeki toplam etkisinin tespiti gerekmektedir.
43. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından 1/1/2005 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesi nezdinde açılan hizmet tespiti davasında Mahkeme, yaklaşık 36 ay gibi bir süre sonunda 24/12/2007 tarihinde davanın kabulüne karar vermiş, temyiz edilen karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından 21/1/2010 tarihinde eksik inceleme ve araştırma nedeniyle bozulmuş, ilk derece mahkemesi tarafından bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda 19/11/2012 tarihinde tekrar davanın kabulüne karar verilmiş ve davalı kurum tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından 17/1/2013 tarihinde onanmıştır. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın yaklaşık sekiz yıl sürdüğü anlaşılmaktadır.
44. İlk derece Mahkemesinde 36 ay süren yargılama sürecinde toplam 14 duruşma yapılmıştır. Dava tarihinden 21/2/2007 tarihine kadar 25 aylık sürede gerçekleştirdiği ilk yedi duruşmada Mahkeme, tarafların sundukları ve re’sen tespit edilen tanıklara ulaşmak ve tanıkları mahkemeye getirterek ifadelerinin dinlenmesiyle meşgul olmuştur. Bu süreçte tanıkların tespiti amacıyla yazılan müzekkerelere Mahkemenin belirlediği tarihten daha geç tarihlerde cevap verildiği, tanıklara yapılması istenen tebligatların yapılamadığı veya geç yapıldığı görülmektedir.
45. Sigortalı hizmetlerin tespiti davaları kamu düzenine ilişkin davalar olduklarından bu davalarda resen araştırma ilkesi uygulanmaktadır. Buna göre söz konusu davada da resen tanık belirlenerek ifadeleri alınmıştır. Gerek İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının, gerek posta müdürlüğünün yazılan müzekkerelere istenilen zamanda cevap vermemeleri ve ihzaren celplerine karar verilen tanıkların belirlenen tarihte hazır edilememeleri, idari ve yargısal kurumlara atfedilmesi gereken kusurlar olup, devletin uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi ve bu amaçla mahkeme kararlarını zamanında ve gereği gibi yerine getirecek adli ve idari mekanizmalar oluşturma yükümlülüğünü yerine getiremediğini göstermektedir.
46. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 21/1/2010 tarih ve E.2009/16168, K.2010/629 sayılı kararıyla, temyiz tarihinden yaklaşık 25 ay sonra eksik inceleme ve araştırma gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin söz konusu kararını bozmuştur.
47. Yargıtay’ın bozma kararı üzerine yeniden görülen davada bazı davacı ve davalılara tebligat yapılamaması nedeniyle davanın esastan görülmeye başlanması beş ay gecikmiştir. Davaların makul sürede tamamlanması ilkesinin hayata geçirilebilmesi için tebligat işlemlerinin usulüne uygun, pratik ve güvenilir biçimde yapılarak davacı ve davalıların duruşma gününden haberdar edilmeleri devletin yükümlülüklerindendir.
48. İlk derece mahkemesinin ikinci yargılamasında da tanıkların mahkemeye getirtilmesi sorunları yaşanmış, re’sen belirlenen bazı tanıkların Mahkemede dinlenebilmesi yaklaşık dokuz ay, bir tanığın ise adresine ulaşılamadığından dinlenebilmesi 17 ay sonunda mümkün olmuştur. Başvuruya konu dava açısından tanık delilinin önemi de düşünüldüğünde, tanıklara ulaşma ve tanıkları mahkeme önünde hazır etme konusunda idari ve yargısal sorunlar olduğu ve bu sorunlar nedeniyle devlete atfedilmesi gereken kusur sorumluluğunun artacağı konusunda şüphe yoktur.
49. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılamada 1/12/2010 tarihli dördüncü duruşmada istenmesine karar verilen, İzmir 4. İş Mahkemesinde derdest işçilik alacaklarına ilişkin dava dosyası ise yaklaşık 14 ay sonra, 16/1/2012 tarihli onuncu duruşmada Mahkemeye gelmiş ve “dosyanın dosyamızın sonucunu beklediğinden iadesine” denilerek geri gönderilmiştir. Dosyanın istenmesinde Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin bozma kararında işçilik alacakları davasının sonucu saptanarak, anılan davada verilip kesinleşmiş hükmün işbu tespit davası yönünden güçlü kanıt niteliğinde olduğunun dikkate alınması gerektiği yönündeki gerekçesi etkili olmuştur.
50. Mahkemeler arasında karşılıklı yazılan müzekkerelerden anlaşıldığı kadarıyla birbirlerinden defaatle dosya talebinde bulundukları anlaşılmaktadır. Bu kapsamda İzmir 4. İş Mahkemesinin istenilen dosyayı 14 aylık bir süre sonunda göndermesi yargılamanın makul süreyi aşmasında önemli bir etken olmuştur. Aynı bina içinde hatta muhtemelen aynı koridorda bulunan iki mahkeme arasındaki yazışmanın 14 ay sürmesinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu aşikârdır. Ayrıca, başvuru konusu davda 4. İş Mahkemesinde devam eden davanın sonuncu beklerken 4. İş Mahkemesinde başvuruya konu davanın sonuncu beklemesi her iki davanın da uzamasına etki ettiği anlaşılmıştır.
51. Mahkemelerin birbirilerinin kararlarını beklemeleri, birbirlerinden dosya talep etmeleri bazı durumlarda bir ihtiyaç olmakla beraber, birbirini etkileyen davalarda uyuşmazlığın bütün olarak çözümü konusunda hangi davanın öncelikle görülmesi gerektiği ve hangi dava dosyasının sonucunun diğerinin sürecini etkileyeceği konusunda belirlemeyi yaparak uyuşmazlığı makul sürede sonuçlandırmak yargının ve nihai olarak devletin yükümlülüğünde olup, bu hususta başvurucuya atfedilecek bir kusur bulunmamaktadır.
52. Bozma sonrası yargılamada İzmir Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezine yazılan müzekkere adres yetersizliğinden iade edilmiş ve bu kurumun cevabı ancak sekiz ay sonra Mahkemeye gelmiştir. Mahkemenin idari bir birime çıkardığı tebligatın adres yetersizliğinden iade edilmesi ve bu müzekkereye zamanında cevap verilmemesi yargılamanın uzamasında devlete atfedilmesi gereken kusurlardır.
53. Son olarak bozma kararından sonra ilk derece mahkemesi önünde, bozmaya uyularak görülen davaya beş farklı hâkimin nezaret ettiği görülmüştür. Hâkimlerin görevlerinin sık aralıklarla değiştirilmesi nedeniyle farklı hâkimlerin aynı dosyayı tekrar ele alarak incelemek zorunda kalmalarının davaların uzamasının yanı sıra yargının iş yükünün artması üzerindeki olumsuz etkileri de göz önünde tutulmalıdır.
54. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu hizmet tespiti davası; delillerin toplanmasında ve tanıklara ulaşmada karşılaşılan ve tamamı devletin sorumluluğunda olan zorluklar dışında hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf ve tanık sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Yargılamanın makul sürede tamamlanamamasının başvurucunun tutum ve davranışlarıyla veya usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla açıklanması ve ilişkilendirilmesi mümkün değildir.
55. Başvurunun konusu olan hizmet tespiti davasında yargılama sürecindeki gecikme dönemleri ayrı ayrı değerlendirildiğinde, bozma kararından önce ve sonra ilk derece mahkemesince re’sen belirlenen tanıkların makul sürede duruşmada hazır edilemedikleri, yazılan müzekkerelere zamanında cevap verilemediği, temyiz makamının 25 aylık sürenin sonunda karar verdiği; sonuç olarak haklı görülemeyecek derecede uzun bir süre olan sekiz yılda yargılamanın tamamlandığı görülmektedir. İş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, sekiz yıl gibi bir sürenin makul olmadığı aşikârdır.
56. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek maruz kaldığı manevi zararın giderilmesi için 16.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
58. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvuruya konu iş mahkemesinde görülen sigortalı hizmetlerin tespiti davasının, başvurucunun kişisel yararı ve davanın başvurucu için taşıdığı değer de göz önünde bulundurulduğunda, yaklaşık sekiz yıl sürmesi sebebiyle başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. Başvuru dosyası üzerinde yapılan incelemede başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
20/3/2014 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.