TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYRETTİN EKİM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3442)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Hayrettin EKİM
|
Vekili
|
:
|
Av. Gürbüz UĞRAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, sigortalılıkta geçen ve kuruma bildirilmeyen
çalışma sürelerinin tespiti için iş mahkemesinde açtığı davanın sekiz yılı aşan
bir sürede tamamlanmasının hak arama hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürerek,
ihlalin tespitiyle uğramış olduğu manevi zararın tazminine karar verilmesini
talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 7/5/2013 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 17/6/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 17/9/2013 tarihli ara kararı gereğince
başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına
karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığı 14/11/2013
tarihinde görüş bildirmeyeceğini beyan etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Gültepe-Pınarbaşı minibüs hattı durağında
minibüs malikleri adına hizmet akdine bağlı olarak 1/2/1999-24/11/2004
tarihleri arasında kesintisiz olarak çalıştığı halde, çalışmalarının Sosyal
Güvenlik Kurumuna bildirilmediğini ileri sürerek, anılan dönemde geçen işçilik
alacakları için İzmir 4. İş Mahkemesinde alacak davası ve sigortalılık
çalışmalarının tespitine karar verilmesi talebiyle 1/1/2005 tarihinde İzmir 3.
İş Mahkemesinde (Mahkeme) tespit davası açmıştır.
8. Tespit davasının görüşüldüğü Mahkemece, 15/2/2006 tarihli
ilk duruşmada, hazır bulunan davacı tanığı dinlenmiş, resen belirlenen bir
diğer tanığın duruşma günü hazır edilmesi talebiyle Karakol Amirliğine yazılan
müzekkere cevabının beklenilmesine karar verilmiştir. Bu arada İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığına yazılan 16/2/2006 tarihli müzekkere ile Gültepe-Pınarbaşı dolmuş
hattının başdurağı olan Gültepe durağı civarında
1999-2004 yılları arasında bulunan işyerleri sahip ve çalışanlarının isim ve
adreslerinin tespit edilerek duruşmanın bırakıldığı 26/4/2006 gününden önce
mahkemeye bildirilmesi talep edilmiştir.
9. 26/4/2006 tarihli ikinci duruşmada taraflar hazır olmakla
birlikte tanık tespiti için yazılan müzekkereye cevap verilmediği görüldüğünden
duruşmanın 8/6/2006 tarihine bırakılmasına, bu tarihte yapılan üçüncü duruşmada
ise gelmiş olduğu görülen müzekkere cevabında belirlenen tanıkların davetiye
ile celplerine karar verilmiştir.
10. 28/9/2006 tarihli dördüncü duruşmada re’sen
tespit edilen tanıklar adına çıkarılan tebligat alındılarının dönmediği
görüldüğünden posta müdürlüğüne müzekkere yazılmasına ve duruşmanın 8/11/2006
tarihine ertelenmesine karar verilmiş, söz konusu tarihte yapılan beşinci
duruşmada ise posta müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabının gelmediği
görüldüğünden müzekkerenin tekidine ve tanıkların yeniden celbine karar
verilmiştir.
11. 24/1/2007 tarihinde yapılan altıncı duruşmada posta
müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevap verildiği görülmekle birlikte tanıklar
adına çıkarılan ihzarlar bila infaz iade edildiğinden
tanıkların yeniden ihzaren celplerine karar verilmiş
ve ihzaren celplerine karar verilen iki tanık
21/2/2007 tarihli yedinci duruşmada dinlenilerek dosyanın bilirkişiye tevdiine
karar verilmiştir.
12. 20/6/2007 tarihli dokuzuncu duruşmada bilirkişi raporuna
karşı davacı ve davalı vekilinin itirazlarını içeren dilekçeleri, 13/8/2007
tarihli onuncu duruşmada okunmuş ve mahkemece ilgili dava dosyalarının
celplerine karar verilerek, 26/9/2007 tarihli on ikinci duruşmada geldiği
görülen dava dosyaları doğrultusunda ek bilirkişi raporu alınmasına karar
verilmiştir. 26/11/2007 tarihli on üçüncü duruşmada ise ek bilirkişi raporu
taraflara tebliğ edilerek incelemeleri için süre verilmiştir.
13. Mahkemece 24/12/2007 tarihli son duruşmada 24/12/2007
tarih ve E.2005/35, K.2007/763 sayılı kararla davanın kabulüne, davacının
davalı işverenler nezdinde 1/2/1999-24/11/2004 tarihleri arasında hizmet akdine
dayalı olarak asgari ücretle 2093 gün çalıştığı ve bu çalışmasının Sosyal
Güvenlik Kurumuna bildirilmediğinin tespitine karar verilmiştir.
14. Bahsedilen Mahkeme kararı davalı kurum ile biri hariç
diğer davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 21/1/2010 tarih ve E.2009/16168, K.2010/629 sayılı
kararı ve ifadeleri alınan tanıkların anlatımlarının soyut ve yetersiz olduğu,
toplanan kanıtların hüküm vermeye elverişli olmadığı, ilk yargılama aşamasında
tespit edilen tanıklar ile araştırma sonucu ulaşılacak tanıkların dinlenmesi ve
4. İş Mahkemesinde görülen işçilik alacağı davasının sonucunun saptanarak delil
olarak kullanılması gerektiği gerekçeleriyle söz konusu mahkeme kararının
bozulmasına karar vermiştir.
15. Bozma kararından sonra yeniden görülen davada Mahkeme
tarafından 10/5/2010 tarihli ilk duruşmasında davacı vekili ve davalı kurum
dışındaki davalılar vekiline duruşma gününün tebliğ edilemediği gerekçesiyle
duruşmanın 12/7/2010 tarihine ertelenmesine karar verilmiş, söz konusu tarihte
yapılan ikinci duruşmada ise davalılardan Yüksel Appak’a
tebliğ yapılamadığı anlaşıldığından duruşmanın 4/10/2010 tarihine ertelenmesine
karar verilmiştir.
16. 4/10/2010 tarihli üçüncü duruşmada, Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin bozma ilamına uyulmasına, Gültepe Karakol Amirliğince belirlenen
tanıkların celplerine ve davacı vekiline davalı işverenlerin hizmetin
gerçekleştiği hat ya da bölgede çalıştırdığı şoförlerin isim ve tebligata yarar
adreslerini bildirmek üzere süre verilmesine karar verilmiştir. 1/12/2010
tarihinde yapılan dördüncü duruşmada duruşmaya gelen tanıklar dinlenmiş,
davetiye tebliğine rağmen gelmeyen diğer tanıkların ise celplerine ve davacının
işçilik haklarına ilişkin İzmir 4. İş Mahkemesinin 2004/1180 Esas sayılı
dosyasının ilgili mahkemesinden istenmesine karar verilmiştir.
17. 23/2/2011 tarihli beşinci duruşmada ise davacı ve davalı
kurum vekillerinin mazeretleri kabul edilerek duruşma 6/4/2011 tarihine
bırakılmış ve bu tarihte yapılan altıncı duruşmada celplerine karar verilen
tanıkların hazır olmadığı görüldüğünden yeniden celplerine ve tebliğ
yapılamayan iki tanığın tebliğe yarar son adreslerinin araştırılması için
ilgili Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.
18. 6/7/2011 tarihinde yapılan yedinci duruşmada celp edilen
2 tanık dinlenmiş ve gelmeyen tanıkların yeniden celplerine, İzmir 4. İş
Mahkemesinin E.2004/1180 sayılı dosyasının incelenmek üzere istenmesine, ayrıca
Ulaşım Koordinasyon Merkezi ve Dolmuşçular Odasına müzekkere yazılmasına karar
verilmiştir.
19. 8/12/2011 tarihinde Kartal Nöbetçi İş Mahkemesine tanık
beyanı alınması için talimat yazısı yazılmıştır. 16/1/2012 tarihli onuncu
duruşmada ise 4. İş Mahkemesinden gelen dosyanın incelemesinde, 4. İş
Mahkemesinin de dava konusu dosyanın sonucunu beklediği anlaşıldığından
dosyanın iadesine, ayrıca Kartal İş Mahkemesi ve Ulaşım Koordinasyonu Müdürlüğüne
yazılan müzekkerelere cevap gelmediği görüldüğünden cevap beklenmesine karar
verilmiştir.
20. 15/3/2012 tarihli on birinci duruşmada beklenilen
cevapların geldiği görüldüğünden dosyanın bilirkişiye tevdiine karar
verilmiştir. 23/5/2012 tarihli on ikinci duruşmada bilirkişi raporunu incelemek
için taraflara süre verilmiş ve 6/9/2012 tarihli on üçüncü duruşmada davacı
vekilinin itirazları doğrultusunda dosyanın incelenmesine, 19/11/2012 tarihli
son duruşmada ise davacının davalı işverenler nezdinde, SSK İzmir Sigorta İl
Müdürlüğünde tescil edilmemiş Gültepe-Pınarbaşı minibüs durağında
1/2/1999-24/11/2004 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak asgari
ücretle 2093 gün çalıştığı, 2093 günlük çalışmasının kuruma bildirilmediğinin
tespitine karar verilmiştir.
21. İzmir 3. İş Mahkemesinin 19/11/2012 tarih ve E.2010/203,
K.2012/652 sayılı kararı davalı kurum tarafından 20/11/2012 tarihinde temyiz
edilmiş, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 17/1/2013 tarih ve E.2012/25371,
K.2013/203 sayılı kararıyla hükmün onanmasına karar verilmiş ve bu karar
başvurucuya 8/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
22. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi”
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
23. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri
Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen
ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar
hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa
dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile
görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
24. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda
mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya
vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas
hakkında hüküm verilir.
25. 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun’un
“Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile
ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı
hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”
26. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren, “506, 1479, 5434, 2925, 2926 sayılı kanunlara ilişkin
ortak geçiş hükümleri” kenar başlıklı geçici 7. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Bu
Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971
tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga
17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci
maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri,
fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya
edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre
değerlendirilir.”
27. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu’nun “Prim belgeleri” kenar
başlıklı 79. maddesinin onuncu fıkrası şöyledir:
“Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından
verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar,
çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde
mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme
kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara
alınır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 20/3/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 7/5/2013 tarih ve 2013/3442 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, hizmet akdine bağlı olarak yapmış olduğu
çalışmanın işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmemesi nedeniyle
ve prim gününe esas sigortalılık çalışmalarının tespitine karar verilmesi
talebiyle, 1/1/2005 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesinde açtığı davanın 17/1/2013
tarihinde, sekiz yılı aşan ve makul olmayan bir sürede kesin olarak
sonuçlandırılmasının makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, iş akdine bağlı olarak çalıştığı sürelerin
Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmemesi sebebiyle açtığı hizmet tespiti
davasının sekiz yılı aşan ve makul olmayan bir sürede tamamlanmasının hak arama
özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
32. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, daha önce benzer
nitelikteki bireysel başvurulara ilişkin görüşlerini sunduklarını, bu süreçler
neticesinde Anayasa Mahkemesinin uzun yargılama şikâyetlerine yönelik karar
verdiğini, söz konusu başvurunun koşulları dikkate alındığında Anayasa
Mahkemesinin daha önce verdiği kararlarında varılan sonuçlardan farklı bir
neticeye ulaşılmasını gerektirecek bir neden bulunmadığını ifade ederek somut
başvuru için ayrıca bir görüş belirtilmemiştir.
33. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
35. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
36. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, Anayasa’nın
141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi
gereği, bu hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği
açıktır (Bkz., B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39). Başvuru konusu olayda
başvurucunun çalışma sürelerinin tespiti için açtığı bir iş uyuşmazlığı
sorununun medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku
bulunmamaktadır.
37. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/673, 19/12/2013, § 27).
38. Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi
vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk
kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki
tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usuli
haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı
makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet
organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden
kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması
hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın
bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği
ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi
gerekmektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 42-46).
39. Kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve
iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemeler dışında özel bir
iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının konunun uzmanı mahkemelerce
mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını
amaçlamıştır. Bu doğrultuda 5521 sayılı Kanun’da, yazılı yargılama usulüne göre
daha çabuk sonuçlanması amacıyla iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün
uygulanacağı öngörülmüş ve başvurucunun açtığı hizmet tespiti davasında da bu
hüküm uyarınca, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih olan 1/10/2011
tarihine kadar 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 473 ila
491. maddelerinde düzenlenen sözlü yargılama usulü uygulanmıştır.
40. İş uyuşmazlıklarının daha çabuk sonuçlanması amacıyla
kabul edilen sözlü yargılama usulünde, mülga 1086 sayılı Kanun’un sistemine
göre davanın kural olarak üç duruşmada tamamlanması gerekmektedir. Bu usulde
davalı için bir cevap süresi öngörülmemiş olup, davalı esasa ilişkin
cevaplarını en geç ilk oturumda sözlü olarak bildirebilmektedir. Yine bu usulde
kural olarak tarafların ilk duruşmada delillerini göstermeleri gerekmektedir.
Bunun mümkün olmaması halinde hâkim taraflara delillerini göstermeleri için
süre vermektedir. Taraflar tahkikat safhası bitinceye kadar iddia ve
savunmalarını ispat için yeni delil gösterebilmektedirler. İkinci duruşmada
delillerin incelenmesinden sonra hâkim taraflara tahkikat sonucu hakkında bir
layiha sunmaları için süre vermemişse sözlü yargılama safhasına geçilmekte ve
bu safhada kural olarak taraflara ikişer defa söz verdikten sonra hükmün
tefhimi için yeni bir duruşma günü belirlemektedir.
41. Bunun yanında 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100
sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer
alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku
uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Bu
durumda hizmet tespiti davalarında takip edilmesi gereken yargılama usulü de
6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit
yargılama usulü olmuştur (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 64).
42. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken hizmet
tespiti davasının başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı
göz önünde bulundurularak, yargılama sürecindeki gecikmeler ve gecikmeye neden
olan unsurlar ile bunların gecikmedeki toplam etkisinin tespiti gerekmektedir.
43. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından 1/1/2005
tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesi nezdinde açılan hizmet tespiti davasında
Mahkeme, yaklaşık 36 ay gibi bir süre sonunda 24/12/2007 tarihinde davanın
kabulüne karar vermiş, temyiz edilen karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesi
tarafından 21/1/2010 tarihinde eksik inceleme ve araştırma nedeniyle bozulmuş,
ilk derece mahkemesi tarafından bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda 19/11/2012 tarihinde tekrar davanın kabulüne karar verilmiş ve davalı
kurum tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından
17/1/2013 tarihinde onanmıştır. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde
davanın yaklaşık sekiz yıl sürdüğü anlaşılmaktadır.
44. İlk derece Mahkemesinde 36 ay süren yargılama sürecinde
toplam 14 duruşma yapılmıştır. Dava tarihinden 21/2/2007 tarihine kadar 25
aylık sürede gerçekleştirdiği ilk yedi duruşmada Mahkeme, tarafların sundukları
ve re’sen tespit edilen tanıklara ulaşmak ve
tanıkları mahkemeye getirterek ifadelerinin dinlenmesiyle meşgul olmuştur. Bu
süreçte tanıkların tespiti amacıyla yazılan müzekkerelere Mahkemenin
belirlediği tarihten daha geç tarihlerde cevap verildiği, tanıklara yapılması
istenen tebligatların yapılamadığı veya geç yapıldığı görülmektedir.
45. Sigortalı hizmetlerin tespiti davaları kamu düzenine
ilişkin davalar olduklarından bu davalarda resen araştırma ilkesi
uygulanmaktadır. Buna göre söz konusu davada da resen tanık belirlenerek
ifadeleri alınmıştır. Gerek İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının, gerek posta müdürlüğünün
yazılan müzekkerelere istenilen zamanda cevap vermemeleri ve ihzaren celplerine karar verilen tanıkların belirlenen
tarihte hazır edilememeleri, idari ve yargısal kurumlara atfedilmesi gereken
kusurlar olup, devletin uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak
sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi ve bu amaçla mahkeme
kararlarını zamanında ve gereği gibi yerine getirecek adli ve idari
mekanizmalar oluşturma yükümlülüğünü yerine getiremediğini göstermektedir.
46. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 10. Hukuk Dairesi
21/1/2010 tarih ve E.2009/16168, K.2010/629 sayılı kararıyla, temyiz tarihinden
yaklaşık 25 ay sonra eksik inceleme ve araştırma gerekçesiyle ilk derece
mahkemesinin söz konusu kararını bozmuştur.
47. Yargıtay’ın bozma kararı üzerine yeniden görülen davada
bazı davacı ve davalılara tebligat yapılamaması nedeniyle davanın esastan
görülmeye başlanması beş ay gecikmiştir. Davaların makul sürede tamamlanması
ilkesinin hayata geçirilebilmesi için tebligat işlemlerinin usulüne uygun,
pratik ve güvenilir biçimde yapılarak davacı ve davalıların duruşma gününden
haberdar edilmeleri devletin yükümlülüklerindendir.
48. İlk derece mahkemesinin ikinci yargılamasında da
tanıkların mahkemeye getirtilmesi sorunları yaşanmış, re’sen
belirlenen bazı tanıkların Mahkemede dinlenebilmesi yaklaşık dokuz ay, bir
tanığın ise adresine ulaşılamadığından dinlenebilmesi 17 ay sonunda mümkün
olmuştur. Başvuruya konu dava açısından tanık delilinin önemi de
düşünüldüğünde, tanıklara ulaşma ve tanıkları mahkeme önünde hazır etme
konusunda idari ve yargısal sorunlar olduğu ve bu sorunlar nedeniyle devlete
atfedilmesi gereken kusur sorumluluğunun artacağı konusunda şüphe yoktur.
49. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılamada 1/12/2010 tarihli
dördüncü duruşmada istenmesine karar verilen, İzmir 4. İş Mahkemesinde derdest
işçilik alacaklarına ilişkin dava dosyası ise yaklaşık 14 ay sonra, 16/1/2012
tarihli onuncu duruşmada Mahkemeye gelmiş ve “dosyanın
dosyamızın sonucunu beklediğinden iadesine” denilerek geri
gönderilmiştir. Dosyanın istenmesinde Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin bozma
kararında işçilik alacakları davasının sonucu saptanarak, anılan davada verilip
kesinleşmiş hükmün işbu tespit davası yönünden güçlü kanıt niteliğinde
olduğunun dikkate alınması gerektiği yönündeki gerekçesi etkili olmuştur.
50. Mahkemeler arasında karşılıklı yazılan müzekkerelerden
anlaşıldığı kadarıyla birbirlerinden defaatle dosya
talebinde bulundukları anlaşılmaktadır. Bu kapsamda İzmir 4. İş Mahkemesinin
istenilen dosyayı 14 aylık bir süre sonunda göndermesi yargılamanın makul
süreyi aşmasında önemli bir etken olmuştur. Aynı bina içinde hatta muhtemelen
aynı koridorda bulunan iki mahkeme arasındaki yazışmanın 14 ay sürmesinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu aşikârdır. Ayrıca, başvuru konusu davda 4. İş
Mahkemesinde devam eden davanın sonuncu beklerken 4. İş Mahkemesinde başvuruya
konu davanın sonuncu beklemesi her iki davanın da uzamasına etki ettiği
anlaşılmıştır.
51. Mahkemelerin birbirilerinin kararlarını beklemeleri,
birbirlerinden dosya talep etmeleri bazı durumlarda bir ihtiyaç olmakla
beraber, birbirini etkileyen davalarda uyuşmazlığın bütün olarak çözümü
konusunda hangi davanın öncelikle görülmesi gerektiği ve hangi dava dosyasının
sonucunun diğerinin sürecini etkileyeceği konusunda belirlemeyi yaparak
uyuşmazlığı makul sürede sonuçlandırmak yargının ve nihai olarak devletin
yükümlülüğünde olup, bu hususta başvurucuya atfedilecek bir kusur
bulunmamaktadır.
52. Bozma sonrası yargılamada İzmir Büyükşehir Belediyesi
Ulaşım Koordinasyon Merkezine yazılan müzekkere adres yetersizliğinden iade
edilmiş ve bu kurumun cevabı ancak sekiz ay sonra Mahkemeye gelmiştir.
Mahkemenin idari bir birime çıkardığı tebligatın adres yetersizliğinden iade edilmesi
ve bu müzekkereye zamanında cevap verilmemesi yargılamanın uzamasında devlete
atfedilmesi gereken kusurlardır.
53. Son olarak bozma kararından sonra ilk derece mahkemesi
önünde, bozmaya uyularak görülen davaya beş farklı hâkimin nezaret ettiği görülmüştür.
Hâkimlerin görevlerinin sık aralıklarla değiştirilmesi nedeniyle farklı
hâkimlerin aynı dosyayı tekrar ele alarak incelemek zorunda kalmalarının
davaların uzamasının yanı sıra yargının iş yükünün artması üzerindeki olumsuz
etkileri de göz önünde tutulmalıdır.
54. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
hizmet tespiti davası; delillerin toplanmasında ve tanıklara ulaşmada
karşılaşılan ve tamamı devletin sorumluluğunda olan zorluklar dışında hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf ve tanık sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Yargılamanın makul sürede
tamamlanamamasının başvurucunun tutum ve davranışlarıyla veya usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla
açıklanması ve ilişkilendirilmesi mümkün değildir.
55. Başvurunun konusu olan hizmet tespiti davasında yargılama
sürecindeki gecikme dönemleri ayrı ayrı değerlendirildiğinde, bozma kararından
önce ve sonra ilk derece mahkemesince re’sen
belirlenen tanıkların makul sürede duruşmada hazır edilemedikleri, yazılan
müzekkerelere zamanında cevap verilemediği, temyiz makamının 25 aylık sürenin
sonunda karar verdiği; sonuç olarak haklı görülemeyecek derecede uzun bir süre
olan sekiz yılda yargılamanın tamamlandığı görülmektedir. İş ilişkisinden
kaynaklanan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve
başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, sekiz yıl gibi bir sürenin
makul olmadığı aşikârdır.
56. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini belirterek maruz kaldığı manevi zararın giderilmesi
için 16.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
58. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
59. Başvuruya konu iş mahkemesinde görülen sigortalı
hizmetlerin tespiti davasının, başvurucunun kişisel yararı ve davanın başvurucu
için taşıdığı değer de göz önünde bulundurulduğunda, yaklaşık sekiz yıl sürmesi
sebebiyle başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararı karşılığında takdiren 5.850,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. Başvuru dosyası üzerinde yapılan incelemede başvurucu
tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 harç ve
1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 5.850,00 TL manevi
TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucunun diğer taleplerinin
REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35
harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili
mahkemesine gönderilmesine,
20/3/2014 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.