TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FEYZİ İŞBAŞARAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19529)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Feyzi
İŞBAŞARAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Muzaffer
DEĞİRMENCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu,
Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu geçmişte farklı dönemlerde milletvekili olarak
seçilmiştir. Başvurucu, Cumhurbaşkanının, Başbakan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı olarak görev yaptığı dönemde bu partiye mensup olarak bir
süre milletvekilliği yapmıştır.
8. Başvurucu hakkında çıkarılan bir yakalama emrine istinaden
7/12/2014 tarihinde saat 9.30 sıralarında adliyeye sevk edildiği esnada
Cumhurbaşkanlığı avukatları Taksim Polis Merkezine gelerek başvurucunun "Twitter" isimli sosyal paylaşım sitesi üzerinden
Cumhurbaşkanına hakaret ettiği yönünde şikâyette bulunmuşlardır.
9. Başvurucuya ait anılan sosyal medya hesabından aşağıda
belirtilen paylaşımların yapıldığı tespit edilmiştir:
"Savcı
uyuyormuş…Bekliyorum. Beni korkutmanız mümkün değil. Çok daha sert yazacağım.
Seni indireceğim. HIRSIZ"
"Ulan p.. . Biz 12 Eylül Mamaktan geliyoruz. Sen kimsin HIRSIZ?"
"Senin gibi hırsızdan zerre kadar korkan
Bingöl olsun. Seni daha sert yazacağım."
"Saat bu saat Diktatör bizi karakola
çağırmış. Çok da S…deydi zaten. Direnin. Bu bir
savaş"
"Diktatör emir vermiş. Feyzi İşbaşaran’ı sabah alın korkutun. Çok da s…deydin zaten. Hırsız. Sen sokakta gideceksin.” Londra’dan
geldim. Saat bu saat. Tayyip’in polisleri otelde kaldığım odayı bastı, giyinip
gidiyorum. Senden korkan senin kadar alçak"
"Haysiyetsiz diktatör, sen sabah 06’da
otelden adam mı alıyosun? ... Sen kesinlikle ölümü
hak ettin. Adi Alçak"
"Hodri meydan...hiç korkmam, çünkü hırsız
değilim. Seni tüm dünyaya rezil edeceğim"
"Bir ülkenin Cumhurbaşkanı muhalefet
partilerini muhatap alıyorsa, o Cumhurbaşkanı değil . Ülkede Başbakan yok
demektir. Bu rejim değişikliği"
"Bu adam Cumhurbaşkanlığı yapamaz! Israr
ederse, hem kendisi hem de ülke kaybeder. 6 Ay sonra istifa etmek zorunda kalacak"
"Bir Cumhurbaşkanına “Alçakça” söylem
yakışmaz. Taçlanan baş akıllanır diye bir atasözü var. Bunun akıllanacağı
yok"
"Ben herhangi bir partiden değilim. Hırsız
da değilim. Çalınan mal milletin malı. "Çalıyor ama iş yapıyor diyen bir
millet yok"
"Bağırarak çağırarak korkutarak geziciler
nerde? O nerde? Bu nerde ? deme herkes yerli yerinde. Sadece sen korkuyorsun. Yolun
sonu belli"
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 7/12/2014
tarihinde başvurucunun gözaltına alınması ve ertesi gün de mevcutlu olarak
adliyede hazır edilmesi talimatı verilmiştir.
11. Savcılık tarafından 8/12/2014 tarihinde, iki avukatının da
hazır bulunmasıyla başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucu bu ifadesinde
"Twitter" adlı sosyal paylaşım sitesindeki
bazı sözleri kendisinin yazdığını, bazı sözlerin ise kendisine ait olmadığını,
bunların "kopyala-yapıştır" yapılmak suretiyle yazıldığını, bir kısım
ibareyi ise başka birisine yönelik olarak yazdığını beyan etmiştir. Cumhuriyet
Savcısı, aynı gün tutuklama nedenlerinin bulunduğu gerekçesiyle başvurucuyu
tutuklanması istemiyle sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir.
12. Başvurucu, İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği önündeki sorgusu
sırasında Cumhuriyet Savcısına verdiği ifadeye benzer şekilde anlatımda
bulunmuştur. Hâkimlik tarafından başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.
Tutuklama kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"Şüpheli FEYZİ İŞBAŞARAN'ın üzerine
atılı Cumhurbaşkanına Hakaret suçundan; atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut delillerin varlığı, şüphelinin aleniyet oluşturan
birden çok ağır hakaret içeren mesajlarını birden çok kez yazması, suç kastının
artarak devam etmesi, müştekinin şüpheliye yönelik herhangi bir eylemi olmadığı
halde veya kendisinin gözaltına alınmasında herhangi bir katkısı olmadığı halde
müştekinin ve ailesini özel olarak tahkir edecek mesajlar yazması ve bu
mesajların da sosyal medya üzerinde kamuoyu tarafından görülüp
değerlendirilmesi, atılı suçun yasada öngörülen cezasının üst sınırı dikkate
alınarak, atılı suç yönünden beklenen ceza veya güvenlik önlemi
değerlendirildiğinde “ölçülülük” ilkesi uyarınca daha hafif koruma önlemi olan
adli kontrol tedbirinin uygulanmasının bu aşamada yetersiz kalacağı
anlaşıldığından CMK’nun 100 ve devamı maddeleri
uyarınca şüphelinin tutuklanmasına [karar verildi]…"
13. Başvurucu vekili 10/12/2014 tarihinde tutuklama kararına
itiraz etmiştir.
14. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği 12/12/2014 tarihinde
itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların varlığı nazara alındığında delillerin tam olarak toplanmamış olması,
tutuklama koşullarının değişmemiş, salıverme koşullarının oluşmaması sebebiyle
itirazın reddine karar veril[di]"
15. Başvurucu, 16/12/2014 tarihinde süresinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. 22/12/2014 tarihinde Cumhuriyet Savcısı, Cumhurbaşkanına
hakaret suçundan kovuşturma yapılabilmesi için Bakanlıktan izin verilmesi talebinde
bulunmuş, Adalet Bakanının 23/12/2014 tarihli Olur'u ile kovuşturma izni
verilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 12/1/2015 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun anılan paylaşımları dolayısıyla "tehdit ve
Cumhurbaşkanına hakaret" suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucuya ait telefona el
konulduğu ve telefondan "imaj" alındığı, yine suça konu tweetlerin başvurucuya ait bir elektronik cihazdan (ipad) atılmış olma ihtimaline binaen bu cihazla ilgili
elkoyma kararı alınarak cihaz üzerinde İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğünce
inceleme yaptırıldığı belirtilmiştir.
18. Davanın görüldüğü İstanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesi
15/1/2015 tarihinde tensip ile birlikte yaptığı inceleme sonucunda başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş; İstanbul 18. Ağır Ceza
Mahkemesi 20/1/2015 tarihinde başvurucunun itirazını kabul ederek tahliyesine
karar vermiştir. Mahkeme, tahliye ile birlikte başvurucu hakkında yurt dışına
çıkış yasağı koymak suretiyle adli kontrol tedbiri uygulanmasına da karar
vermiştir.
20. İstanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesi 31/12/2015 tarihli
kararıyla başvurucunun "Cumhurbaşkanına hakaret" suçundan 1 yıl 10 ay
15 gün hapis, "tehdit" suçundan ise 1 yıl hapis cezaları ile
cezalandırılmasına karar vermiştir.
21. Anılan karar, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 12/6/2017 tarihli
ilamıyla (Cumhurbaşkanına hakaret suçundan verilen cezanın 1 yıl 9 ay hapis
olarak değiştirilmesi suretiyle) düzeltilerek onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından,
kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu
istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir.
...
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince
verilen kararlara itiraz edilebilir."
24. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Cumhurbaşkanına hakaret" kenar
başlıklı 299. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi,
bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek
ceza altıda biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması,
Adalet Bakanının iznine bağlıdır."
25. 5237 sayılı Kanun'un "Tehdit"
kenar başlıklı 106. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi
şöyledir:
"Bir başkasını, kendisinin veya yakınının
hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı
gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 21/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu tutuklanmasını gerektirecek kuvvetli belirti ve
somut delil bulunmamasına rağmen tutuklandığını belirtmiştir. Tutuklamaya
gerekçe olarak 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin gösterildiğine işaret eden
başvurucu, tutuklama gerekçesinde belirtilen hiçbir hususun söz konusu maddenin
kapsamında yer almadığını ifade etmiştir. Başvurucu, tutuklanmasının keyfî,
orantısız ve haksız olduğunu öne sürmüştür. Başvurucuya göre, tutuklama
kararında delillerin tam olarak toplanmadığı belirtilerek soyut gerekçelere
dayanılmış, tutuklanmasını haklı gösterecek herhangi bir somut gerekçe ortaya
konulamamıştır. Başvurucu sonuç olarak Anayasa’nın 2., 10. ve 19. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
28. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin benzer kararlarına atıf yapılarak, suç işlediği şüphesiyle
bir kişinin hürriyetinden yoksun bırakılabilmesi için atılı suçu işlediği
yönünde makul şüphe ya da inandırıcı nedenlerin bulunması gerektiği
vurgulanmıştır. Bakanlık makul şüphenin varlığının elde edilen deliller ve
somut olayın koşulları da dikkate alındığında olaylara dışarıdan bakan ve
tamamen objektif bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olması gerektiğinin
altını çizmiş, başvurucunun üzerine atılı suçun üst sınırı dikkate alındığında
tutuklama kararı verilmesine engel bir hâl bulunmadığının ve üzerine atılı suçu
işlediğine yönelik kuvvetli suç şüphesinin olmadığının söylenemeyeceğini
belirtmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi
şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığına yönelen iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Genel İlkeler
31. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve
üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın
anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı
hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
32. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın
-Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun
düşen- kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın19. maddesinin üçüncü fıkrasında
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
33. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak
kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa'nın 19.
maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi gerektiği kuralına yer verilmiştir.
Bu bağlamda birbirleriyle uyumlu olan Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca
kişi hürriyetine ilişkin müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının
bulunması zorunludur (Murat Narman, § 43; Halas
Aslan, § 55).
34. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve
hürriyetlerin yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak sınırlanabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasında; tutuklamaya kimler hakkında, hangi hâllerde ve
kimin tarafından karar verileceği açıklanmıştır. Maddede, suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini
veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri
belirtilmiştir (Halas Aslan, § 57).
35. Buna göre tutuklama, ancak "suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunan kişiler" bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamada meşru bir amacın olması için ön koşul, kişinin suçluluğu hakkında
kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bu husus, tutuklama tedbiri için aranan
olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve
bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır
(Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
36. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmayabilir.
Tutmanın bir amacı da kişi hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya çürütmek
suretiyle ceza soruşturmasını/kovuşturmasını ilerletmektir (Dursun Çiçek, B. No: 2012/1108, 16/7/2014,
§ 87). Bu nedenle yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde
toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Dolayısıyla suç isnadına esas teşkil
edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki
aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların
aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, § 73).
37. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklamanın "kaçma" ya da "delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini" önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. Bununla
birlikte Anayasa koyucu tutuklama nedenlerine ilişkin olarak "bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve
kanunda gösterilen diğer hâllerde" ibaresine yer vermek
suretiyle hem tutuklama nedenlerinin Anayasa'da ifade edilenlerle sınırlı
olmadığını belirtmiş hem de bunların dışında bir tutuklama nedeninin ancak
kanunla düzenlenmesini mümkün kılmıştır. Anayasa'nın, tutuklamanın meşru
nedenlerinin belirlenmesi bakımından kanun koyucuya takdir hakkı tanıdığı
görülmektedir (Halas Aslan, § 58).
38. Tutuklama nedenlerinin düzenlendiği 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinde, kişilerin ancak haklarında suç işlediklerine dair kuvvetli
şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması
hâlinde tutuklanabileceği belirtildikten sonra tutuklama nedenleri sayılmıştır.
Buna göre şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olguların bulunması; şüpheli veya sanığın davranışlarının
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme; tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturması hâllerinde tutukluluk kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir liste bulunmaktadır (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46; Halas Aslan, §
59).
39. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik
sınırlamaların "ölçülülük" ilkesine aykırı olamayacağı
belirtilmiştir. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "tutuklamayı zorunlu kılan" ibaresiyle
de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine işaret edilmektedir. Anılan Anayasa
hükümlerine paralel bir şekilde 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde; işin
önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).
40. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan "ölçülülük"
ilkesini gözetmek öncelikle tutuklama tedbirini uygulayan yargı mercilerinin
görevidir. Bu nedenle bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir (Murat Narman, § 62). Bir kişinin gerekçeden yoksun bir yargı kararıyla
tutuklanması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler
gösterilerek bir şüpheli ya da sanığın tutuklanması mümkündür. Ancak aşırı
derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı
vermek, bu çerçevede değerlendirilmemelidir (Hanefi
Avcı, B. No:
2013/2814, 18/6/2014, § 70).
41. Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde, tutuklamanın
ön şartı olan "kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunduğu"nun ve "tutuklama nedenleri"nin
ortaya konulması gerekmektedir. Bu husus tutuklama kararlarının düzenlendiği
5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da ifade
edilmiştir. Buna göre tutuklamaya ilişkin kararlarda; kuvvetli suç şüphesini,
tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilecektir (Halas Aslan, § 75). Diğer taraftan tutukluluğun ölçülü olduğunun
söylenebilmesi için buna ilişkin kararlarda öncelikle adli kontrol
tedbirlerinin tutuklamayla ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından neden
yeterli olmadığı ortaya konmalıdır. Bu husus tutuklama istemleri yönünden 5271
sayılı Kanun'un 101. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 79).
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
42. Başvurucu, Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlediği
iddiasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Bu
itibarla başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama suretiyle
yapılan müdahalenin kanuni bir temeli bulunmaktadır.
43. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararındaki gerekçeler
(bkz. §§ 12, 14) dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesine ve tutuklama
nedenlerine ilişkin olarak mahkemeler tarafından yapılan değerlendirmeler
karşısında anılan müdahalenin Anayasa ve Kanun'un öngördüğü anlamda meşru bir
amacının bulunduğu görülmektedir.
44. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ilk tutuklamaya
ilişkin yargısal denetimin en önemli parçası, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında tutuklama tedbirine başvurmanın zorunlu koşulları arasında sayılan
suçun işlendiğine dair "kuvvetli belirti" bulunup bulunmadığı
hususudur. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi
belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, § 84).
45. Başvurucunun tutuklanmasına konu olayda soruşturma
mercilerinin tespitine göre Cumhurbaşkanına yönelik tehdit ve hakaret içeren
paylaşımların yapıldığı "Twitter" hesabı
başvurucuya aittir. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede tweetlerin başvurucuya ait elektronik cihazdan (ipad) atılarak sonrasında silindiği, bu silinme
kayıtlarının da tespitinin yapıldığı şeklinde değerlendirmede bulunulmuştur.
Başvurucu yapılan yargılama sonucunda Cumhurbaşkanına hakaret ve tehdit
suçlarından hapis cezasıyla cezalandırılmıştır.
46. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan
gerekçeler, iddianameyle başvurucuya isnat edilen eylemler ile bu eylemlere
ilişkin olarak dayanılan delillerin içeriği, başvurucunun üzerine atılı suçtan
mahkum edildiği ve mahkûmiyet hükmünün temyiz incelemesinden geçerek
kesinleştiği hususları birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç
işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu
sonucuna varılmıştır.
47. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken anayasal denetimin
tutuklamaya ilişkin süreç ile tutuklama gerekçeleri üzerinden yapılması gerekir
(Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, § 136). Başvurucu hakkında tutuklama kararı
verilirken İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama nedeni olarak suçun
niteliğine ve delil durumuna dayandığı, isnat edilen suçlara ilişkin kanunda
öngörülen cezanın miktarına atıf yaparak tutuklamanın ölçülü olduğunu
belirttiği ve adli kontrolün yetersiz kalacağına değindiği görülmektedir (bkz.
§ 12). Başvurucuya isnat edilen Cumhurbaşkanına hakaret suçu, 1 yıldan 4 yıla
kadar hapis cezası gerektiren ve suçun alenen işlenmesi hâlinde ceza miktarının
1/6 oranında artırılması öngörülen nitelikli bir suçtur (bkz. § 24). İsnat
edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı, kaçma şüphesine
işaret eden durumlardan biridir (Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61). Öte yandan tutukluluğa
yapılan itirazın incelendiği kararda İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği,
delillerin toplanmamış olduğu hususuna değinmiştir (bkz. § 14). Gerçekten de
yukarıda da belirtildiği (bkz. § 17) gibi söz konusu paylaşımların başvurucu
tarafından yapılıp yapılmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi
yaptırıldığından başvurucunun tutuklandığı aşamada delillerin toplanmasının
devam ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tutuklama nedenleri konusunda
hakimliklerce dayanılan hususların olgusal temelleri bulunmaktadır.
48. Son olarak başvurucu, suça konu sosyal medya paylaşımlarını
yaptığının soruşturma mercilerince tespit edilmesinden hemen sonra gözaltına
alınmış ve ertesi gün tutuklanmıştır. Başvurucu hakkındaki soruşturma süresi 38
gün sürmüş ve başvurucu kovuşturma aşamasında ilk incelemenin ardından -dava
açıldıktan 5 gün sonra- tahliye edilmiştir. Böylece başvurucunun tutukluluk
süreci 43 gün devam etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun, delillerin toplanmasını
ve soruşturma sürecinin tamamlanmasını müteakip tahliye edildiği görülmektedir.
Bu itibarla somut olayın koşullarında kuvvetli suç şüphesinin var olduğunun
kabul edildiği, diğer tutuklama koşullarının mevcut olduğuna dair yargı
organlarının genel değerlendirmelerinin somut olayın koşulları ile açıkça çelişmediği,
başvurucunun tutuklu kaldığı süre de dikkate alındığında tutuklamanın süreç
bakımından "gerekli" olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir
nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklanmasının hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.