TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DEFNE SU POÇULU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7477)
|
|
Karar Tarihi: 18/4/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Defne Su POÇULU
|
Temsilcisi
|
:
|
Umut POÇULU
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinan TAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aile birliğinin hukuka aykırı fiiller sonucu
bozulması ve boşanma kararı nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuruya ilişkin olarak görüş bildirilmesine
gerek görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu küçüğün babası ile annesi 2005 yılında evlenmişler
ve başvurucu 12/12/2005 tarihinde doğmuştur. Evlilik birliği devam ederken
başvurucunun babası, eşinin başka bir erkekle duygusal yakınlaşma yaşadığını
iddia ederek şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açmıştır. Dava
sürecinde tarafların boşanma ve ferî sonuçlarına ilişkin anlaşmaları üzerine
Hatay Aile Mahkemesi 6/3/2009 tarihinde tarafların boşanmalarına, müşterek
çocuğun velâyetinin babasına bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme kararına
esas teşkil eden 6/3/2009 tarihli boşanma protokolünün 3 numaralı maddesinde,
tarafların karşılıklı olarak maddi ve manevi tazminat haklarından vazgeçtikleri
belirtilmiştir.
9. Başvurucunun babası U.P. kendi adına asaleten ve başvurucu
adına velâyeten olmak üzere 1/9/2009 tarihinde, eski
eşi ve Ö.İ. aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde
başvurucunun babası, eski eşinin davalı Ö.İ. ile tanıştıktan sonra kendisine ve
çocuğuna karşı ilgisiz davrandığını, eski eşinin telefonuna Ö.İ. tarafından
gönderilen bir aşk mesajıyla ikisi arasında bir ilişkinin geliştiğini
anladığını, boşanma sürecinde yaşanılan olaylar nedeniyle psikolojik yönden
ağır tahribata uğradığını ve travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konularak
hakkında iş görmezlik raporu düzenlendiğini belirmiştir. Eski eşi ve Ö.İ.nin haksız hareketleri sonucu aile bütünlüğünün
bozulduğunu ve müşterek çocuklarının anne ve babasının ayrı yaşamasından dolayı
manevi olarak etkilendiğini ifade etmiştir.
10. Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 29/3/2012 tarihinde, davayı
miktar yönünden kısmen kabul ederek başvurucu ve babası lehine tazminata
hükmetmiştir. Kararda, anlaşmalı boşanma davasında tazminat hakkından şekli
olarak vazgeçilmesinin tarafların ayrıca açacakları bir tazminat davası ile
maddi ve manevi zararlarının tazminini isteme haklarını ortadan kaldırmadığı
vurgulanmıştır. Davalı annenin müşterek çocuğuyla ilgilenmediği ve Ö.İ ile
ilişki yaşadığı, davacı babanın psikolojisinin bozulması nedeniyle tedavi
gördüğü iddiaları değerlendirilerek olaylardan kaynaklanan elem ve ızdırabın karşılığı olarak tazminata hükmedilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 6/5/2013 tarihli ilamıyla anılan
kararın bozulmasına oyçokluğu hükmetmiştir. Karar gerekçesinde, evlilik birliği
devam ederken gayriresmî ilişki kurmak eyleminin
davacıların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, ancak bu eylemin en az iki
kişinin birlikte hareketi ile meydana gelebilecek türden bir eylem olduğu
belirtilerek oluşan zarardan davalıların müteselsilen
sorumlu olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda davacı babanın
boşanma davasında eski eşi hakkında maddi ve manevi tazminat hakkından feragat
ettiği, bu feragatten müteselsil sorumlu diğer davalı İ.Ö.nin
de yararlanması gerektiği vurgulanarak, boşanma dosyasına sunulan feragat
beyanı nedeniyle davanın reddi gerektiği belirtilmiştir.
12. Karara katılmayan üye görüşünde, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesi ve çocuk haklarını hatırlatarak, müşterek
çocuğun davaya konu olaylardan ruhsal olarak etkilendiğinin kabul edilerek ilk
derece mahkemesi kararının çocuk yönünden onanması gerektiği ifade edilmiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi, kararın usul ve yasaya
uygun olduğu gerekçesiyle oyçokluğu ile reddedilmiştir. Karşı oy görüşünde,
boşanma davasında dava hakkından feragat eden davacı U.P. ile ilgili bozma
kararının isabetli olduğu belirtilmiştir. Ancak davacı çocuğun dava hakkından
feragat etmediği ve aile değerlerine saldırı teşkil eden olay nedeniyle kişilik
haklarının zedelendiğinin sabit olduğu vurgulanarak çocuk yönünden yerel mahkeme
kararının onanması gerektiği vurgulanmıştır.
14. Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesi bozma ilamına uyarak
25/2/2014 tarihli karar ile davanın reddine hükmetmiştir. Mahkeme kararda,
bozma ilamındaki gerekçeyi tekrarlamakla yetinmiştir.
15. Anılan karar, temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden
geçerek 19/2/2015 tarihinde kesinleşmiştir.
16. Nihai karar başvurucuya 31/3/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 30/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58.
maddesi şöyledir:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören,
uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para
ödenmesini isteyebilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 18/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu davanın altı yıldan fazla sürdüğünü belirterek
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
21. 1/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013
tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde
eklenmiştir.
22.
6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve
yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi
şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının
tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı
İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Komisyon) tarafından incelenmesi
öngörülmüştür.
23. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi;
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç
veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018
tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat
Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma,
başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı
yönlerinden inceleyerek etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
24. Ferat Yüksel kararında özetle;
anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda
kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli
itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum
olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya
bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle
potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda
değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§
27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir
olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat
Yüksel, §§ 35, 36).
25. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
B. Kişinin Maddi ve
Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; ilk derece mahkemesinin davasını kabul ederek
tazminata hükmettiğini, Yargıtayın ise babasının
boşanma davası sırasında dava hakkından feragat ettiği gerekçesiyle kendi
durumu ile ilgili bir değerlendirme yapmadan ve gerekçe belirtmeden kararı
bozduğunu belirtmiştir. Bozma sonrası verilen ret kararında da yine kendisi ile
ilgili olumlu ya da olumsuz bir gerekçe sunulmadığını, boşanma davasında taraf
olmadığını ve dava hakkından feragat etmediğini, babasının feragat beyanından
bağımsız olarak davasının değerlendirilerek bir sonuca bağlanması gerektiğini
ifade etmiştir. Babasından ayrı bir birey olduğunu ve kusurlu davranışlardan
bizzat zarar gördüğünü vurgulayarak aile hayatına saygı hakkı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi
varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16).
30. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
31. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun
haksız fiil nedeniyle aile birliğinin bozulmasına ilişkin tüm şikâyetlerinin
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
(1)
Genel İlkeler
33. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının
bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin
müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
34. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı öncelikle
devletin, kişilerin maddi ve manevi varlığına keyfî olarak müdahale etmemesini
gerektirir. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığı
koruma ve geliştirme hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde devlete, ayrıca vücut ve ruh bütünlüğüne yönelen
saldırılar, tıbbi müdahaleler, şeref ve itibara yönelik haksız eylemler
karşısında kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma şeklinde
pozitif ödevler yükler (Adnan Oktar
(3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32).
35. Devletin kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yapılan
müdahaleler bakımından söz konusu pozitif yükümlülüğü; müdahalelere karşı etkili
mekanizmalar kurmak, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan
yargısal prosedürleri sağlamak ve bu suretle yargısal ve idari makamların
bireylerin idare ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir
karar vermesini temin etmek sorumluluğunu da içermektedir (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235,
10/3/2016, § 94).
36. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki
sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat
davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi
gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri
yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve
özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da
Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece
mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı
sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde
sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016,
§ 57; Tevfik Gayretli, B. No:
2014/18266, 25/1/2018, § 32).
37. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların
kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak
surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli
açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere
dayandırılmalıdır (Murat Atılgan,
B. No: 2013/9047, 7/5/2015 , § 45).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
38. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi
kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine
getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay,
devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin
pozitif yükümlülüğü kapsamıyla sınırlı olarak incelenmiştir.
39. Somut olayda ilk derece mahkemesinin 29/3/2012 tarihli
davanın kabulü yönündeki kararında, başvurucu çocuğun davaya konu olaylar ve
aile birliğinin bozulması nedeniyle psikolojik olarak etkilenip etkilenmediği
hususunun, tanık beyanları, aile yapısı ve haksız eylem gözetilerek
değerlendirildiği ve başvurucu lehine tazminata hükmedildiği görülmüştür. Aynı
kararda ayrıca başvurucunun babasının maddi ve manevi tazminat davası açma
hakkından feragate ilişkin beyanının hukuki sonuçları da tartışılmıştır.
40. Anılan kararının bozulması yönündeki Yargıtay ilamında ise
başvurucunun babasının dava hakkından feragat etmesi ve davalıların haksız
fiilden sorumlulukları gözetilerek bir sonuca varıldığı anlaşılmıştır. Ancak
başvurucunun iddialarının ve hukuki durumunun ayrıca değerlendirilmediği, bozma
kararına uyularak yapılan yargılamada da Yargıtayın
gerekçelerinin tekrarlanılmasıyla yetinildiği
görülmüştür.
41. Başvurucunun babası ile birlikte aynı davada davacı
sıfatıyla taraf olduğu gözetildiğinde, davaya konu olaylar karşısındaki durumu
ve iddiaları tartışılarak olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerektiği
açıktır. Ancak ilk derece mahkemesinin tazminat talebini başvurucu yönünden
kabul etmesine rağmen, temyiz incelemesinde ve bozma ilamı sonrasında devam
eden yargılamada; başvurucunun hukuki durumu ile ilgili bir değerlendirme
yapılmadığı, davadan feragate yönelik beyanın ve davaya konu olayların
sonuçlarının başvurucu yönünden tartışılmadığı, annesinin davranışları
nedeniyle çocuğun kişilik haklarının zarar görüp görmediği konusunda gerekçe
sunulmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde uyuşmazlığın Anayasa'nın
17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelenmediği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte yargı kararlarında başvurucunun iddialarına özgü, ilgili ve
yeterli gerekçe sunulmadığı hususu da dikkate alındığında, kamu makamlarının pozitif
yükümlülüklerini yerine getirdiği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve manevi
varlığının korunması ve geliştirmesi hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine
ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
44. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan (B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, Anayasa
Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve
sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel
ilkelere yer verilmiştir (Mehmet Doğan,
§§ 57-60).
45. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesini ve lehine 50.000 TL
manevi tazminat kararı verilmesini talep etmiştir.
46. Somut başvuruda çocuğun kişilik haklarının zedelenip
zedelenmediği yönünden derece mahkemelerince konuyla ilgili ve yeterli bir
gerekçe ortaya konulmadığından maddi ve manevi varlığın korunması hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
47. Bu durumda başvurucunun kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden
yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece
mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
48. Öte yandan başvurucu tarafından tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla birlikte, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili
yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Kararın kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2014/161,K.2014/92) GÖNDERİLMESİNE,
C. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun tazminat
talebinin REDDİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.